Prof. Dr. Orhan Kavuncu İle Türk Dünyası Röportajı
Türk Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Orhan Kavuncu ile Türk Dünyası ağırlıklı bir röportaj gerçekleştirdik. Röportaj'da ayrıca Türk milliyetçilerinin meselelerinden, güncel siyasete, dış politikadan, abide şahsiyetlere kadar pek çok konuya değindik.
Saygıdeğer hocamız, Türk Dünyası’ndan milletimizi haberdar etmek için yola çıkmış olan haber sitemize ilk günden beridir desteklerinizi esirgemediğiniz için öncelikle teşekkür ederiz. Sitemizde yaptığımız röportajlar serisinde sizin gibi bir Türk Dünyası sevdalısının görüşlerini aktarıyor olmaktan dolayı sevinçliyiz.
1- Akademi, siyaset, sivil toplum ve gönül seferberlikleriyle geçen bir ömrünüz var. Öncelikle bu hizmetle geçen ömrünüzden başlamak isteriz. Ömrünüzün erken dönemlerine gidersek, Türk Dünyası sevdanızın ve milli düşüncelerinizin kaynakları olarak neleri görüyorsunuz?
“MİLLİYETÇİ DÜŞÜNCEYİ BANA ENVER ALTAYLI KABUL ETTİRDİ”
Ben Türkistan’dan göç etmiş bir ailenin çocuğuyum. Dolayısıyla Türkistan’la ilgili sohbetler dinleyerek büyüdüm. Dedem rahmetli, biz torunlarının gürültüsünden rahatsız olduğu zaman “köpkepirmeng (çok konuşmayın), “innemesten Turing (sessiz olun)” sözlerini sıkça söylerdi. Nenemin “nime kıliyapsiz? (ne yapıyorsunuz)” veya “kandaysız? (Nasılsınız?)” soruları hala kulağımdadır. Fakat bu ortamda oluşan Türkistan sevgisi, henüz Türklük şuuruna dayanmıyordu. Bu şuur lise yıllarında, net olarak lise 2’den 3’e geçtiğim yaz, 1965 yazı, edindiğim temel bilgiler üzerine gelişti. Lise 2’de Mili Güvenlik hocamız garnizondan gelen bir binbaşıydı. Onun fikirlerinin etkisinde “Türkiye’yi kurtaracak sacayağı Çetin Altan, İlhan Selçuk, Aziz Nesin’dir” diye düşünmeye de başlamıştım. Allah’tan o yaz halamın yanına Ceyhan’a gitmiştim. Orada halamın oğlu Enver abi (Enver Altaylı), bana milliyetçi düşünceyi, Türkistan’da Bolşeviklerin yaptığı zulmü, Marksist ideolojinin dayandığı fikirlerin ve Sovyet uygulamalarının insan tabiatına ters olduğunu kabul ettirdi. O tarihten itibaren Turancı, dindar, Türk Dünyası sevdasına kapılmış bir adam oldum. Nice sevdalar gördüm, küllenip sönen. Ama çok şükür benim sevdam her gün yeniden başlıyor, tazeleniyor. Bunda 1966 yılında Ankara’ya geldiğim zaman yine Enver abim vasıtasıyla tanıştığım Üniversiteliler Kültür Derneği’ndeki abilerimin ciddi payı vardır. Aslında isim isim bahsetmek gerekir:Acar Okan, Nuri Gürgür, merhum Nevzat Kösoğlu, Şerafettin Yılmaz, merhum Galip Erdem, merhum Ayvaz Gökdemir, merhum Vecihi Öğütçüoğlu, Cezmi Bayram, Orhan Arslan, Mehmet Akdaş, Rasih Demirci, Celal Er. ÜKD ortamı bir mektepti. Oradaki seminerler, kitap okuma programları, Ocak dergisi etrafındaki çalışmalar gerçekten her birimize az ya da çok bir şeyler katmıştır.
2- Gençlik yıllarınıza gidersek, 12 Eylül öncesi Türk milliyetçilerinin Türk Dünyası’na bakışı ve o günlerde Türk Dünyası hakkında yapılan çalışmaları nasıl değerlendirirsiniz?
“ESİR TÜRKLER HAFTAMIZ VARDI AMA TÜRK DÜNYASI’NI TANIMA İHTİYACI DUYMUYORDUK”
Yetişmemiz esnasında ister istemez güncel olayların etkisindeydik. Hem bizim merakımız, hem de abilerin tahlilleri o günlerin ideolojik sağ-sol çatışması etrafında şekilleniyordu. Biz milliyetçi-mukaddesatçı idik. Üniversite gençliği olarak MTTB’nde faaliyet gösteriyorduk. Merhum Alparslan Türkeş sürgünden yeni dönmüş ve CKMP’nin başına geçmişti. Sol fikirlere karşı fikri bir savunma halindeydik. 1969 seçimlerinde, sonradan Milli Nizam Partisi’ni oluşturacak merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve arkadaşları bağımsız aday olunca, hatta biraz öncesinde milliyetçi-mukaddesatçı gençlik de MTTB bünyesinde milliyetçiler ve mukaddesatçılar diye iki küme olmaya başladı. Biz aramızda anlamsız bir “önce Türk müsün Müslüman mısın” tartışmalarına o zaman başladık. Türk Dünyası o zamanlar bizim için “Dış Türkler” idi, “Esir Türkler” idi. Temmuz ayının ikinci haftası, 14 Temmuz 1959 Kerkük katliamının yıldönümünü içine alan hafta, Esir Türkler haftamızdı. Ama Türk Dünyası’nı tanımak, coğrafyasını tarihini öğrenmek ihtiyacı duymuyorduk. Turancıydık, ama 1944 3 Mayıs yılgınlığından mıdır nedendir birçok büyüğümüz “milliyetçiyiz ama Turancı değiliz” deme ihtiyacı duyardı. Çünkü Turancılıkla ırkçılık karıştırılıyordu. Türkiye’nin günceliyle ilgili tartışma mevzuları arasında Türk Dünyası tali bir konu gibi duruyordu; Sovyet emperyalizminin, komünizmin kötülüğünü örnekleyebilmek için Dış Türkler kulaktan dolma anlatılırdı. Milliyetçiler arasında da Türk Dünyası konusu etrafında fikri ihtilâflar vardı; Anadoluculuk yapanlar ve Turancılar vardı, bunlar arasında da hemen her oranda sentezler yapmış arkadaşlar vardı.
“BİZ ANADOLUCU DEĞİL TURANCIYDIK”
Üniversiteliler Kültür Derneği’nde, CKMP’de Dış Türkler konusu daha çok gündemde olurdu. Yani biz Anadolucu olmaktan daha çok Turancıydık. Benim ilgim tabiiydi, yani kendiliğinden bir ilgiydi, çünkü ben de Dış Türklerdendim. Kerküklü arkadaşlarımız vardı, meselâ Necdet abi (Necdet Koçak), Doğu Türkistanlı Şekür abi (Şekür Turan) vardı. ÜKD’nin yayın organı Ocak dergisinde sağ olsun merhum Galip Erdem ağabey Türkiye dışındaki Türkleri bir yazı serisi yapmıştı. Her sayıda coğrafyamızın bir bölgesinde yaşayan soydaşlarımızı anlatırdı. Fakat eğitim programımızda Türk Dünyası öncelikli bir yer almazdı. Haftalık Devlet gazetesinde ve Töre dergisinde de durum ÜKD ve Ocak dergisinden daha farklı değildi. Türk Ocakları binası 1971’de elimizden alınmadan önce bir folklor ekibi vardı. Merhum Prof. Dr. Cihat Özönder, merhum Hasan Basri Öngel o folklor ekibindeydiler. Onlar Türk Dünyası folklorundan örnekler oynardı. 1970’ten sonra MHP Gençlik Kollarında ve Ülkü Ocaklarında da Esir Türkler Haftası kutlamaları olurdu.