SÖĞÜT TOPLANTISI –II-
07 Haziran 2010, Gerede
TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ
BASIN AÇIKLAMASI
KONU: KİMLİKTEN KOPUŞ VE KOZMOPOLİTİZM ÇALIŞTAYI
TARİH: 07.06.2010 / GEREDE
Türk Ocakları Genel Merkezi Hars Heyeti tarafından ikincisi düzenlenen Söğüt Toplantılarının bu yılki konusu “KİMLİKTEN KOPUŞ VE KOZMOPOLİTİZM” oldu. Bir grup Türk Ocaklı akademisyen ve yazarın 5-6 Haziran 2010 tarihinde Bolu Gerede Esentepe Otelde bir araya gelerek yaptıkları çalıştayda konu birçok yönüyle tartışıldı. Günümüzde küreselleşmeyle birlikte tekrar artan kozmopolit etkiler karşısında milli kültürlerin ve özellikle Türk Kültürünün konumu üzerinde yoğunlaşan tartışma sonucunda ortak bir bildiri hazırlandı. Bildirinin basın yayın araçlarıyla kamuoyu ile paylaşılmasına karar verildi. Ekteki metinle saygıdeğer basın temsilcilerinin ve kamuoyunun ilgisine sunulmaktadır.
TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ
SÖĞÜT TOPLANTILARI -II-
KİMLİKTEN KOPUŞ VE KOZMOPOLİTİZM ÇALIŞTAYI
GEREDE – 05 – 06 HAZİRAN 2010
SONUÇ BİLDİRİSİ
Dünyamız Soğuk Savaş sonrasında yeni bir döneme girmiştir. Bu dönemin en belirgin özelliği, sermaye ve malların bütün dünyada serbest dolaşımını hedefleyen neo-liberal iktisadî politikalar ile bu politikaların uygulanması neticesinde entelektüel tutumdan aile düzenine kadar bütün alanlarda yansımasını bulan kozmopolit anlayışın yaygınlaşmasıdır. Arkasında çok uluslu şirketlerin, vakıfların, diplomasi ve resmî propagandanın bulunduğu; tüketim alışkanlıklarından insan ilişkilerine, mizah anlayışından yaşama biçimine kadar her alanda kendisini hissettiren bu anlayışın merkezinde, batılı düşünce sistemi ve hayat tarzı yer almaktadır. Batı kültürünün son beş yüzyılda ürettiği sosyal, iktisadî, felsefî, siyasî birikim, sermaye gücü ve teknoloji yoluyla dış dünyaya pazarlanmaktadır. Modernleşme ve sanayi devrimi sonrasında olduğu gibi son dönemdeki küreselleşme sürecinde de kozmopolitizmin etkileri artmış ve daha büyük bir süratle yaygınlaşmıştır. On dokuzuncu yüzyıldaki kozmopolit teoriler ve bunların arkasındaki güçler dünyayı tek biçimli olarak şekillendirmek istemişler, Batı dışı toplumlarda hayli etkili olmuşlardır. Batı dışındaki dünya, pazarlanan/sunulan bu değerler manzumesi ile isteyerek ya da istemeyerek kurulan iletişim ve ilişkiler ağı üzerinden karşılaşmakta, bu değerleri kabul etmektedir. Kısaca Batılı insanî değerler manzumesi olarak karşımıza çıkan kabuller bütünü diğer toplumlarca da takip edilmektedir. Bu değerler arasında demokrasi, insan hakları ve bireysel özgürlükler gibi tüm insanlık için olumlu nitelikler bulunmakla birlikte, bu kabullerin bir kısmı Türkiye gibi ülkelerde tepeden inmeci yaklaşımlarla, yönetici bürokrat ve aydın seçkinler tarafından planlı bir şekilde uygulanmaktadır.
Batılı değerlerin iktisadi politiği olarak tezahür eden kozmopolitizm karşısında millî kültürlerin tepkileri ve seçenekleri olmalıdır. Özellikle, binlerce yıllık bir siyasî ve kültürel birikime sahip olan ve evrensel değerler üreterek dünyaya nizam ve adalet taşıyan bir medeniyet kurma başarısı gösteren Türk kültürünün, kültür emperyalizminin tehditleri karşısında kendi direncini ortaya koyması hem doğal hem de gereklidir. Türk kültürünün, tarihin derinliklerinden tevarüs ettiği uzun soluklu birikim ile karşılaştığı medeniyetlerin olumlu etkilerini hazmetme, dönüştürme, yeniden üretme ve başka kültürleri etkileme yeteneği son derecede gelişmiştir.
Medeniyet yaratan her millet bunu başka kültürlerle etkileşime girerek millî kimlik ve kültürünü zenginleştirerek gerçekleştirir. Bu noktada kültürler arası etkileşimin millî kültürü zenginleştirici ve onun bir medeniyete dönüşmesini sağlayıcı etkilerinin olduğu muhakkaktır. Bununla birlikte, küreselleşme çağında ve özellikle bilişim devrimi sürecinde millî kimlikler ve kültürler çok yönlü bir meydan okuma ile karşı karşıyadırlar. Bir yandan neo-liberal kozmopolitizm öte yandan etnik ve mezhebî kimliklere dayalı mikro-milliyetçilik millî devletle ve onun en önemli dayanaklarından biri olan millî kimlikle çatışma eğilimindedir. Bu meydan okuma karşısında millî devlet hâlâ dünyada toplumların gerek siyasî gerekse sosyo-ekonomik açıdan varlıklarını idame ettirmede en uygun ve vazgeçilmez siyasî yapı olma özelliğini sürdürmektedir.
Kültürel etkileşimin getirdiği imkanlarla birlikte kendi kültürel kaynaklarımızdan alınan biçimler, kültürde canlılık ve yenileşme meydana getirecektir. Millî kimlik ve millî kültür ise bu kozmopolitist meydan okumaya karşı kendisini, gelenekten aldığı ilhamla, geleceğe yönelerek yeniden inşa etmek ve üretmek yeteneğine sahiptir. Bu noktada bilim ve fikir adamları kadar, belki de onlardan çok, romanlar yazacak, film ve diziler üretecek, müziğimizi gelenekten geleceğe taşıyacak, siber dünyada etkili olacak sanatkâr ve eğitimcilere görev düşmektedir. Bu bağlamda, tarihte yetiştirdiğimiz değerlere olduğu gibi günümüzdeki değerlerimize de sahip çıkmamız, onları desteklememiz ve teşvik etmemizin elzem olduğunun altı çizilmelidir.
Kültürün en önemli unsurlarından birini din oluşturmaktadır. Hoşgörü ve akılcılığa dayanan din anlayışımız, ithal fikirlerle bir yandan çatışmacı anlayışa, diğer yandan da küresel etkilere maruz kalarak pasif ve içe kapanık bir özelliğe bürünmektedir. İslam anlayışımızı ve dindarlığımızı dış etkilerle şekillenmekten kurtarmak için kültürümüzün kaynaklarıyla besleyerek, çağdaş ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden yorumlamak gereklidir. Türk milleti hiçbir zaman farklı inanç ve kültürleri tehdit unsuru olarak görmemiştir. İnancından dolayı kişileri ve toplumları ötekileştirmemiş, birlikte yaşama kültürünü içselleştirmiştir. Farklı inanca ve kültüre sahip insanların geçmişe kıyasla daha çok bir arada yaşadığı günümüzde, geçmişinde farklılığı tehdit olarak algılayan bir anlayışa sahip Batının ürettiği birlikte yaşama yaklaşımlarını olduğu gibi kabul etmek yerine tarihteki tecrübemizi günümüz şartlarına göre yeniden üretmek öncelikli hedeftir.
Tarihî mirasımızın en önemli unsurlarından birisi dildir. Kozmopolitizmin etkilerinden biri olan dilde yozlaşma karşısında Türkçe’nin geliştirilmesi, medeniyet yaratmada kullanılacak ortak kavramların üretilmesi, zenginleştirilmesi, dahası tüm dünyayı etkileyecek şiir, roman, bilimsel eserlerin etkin ve sağlam bir Türkçe ile üretilmesi zarurîdir. Bu mirasın milletin bütün fertlerine eğitim yoluyla aktarılması için gerekli tedbirlerin alınması son derece önemlidir. Bunun için yerellik-küresellik ikilemine düşmeksizin millî olanı geliştirirken, evrensel değerlere ve ayrıca insanlığın çağları aşan fikrî mirasına kapı aralamak gerekmektedir. Millî varoluşu imha eden kozmopolit kitle kültürü egemenliğine karşı yeni bir etik ve estetik anlayış geliştirilmelidir.
Millî kültür, duygusallıktan ziyade akılcı yaklaşımla tahlil edilmeli ve insanî değerlerle çatışma içine sokulmadan yenileştirilmelidir. Millî kültürümüzün yeniden evrensel nitelikli bir medeniyete dönüşmesi için öncelikle küreselleşme adıyla günümüzde yükselen kozmopolitizmin çok yönlü etkilerinin farkına varılmalıdır. Kozmopolitizm, milletin varlığı ve kimliği konusundaki hassasiyetleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Buna karşı, milliyetçiliği dar bir ulus devlet savunuculuğu olmaktan çok kozmopolitizmin etkilerini bertaraf edecek yeni bir medeniyet projesi olarak sunmak gerekir. Dolayısıyla, toplumun, varoluşuna yönelik tehdidin farkına varabilmesi için bilinçlendirilmesine ihtiyaç vardır. Toplumun millî kimlik bilincinin yüksek tutulması için dünyadaki milletler ve medeniyetler farklılaşmasının sosyolojik boyutu bilimsel çalışmalarla ortaya konulmalıdır.
Millî kimliğin oluştuğu ortam, toplumun yaşadığı tarih ve yarattığı kültürdür. Küreselleşmenin olumsuz etkilerinden kurtulmak için milliyetçiliğin dayanması gereken en önemli unsur, milletin kültürel mirasıdır. Türk millî kültürü son asırlarda içinde düştüğü ataletten kurtarılmalı, karşılaştığı sorunlara çözüm yolları bulunmalı, aslî varoluşunu tehdit eden kozmopolit unsurlara direnerek alternatif değerler üretmelidir. Bunun için salt kozmopolitizmin millî kimlikten kopmaya yol açan etkilerine karşı direnç göstermek, tepki duymak yetmez. Bu çerçevede önceliğimiz, iktisadî olarak güçlü, bilim-teknolojide yaratıcı, yenilikçi ve üretken dinamik bir toplum; sorun çözmede mahir bir siyasî elit; hakkaniyet ölçülerinden taviz vermeyen bir adalet anlayışıdır. Bu alternatif değerler, insanlığı Batı-merkezli kozmopolitizmin yol açtığı yabancılaşmadan ve ezilmişlikten kurtarmaya yönelik olarak çevreye duyarlı, insan odaklı, dayanışma ve birlikte yaşama ekseninde yenilikçi, üretken ve adil olmalıdır. Millî, dinî ve estetik değerlerimizden hareketle yüksek kültür ürünleri meydana getirilmeli, bu ürünler küreselleşmenin sağladığı imkânlarla insanlığın hizmetine sunulmalıdır.