Türkiye bir fikir buhranı yaşıyor. Kavramlar karışıyor. Algılar zayıflıyor. Anlamlar yer değiştiriyor. Vicdanlar yok oluyor. Kendini bilmezlik gittikçe azgınlaşıyor. Had bilme, ar duyma, düşünme, saygı duyma gibi meziyetler gittikçe ortadan kalkmaya başladı. Bunları yazınca bazıları çok karamsarlığa düştüğümüzü düşünecek ama maalesef bu karamsarlığı destekleyen o kadar çok örnek var ki…
Sanat insanoğlunun ulaştığı en yüksek estetik değerdir. Her toplumun içinden estetik duyguları ve hünerleri yüksek insanlar öyle eserler yaparlar ki, bütün insanlık âlemi bunların karşısında saygıyla eğilir. Bu çerçevede sanatın çok farklı alanları türemiştir. Kimisi kelimelerin diliyle dans edebilen satırlar yazar, kimisi fırçasının veya kaleminin ucuyla sonsuzluğa ulaşmaya çalışır. Plastik sanatlar denilen alanda ise heykeltıraşlar estetik mükemmelliği yakalamayı dener. Pagan kültürün egemen olduğu antik çağın heykel örnekleri Türkiye’nin önemli arkeoloji müzelerinde sergileniyor. Herkes buna şahitlik edebilir. Türkler pagan kültür içinde olmadıkları için ve özellikle İslam’ı kabul ettikten sonra taşları adeta oya gibi işlemişlerdir. Bunun en mükemmel örneklerinden birisi Ahlat mezar taşları, diğeri en büyük Türk sanat şaheseri olarak kabul edilen Divriği Külliyesi’dir. Bunları gördükten sonra estetiğin ne olduğunu daha rahat algılayabilirsiniz.
Bu yazıya ilham olan tartışma ise Kars’ta bize yutturulmaya çalışan sanat (!) üzerine olmuştur. Başbakanın hangi niyetle kullandığını bilmediğimiz “ucube” ifadesi ile tırmanan tartışmayı içimiz acıyarak izliyoruz. Heykelin sözde yaratıcısı şahıs ben sanat eserime dokundurtmam ve Türkiye’ye sanat düşmanı derler tarzında savunmalar yapıyor. Olaya taraf olmadan bir üçüncü göz olarak baktığımızda olayı doğru anlamaya çalışıyoruz. Ama anlamakta zorluk çekiyoruz. Her yönüyle yanlışlıklarla dolu bir heykel yaptırma süreci ve ortaya çıkan estetikten mahrum bir beton yığını. Bunu sanat adıyla nasıl savunabildikleri konusu ise ilk paragrafta ifade ettiğimiz manzarayı hatırlatıyor. İnsanda bu beton yığınını sanat adına savunabilecek bir izan ve vicdan olması gerekir. Konunun siyasi ve ahlaki boyutlarını ise burada hiç mevzubahis etmiyoruz. Çünkü o boyutu olayın başka çirkinliklerini ortaya koyuyor.
Estetik ve ahlak birbirini tamamlayan değerlerdir. İnsanlığın medeniyetler yaratmasında en büyük amillerdir. İnsan aklının ve başarısının dışa yansımaları eserlerde karşımıza çıkar. Medeniyet yaratan milletlerin tarihinde bunların çok güzel örnekleri vardır. Bizim milletimizin tarihinde de gurur duyabileceğimiz çok sayıda örnek gözlenebilir. Fakat son yıllarda medeniyet gücümüzü kaybedecek şekilde çirkinliklere şahit oluyoruz. Dünyaya örnek olabilecek çok az sayıda ürün verebilir durumdayız. Sanat diye ortaya konanlara mecburen şüpheyle bakıyoruz. Bu son örnekteki “ucube” ise aslında sanatın ve estetiğin tartışması olmayacak kadar konudan uzak bir proje. Bir sanat projesi olmadığı belli ama ne projesi olduğunu bilmiyoruz. Bir para kazanma projesi mi, yoksa Ermenilere yaranma projesi mi olduğunu siyasiler zaten tartışıyorlar. Bizim amacımız ise kültürümüze kara bir leke eklenmesine gönlümüz razı olmadığı için konuyu paylaşmak. Herkes sorumluluğunu ve haddini bilmeli. Güzel olanı teşvik etmeli, çirkinlikleri en azından kınamalı. Sorumluluk hepimizin.