İpek Yolu Bilgi Şöleni'nin hazırlıklarında değerli katkılar sunan ve bu süreçte hayatını kaybeden değerli insan, Türk kaya resimlerinin gönül elçisi ve kültür araştırmacısı Servet Somuncuoğlu’nun aziz hatırasına…
Türk Yurdu Dergisi, Sayı: 313, Eylül 2013, Sayfa: 28-31
Tarihî İpek Yolu, insanlığın gelişmesinde çok önemli görevler ifa etmiş; kadim çağlarında üretilen ve keşfedilen bilgilerin paylaşıldığı en önemli alan olmuştur. Genelde yolun bir ticaret mecrası olduğu düşünülür. Bu doğru bir bilgidir ama İpek Yolu’nun önemini açıklamakta yeterli değildir. Belki de yolun en önemli görevi, bilgi paylaşımını sağlamasıdır. Bu paylaşım, ilk çağların imkânları düşünüldüğünde muazzam bir gelişmedir. İnsanlığın küreselleştiği ilk ve önemli bir mecradır. İpek Yolu, bu bağlamda insanların birbirlerinden haberdar olmaları, sınırları aşarak birbirlerinden alışveriş yapabilmeleri ve birbirlerinin kültürlerini öğrenerek etkileşimde bulunabilmeleri bakımından bugünkü küreselleşmeyi andırır. Bu bakımdan dünyada ilk küreselleşme hamlelerinden birisinin İpek Yolu ticaretinde ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Daha sonraları başka küreselleştirme hamleleri de görülür ama ne kadar başarılı oldukları tartışılır.
İnsanlığın gelişmesinde, bilginin üretimi ve paylaşımı son derece önemlidir. İnsan, akıl yetileri sayesinde sorgulayan, araştıran, kurgulayan ve öğrenmeye meyleden özelliklere sahiptir. Bunun sonucunda, hayvanlardan farklı olarak "kültür" adını verdiğimiz birikim oluşmuştur. Hayatlarını kolaylaştırmak için ürettikleri kap, alet, giysi, ev vb. ürünler bu birikimin temelini oluşturur. Doğal ihtiyaçların üstüne çıkıldığında ortaya çıkan inançlar, düşünceler, bilgiler, yazılar, teknik icatlar ve estetik ürünler medeniyet geliştirmenin ilk işaretleri olmuştur. Bu ürünlerin ortaya çıkması uygun şartlara bağlıdır ve dünyada bunun ilk örnekleri sayılıdır. Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Çin ilk akla gelenleri olarak görülebilir. Buralarda yaşayan ve buralarla ilişkisi olan farklı insan toplulukları, medeniyetin ilk tohumlarını elde etmişlerdir. Artık kendi medeniyetlerini yeşertmek o toplulukların kendi ellerindedir. Medeniyetler, insanlığın uygun iklim şartlarında yeşerttiği ağaçlar gibidir. Tarihte buna birçok örnek verilebilir. Türkleri de bu saygın örnekler arasında görmek için yeterli bilimsel somut deliller vardır. Türk milleti, farklı tarihî dönemlerde medeniyet yaratan ve insanlığın gelişmesine katkı sağlayan bir özelliğe sahiptir. İpek Yolu’nda bunun izlerini bulmak mümkündür.
Türkler, farklı kabileler ve boylar hâlinde tarih sahnesine çıkmış ve insanlığın gelişmesine katkı sağlayacak muazzam bir kültür mirası oluşturmuştur. Eski Dünya denilen Asya’dan Avrupa’ya uzanan bölgedeki en faal kavimlerden biri olan Türklerin tarihi, âdeta yollarda yaşanmıştır. Bu yollar, büyük oranda İpek Yolu ile örtüşür. Dolayısıyla İpek Yolu üzerine araştırma yapacak herhangi bir bilim insanı, mutlaka Türklerin ya bazı boylarıyla ya da kültür izleriyle karşılaşır. Buna, Japon NHK televizyonunun 1980’li yıllarda hazırladığı ve beğeniyle izlenen “İpek Yolu Belgeseli”, kamuoyunun çok iyi bildiği bir örnek olarak verilebilir. O dönemde, komünist sistemin ördüğü demir perde yüzünden dünya ile bağları kesilmiş olan farklı Türk toplulukları, somut gerçekler olarak bu belgesel sayesinde dünyanın ilgisine sunulmuştu. İpek Yolu’nun başladığı Batı Çin bölgesinden (Şian kentinden) hareket eden bir İpek Yolu yolcusu, mutlaka Kaşgar, Turfan, Buhara, Semerkant, Merv, İsfahan, Tebriz gibi Türklerin mührünü taşıyan tarihî şehirlerden geçecektir. Türk tarihi, buralardan Osmanlı’nın uzandığı son noktaya kadar geniş bir coğrafyada karşımıza çıkmaktadır. Bu coğrafya aynı zamanda Türk kültür alanı olarak ilgi çekmektedir.
Türklerin Tarihî İpek Yolu’nda ilerlemelerinin ve yolu çoğu zaman kontrol altında tutabilmelerinin arkasında medeniyet kurma başarıları gelir. Orhon ve Yenisey havzasında karşımıza çıkan anıt taşlara kazınan yazılar, Pazırık Kurganı'nda ortaya çıkan halı ve kilim dokuma örnekleri ve işlenmiş altın elbise örneği, o dönemdeki gelişme seviyesini somut olarak göstermektedir. Bu örnekler, Köktürkler devrindeki yüksek medeniyetin işaretleridir. Uygun kültür ortamı, bu bölgede yeni medeniyetlerin oluşmasında önemli bir amildir. İslam dinini yaymaya gelen Müslüman Arap savaşçılar ile Türklerin karşılaşmaları sonucu Türkistan bölgesi, yeni ve parlak bir medeniyetin ana rahmi gibi olmuştur. Bu dönemde hem İslam dünyası hem de bütün insanlık için muazzam bir bilim, felsefe ve kültür üretimi gerçekleşmiştir. Mavera-ün-Nehir denilen bölge, insanlık tarihi için âdeta bir dönüm noktasıdır ve bu dönem kaynaklarda İslam medeniyetinin altın çağı olarak anılır. Bu altın çağın simge isimleri kendi alanlarında çığır açan öncülerdir: İbn-i Sina, Farabi, Beyruni, Harezmî, İmam Buhari, İmam Maturidi... İslam medeniyetinin bir merkezi Endülüs’te kurulurken diğer merkezi Türkistan’da inşa edilmiştir. Türkistan’da inşa edilen bu medeniyet, Viyana kapılarına kadar uzanan bir etki alanına sahip olmuştur.
Türkistan bölgesinden Anadolu’ya ve Balkanlara uzanan Türk yayılması, yeni medeniyet hamlelerini doğurmuş ve her dönem kendi mührünü taşıyan evrensel değerde eserler vermiştir. Bugün İpek Yolu’nda kültür mirasının izlerini takip edenler, bu muazzam eserlerle karşılaşmaktadırlar. Özellikle Selçuklu Türklerinin Ortaçağ'da yoğun göçlerden sonra geldikleri yerleri imar etmeleri, dikkate şayan bir hadisedir. Bu gelenek, Osmanlı Türklerinin Balkanları fütuhatında da aynı şekilde devam etmiştir. İpek Yolu bağlamında Ortaçağ'ın kervanları ve kervansarayları ile kurulan yol sistemi, kendi dönemi için son derece rasyonel ve modern bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yol güzergâhında ortaya çıkan eserler ise bir medeniyet göstergesidir. Büyük Selçuklu döneminde Nizamiye Medreseleri ile yükselmeye başlayan bilim ve kültür seviyesi, Anadolu’da bugün dahi hayranlıkla karşıladığımız gelişmişliği simgelemektedir. Erzurum ve Sivas’ta karşılaştığımız Çifte Minareli Medreseler, Divriği Şifahanesi, Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi, Kırşehir Cacabey Astronomi Medresesi gibi eğitim ve bilim kurumları, İpek Yolu’ndaki medeniyet izlerine sadece küçük örnekler teşkil etmektedir. Ayrıntıya girmek için ciltlerle kitap ve görsel malzeme hazırlamak ve sunmak gerekir.
İpek Yolu’nda farklı milletler ve devletler tarafından geliştirilen bütün medeniyetler, insanlık âlemi için son derece önemlidir. İnsanlığın bugün ulaştığı modern medeniyet seviyesine gelmesinde bütün medeniyetlerin katkısı vardır. Medeniyet, bir anlamda evrensel boyutta üretilen kültürdür. Bu kültür hem üretilen dönemin hem üreten milletin mührünü taşımakla beraber kalıcılığı evrensel boyuttadır. Somut örnek olarak Divriği Külliyesi, Ortaçağ Selçuklu mührünü taşımakla beraber muhteşem estetik mimari yapısıyla insanlık mirasıdır. Bu boyutta eser veremeyen bir milletin zaten medeniyet yaratmasından bahsetmek mümkün değildir. Dünyada farklı dillere ve yerel kültürlere sahip binlerce kabile vardır ama birçoğunda evrensel boyutta eser verecek kudret ve başarı yoktur. İpek Yolu’na çıktığınızda, bu eserleri fazlasıyla görebilirsiniz. Bu göreceğiniz eserlerin büyük çoğunluğu ise Türklere aittir. Bunu Türkistan’ın doğusundan başlayarak batıya doğru adım adım takip edebilir, kültür izlerini görebilirsiniz. Mesela Kaşgar, bir Uygur Türk şehridir. Kaşgar’da hâlâ ayakta olan kültür varlıklarının estetik tarzları yanı sıra Türkçenin ilk ansiklopedik sözlüğünün yazarı Kaşgarlı Mahmut’un etkisi bugün hâlâ devam etmektedir.
Fotoğraf: Divânu Lügati't-Türk’teki harita (11. yüzyıl)
İpek Yolu’nda yayılan kültür unsurları sadece ticaret ve yol sistemleriyle ilgili değildir. Kervanlar, kervansaraylar, pazarlar, çarşılar ve bu çerçevede gelişen şehirler, İpek Yolu’nun sembolleri durumundadır. Fakat yol güzergâhında dolaşan bilgi ve kültür unsurları, bugünkü modern medeniyetlerin temel taşlarını oluşturmuş gibidir. İlk göze çarpan unsurlardan birisi mitoloji ve inanç sistemleridir. Tarihî yol ağlarında birçok farklı inanç sistemi yayılma imkânı bulmuştur. En somut örnek, İslam dininin Asya’nın içlerine yayılması ve Türklerin Müslüman olması sonrasında yaşanan göçlerle bu İslam algılayışının Anadolu topraklarına kadar uzanmasıdır. Ahmet Yesevi dergâhında yetişen dervişlerin birer kolonizatör misyonuyla Anadolu’nun dört bucağına ulaşması ve mistik bir İslam yorumunu yaymaları son derece dikkate değer bir olgudur. Yunus Emre, bu olgunun somutlaşmış bir örneğidir ve Anadolu halkının gönül birliğinin yanı sıra geldikleri ata yurtlarıyla bağlarını gösterir. Yunus Emre’nin şahsında Ahmet Yesevi geleneğindeki sevgi ve fedakârlığa dayalı tasavvufi İslam, Anadolu Türklüğünün âdeta mayasını oluşturur. Halk ozanları, bu inanç deryasında gönül dillerinden gelen feryatları birer kopuz veya bağlama eşliğinde dile getirirler. Türklerin Asya bozkırlarında binlerce yıl önce hayata karşı duruşlarının izlerini binlerce kilometre ve yıllar ötesinde yeniden görebilirsiniz. Halk ozanlarının çalıp söyledikleri, bir yandan musikinin estetik yönünü bir yandan da dinin mistik boyutunu ortaya koyar. Bu durum, aynı zamanda kültürün tarihî yol güzergâhlarında nasıl seyahat ettiğinin somut örneğidir. Kültür bir taraftan tarihî süreç içinde hayatını devam ettiriyor bir taraftan da coğrafya üzerinde insanlarla birlikte yolculuğa çıkıyor. İşte bu yolculuğun izlerini takip etmek, insanlığı ve kendimizi anlamanın en uygun yöntemlerinden birisidir.
Fotoğraf: Ahmet Yesevi Türbesi (Servet Somuncuoğlu) |
Fotoğraf: Mevlana Türbesi (Fahri Atasoy) |
Tarihî İpek Yolu, kültür tarihimiz açısından bir ayna gibidir. Bu aynada neler görebiliriz, diye baktığımızda kültürün birçok unsuru karşımıza çıkar. Doğum törenlerinden, bayramlarımıza ve evlenme törenlerine, ev kurmaktan çocuk yetiştirmeye, evlerimizde kullandığımız birçok araç gerece, eğlenme ve eğitim amaçlı birçok etkinliğe, yaşlıların hayatımızdaki yerinden cenaze ve mezar geleneklerine kadar çok sayıda kültür unsurunun izlerini hem tarihte hem de tarihî yol güzergâhında sürmek mümkündür. En fazla göze çarpan unsurlar arasında ise mimaride kullanılan malzeme, süsleme ve üslup; halı ve kilimlerde kullanılan teknik, iplik, boya ve nakışlar; hayvanlarda kullanılan damgalar ve kayalarda görülen resimler sayılabilir. Bunlar görsel boyutları ile dikkat çekmekte ve âdeta insanları köklerine doğru yolculuğa davet etmektedir. Bu yolculuğa çıkan bilim adamları ve araştırmacılar, gördükleri manzara karşısında haklı olarak heyecanlanmakta ve bu heyecanlarını ilgili kamuoyu ile paylaşmaktadırlar. Yakın dönemde bunların başında şüphesiz TRT program yapımcısı Servet Somuncuoğlu gelmektedir. Bizim Bilgi Şöleni çalışmamıza da önemli katkılar sunmaya çalışmış olan Somuncuoğlu’nu Ağustos ayında kaybettik. Buradan kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.
İpek Yolu son yıllarda yoğun bir şekilde ilgi görmektedir. Bir taraftan İpek Yolu kültür mirasına yönelik çalışmalar dikkat çekerken, diğer yandan İpek Yolu’nun yeniden canlanması gündemdedir. UNESCO 1987 yılında bir proje hazırlayarak “Büyük İpek Yolu” adı altında bölgede 10 yıllık bir araştırma ve belgeleme faaliyetinde bulunmuştur. Bu projenin etkileri hala sürmektedir. Birçok tarihi eser bu sayede açığa çıkmış, koruma altına alınmış ve belgelenmiştir. Dünya Turizm Örgütü 1990’lı yıllarda İpek Yolu’nu gündemine almış ve halen devam etmekte olan “İpek Yolu Girişimi” adıyla bir proje geliştirmiştir. İpek Yolu’nda kültür turizmini artırmaya yönelik bu proje ile bölgeye dikkat çekilmiştir. Türkiye ise Sovyetler Birliği yıkıldıktan ve bağımsız devletler ortaya çıktıktan sonra doğal olarak bölgeyle iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmıştır. TURKSOY ve Türk Konseyi bu yönelmenin bir sonucudur. Türk Konseyi’nin Ağustos ayında Azerbaycan’ın Gebele şehrinde yapılan Devlet Başkanları 3. Zirve Toplantısı’nda Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül “İpek Yolunu Yeniden Diriltmek Stratejik Önceliğimiz Olmalıdır” ifadesiyle konunun önemine işaret etmiştir. İpek yolu ifadesini doğrudan kullanmayı tercih etmeyen rahmetli Prof. Dr. Turan Yazgan “İpek Kuşak” kavramı ile yeni bir stratejik birlik önermektedir.
İpek Yolu üzerine yazılacak ve söylenecek çok şey olduğu ortadadır. İpek Yolu ve Türkler konusu da öyle. İpek Yolu, Türkler için hem tarihte hem de günümüzde özel bir öneme sahiptir. Bazı tarihçilerin ifadesiyle İpek Yolu, “Türk Yolu” olarak adlandırılabilir. Tarihî süreç içinde gelişen bu ticaret ve kültür yolunda değişik Türk topluluklarının ve devletlerinin izleri yer alır. Bu yol güzergâhında kurulmuş önemli Türk devletleri, yaşanmış büyük savaşlar, inşa edilmiş mimari eserler, yaratılmış ve yaşanmış büyük bir kültür mirası vardır. Bu kültür mirasını açığa çıkartmak için farklı disiplinlerden bilim insanları yıllarını vermektedir. Konuyla ilgili değerli çalışmalar vardır. Fakat alan o kadar geniş ve zengin bir mirasa sahiptir ki yapılacak çok şey olduğu ortadadır. Türk Ocakları Genel Merkezi, bu çalışmalara küçük bir katkı nispetinde bilgi şöleni (sempozyum) hazırlamıştır. “İpek Yolu’nda Türk Dünyası Ortak Kültür Mirası Bilgi Şöleni”ismini taşıyan etkinlik, 3 - 4 Ekim 2013'te Ankara’da yapılacaktır. Bu etkinliğin anlamına uygun olarak İpek Yolu’nun Anadolu’daki en sembolik eserlerinin yer aldığı Kayseri – Konya Kervansaray Yolu gezisi tamamlayıcı nitelikte olacaktır. Bilindiği gibi Kayseri ve Konya, önemli Selçuklu şehirleridir ve dönemin çok değerli eserlerini barındırmaktadır. Yol güzergâhında karşılaşacağımız muhteşem kervansaraylar, tarihin şahitleri olarak keşfedilmeyi ve anlaşılmayı beklemektedir. Bu aynı zamanda hepimiz için bir görev ve sorumluluktur.