Tarihteki en güçlü ve başarılı Türk Devleti olan Osmanlı son dönemlerinde zayıfladı. Önce yükselme durdu, sonra gerileme başladı. Bu gerileme fiili olarak da devletin toprak kaybetmeye başlamasına sebep oldu. Toplumu ve devleti başarıya götüren sosyal kurumlarda tıkanıklıklar ve bozulmalar görüldü. Devlet kendisini yenilemek ve toplumda yeniden canlanma meydana getirmek için radikal kararlar aldı.
Yenileşme hareketleri ve ilerlemenin yolları aranmaya başlandı. Osmanlı aydınlarının en önemli problemi, toplumu ve devleti içine düştükleri kötü durumdan kurtarmanın yollarını aramaktı. Özellikle 2. Meşrutiyetten sonra bu arayış yoğunlaştı. Osmanlı devletinin dağılmasını önleyecek ve tekrar güçlenmesini sağlayacak siyaset yolları bu dönemde yoğun olarak tartışıldı. Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük fikir akımları üç tarz-ı siyaset olarak tarihte yerini aldı.
Tarih milletler için fırsatlar ve imtihanlar sunuyor. Türk milletinin imtihanı 20. Yüzyılın başında çok ağır oldu. Yeni nesillerin bu imtihan sürecini çok iyi öğrenmeleri ve akıllarından çıkarmamaları gerekiyor. 1908 yılında Meşrutiyetin ilanından sonra hızlanan çöküş sürecinde Balkan topraklarının kaybedilmesi, cepheden cepheye savunma savaşlarının sürmesi ve Çanakkale savunmasının içinde yer aldığı Dünya Savaşı gibi zorlu imtihanlar adeta Türk milletinin var olma iradesini test etti. Bu millet en zor şartlarda ve en karanlık dönemlerde bile var olmanın yolunu bulma başarısını gösterdi. Bunun için memleket işgal edilirken çöken kara bulutlara inat Milli Mücadeleyi başlatan ve millete güvenerek zafere ulaşan Mustafa Kemal Bozkurt’a, bu karanlık dönemden çıkış Ergenekon’a benzetildi.
Osmanlı, bir Türk Devleti olarak tarihten çekilirken Türk Milletinin geleceği konusunda en çok dertlenenler Türkçü akımın düşünürleri oldu. Türkçülüğü bir kurtuluş yolu olarak gören dönemin milliyetçi aydınları 1911 yılında Türk Yurdu Dergisini, 1912 yılında Türk Ocakları Derneği’ni kurdular. Türk Ocakları dağılmakta olan imparatorluk içinde Türklere milli şuur kazandırarak örgütlemeye çalıştı. Bir Turan Birliği kurma imkânı bulunamadıysa da Anadolu’da verilen Milli Mücadele yoluyla kurulan yeni Cumhuriyete fikir öncüsü olundu.
Meşrutiyet döneminin Türkçü aydınları Türk Ocakları çatısı altında Türk milletinin istikbali için yoğun bir düşünce çabasına girdiler. Bir taraftan milli edebiyat çalışmaları, bir taraftan milli tarih çalışmaları ve bir taraftan millet adı verilen modern toplumun sosyolojik olarak anlaşılması için yeni bilimsel çalışmalar başlatıldı. Türk Ocakları bir okul gibi hem bilim, hem de fikir üreten merkez haline geldi. Türkiye’nin hala gurur duyduğu düşünce ortamını geliştirdiler. Hala Üniversitelerin sosyal bilimler alanlarında o dönemin çalışmaları referans olarak kullanılmaktadır. Türk Ocakları bir parti veya hizip oluşturmadan, milletin bütünlüğünü kucaklayan milli bir aydınlanmaya talip oldu. Türk Milliyetçisi aydınlar Milleti tarihi, coğrafi ve insani bütünlüğü içinde düşünerek fikir ürettiler. Herhangi bir sebeple ayırımcılık ve bölücülük yapmadılar. Entelektüel seviyeyi hiç düşürmediler. Bunun için her biri bir fikir yıldızı oldular. Hala Gökalp, Akçura, Yurdakul, Ağaoğlu, Müftüoğlu, Tanrıöver toplumun her kesimi tarafından saygıyla anılır.
100 yıllık uzun bir zaman geçmesine rağmen Türk Ocakları saygın bir sivil toplum kuruluşu olarak Türk milletinin istikbali için kaygı taşıyan gönüllü insanlar tarafından bir okul gibi yürütülmeye çalışılıyor. Türkiye’nin her yöresinde yöneticilerinden üyelerine ve faaliyetlerine canı gönülden destek veren gönüldaşlarıyla bir kutlu mücadele sürdürülüyor. İlk günlerdeki gibi duyarlılık ve şuurluluk içinde bir düşünce okulu olarak Türk milletine hizmet veriliyor. Bu hizmet bir lütuf değil bir görev olarak görülmeli. Hizmet için çıkılan yol kutsal bilinmeli ve benlikler burada dizginlenmeli. Milliyetçilik ahlaki bir tavır olarak zaten ben duygusundan arınmayı ve milleti için biz duygusunu yükseltmeyi gerektirir. Bu yolda mücadeleye katkı sağlayan veya gönlünde buğuz derecesinde tavır taşıyan herkes bir değer kazanır. Bir toplumun milliyetçileri her zaman fedakar insanlardır ve herkes tarafından saygıyla karşılanır. Türk milliyetçileri için bu daha da önemlidir, çünkü Türk kültür değerleri bunu gerektirir. Türk töresi, örf ve adetleri insanların birbirine karşı saygı göstermesini kesin kurallarıyla belirler. Bencilliğe ve benlik davasına izin vermez. Bunun için Türk Ocakları’nın vefakar ve fedakar üyeleri bu kutsal çatı altında daha iyi nasıl hizmet edebilirim kaygısıyla davranır.
İçinde bulunduğumuz yıl Türk Ocakları, genel merkezi ve şubeleriyle 100. yılını idrak etmektedir. 2. Meşrutiyet döneminden bugüne Dünya da Türkiye de çok değişmiştir. Bu değişim sürecini analiz etmek ve geleceğe dönük programlar hazırlamak Türk Ocaklı aydınların milli görevidir. 2011 yılında Türk Yurdu özel sayılarıyla başlayan bu yoğun çaba bu yıl içinde de devam edecektir. Bunun gerçekleşmesi için günlük siyasi ve kişisel tartışmalara girmeden, milli aydın duyarlılığı içinde bilimsel bilgi ve düşünce üretimi devam etmelidir. Türk milletinin dertlerine çözüm üretebilecek çalışmalar ancak emekle ve özenle yapılabilir. 100. Yılını kutlayan Türk Ocakları Türk milletinin gururu olmalıdır. Bunu sağlayacak olan bu çatı altında yer alan bütün fertlerdir. Bu sorumluluk içinde Türk milleti için milli şuur ve güç birliği oluşturmak hepimizin görevidir. Başarılı bir yüzüncü yıl olması hepimizin en içten temennisidir.