Medyada eski solcuların egemenliği her zaman konuşulur. Bu eski solcular kapitalist ve liberal - ilkesiz bir hayat sürdürdükleri için, sık sık kimlik problemi yaşarlar. Görüşlerinde ve davranışlarında umulmadık tavırlar görünür. Şimdiki durumda nasıl davranmaları gerektiği konusunda kararsızlıklar yaşadıkları için kendileriyle çelişkiye düşerler. Böylece zamana ve duruma göre farklı davranışlar sergileyerek etik değerlerden, yani ahlâkın normatif değerlerinden uzaklaşırlar.
Görüntü üzerinden onlar hakkında bütün iyi niyetinizle olumlu kanaat oluştursanız da sizi şaşırtırlar. İlkesi olmayanın ne zaman ve nerede ne yapacağı belli olmadığı gibi, aynı durum karşısında farklı tepkiler verebilirler. Arkasında duracakları kutsal değerleri olmadığı için sizin kutsallarınızı umursamazlar. Toplumun kutsalları ve kırmızıçizgileri hiç umurlarında değildir. Onun için ülke ve millet için hayati durumlarda bile öyle tepki ortaya koyarlar ki havsalanız almaz. Bir anlam veremezsiniz. İşte bu anlar tortuların depreştiği ve nasıl davranacaklarını akıl edemedikleri anlardır.
Son günlerde bu kimlik probleminin ve travmanın farklı yansımalarına rastlamaktayız. Eski Marksist, yeni liberal ve her şeyi sadece kendisinin bildiğini zanneden 2. Cumhuriyetçi profesör TV ekranında küresel krizi yorumlarken her yöne kıvırıyor. Bol lâf üreten ama ilkeli bir duruş sergileyemeyen bu tipteki insanların doğru analiz yapmaları mümkün mü? Bir taraftan Dünya toplumları üzerinde Kapitalizmin piyasa şartlarının egemen olmasını onaylarken, aynı anda Marksizmin ideolojik çözümlemelerini savunmak nasıl bağdaştırılabilir?
Çalıştığı gazetenin liberal kapitalist çizgisine kendisini adamışçasına hizmet eden eski Marksist yazarlar, ABD merkezli ortaya çıkan ekonomik krizle ilgili Marks’ın haklı çıktığı gibi muhtevalarla yayın yapabilmektedirler. Gençlik döneminde Marksist olmasından utandığını ifade eden bir kapitalist yazar bile, konu solculuk olduğunda kendisini doğal taraf olarak görebilmektedir. Solculuk bir fikir sistemi mi, yoksa dayanışma grubu ve kapalı grup anlamında cemaat midir bilinmez. Bilinen bir gerçek varsa yaşadıkları alanda solculuk dışı unsurlar öcü olarak algılanır ve ona göre davranılır.
Bu duruma en son örneği Akşam gazetesi yazarı Serdar Turgut Güler Kömürcü’ye karşı yapmıştır. Medyaya yansıyan haberlere göre Akşam gazetesinde yazarlık yaparken Ergenekon soruşturmasında önce tutuklanan, sonra serbest bırakılan Güler Kömürcü genel yayın yönetmeni Serdar Turgut’a evlenme kararını bildirir. Evleneceği kişi Ergenekon tutuklularından Zekeriya Öztürk’tür. Yayın yönetmeninin tavrı nettir: böyle bir şey kabul edilebilir değildir. Bunun üzerine yazar tepki göstererek bir örnek verir. “12 Eylül'den sonra eşi aşırı sol bir örgüte üye olmak, yardım etmek vs. suçlarından hapse giriyor. Hürriyet Gazetesi ona sahip çıktı... O hanımefendi 6 yıl boyunca eşinin yanına gitti geldi ve suçu ispatlanmıştı.” Yayın yönetmenini cevabı ilginçtir: “Güler laf mı şimdi bu... O hanımefendinin eşi ve kendisi solcu olduğu için tabi ki sahip çıkıldı. Sen pis bir ülkücü, pis bir faşistsin dedi..."
Daha söze hacet var mı? Toplumun kaymak tabakasında yer alarak bütün imkânlardan faydalanan ve bütün kanalları kullanan eski Marksist, yeni kapitalist kalem erbabı için sağcı olmak, ülkücü olmak, milletten olmak öcü olmakla eşdeğer. Bazılarının abarttığı gibi “bu toplumun zencileri olmak” duygusu uyandırıyor. Sonra ülke neden bu durumda, başörtüsü neden problem, neden seçimleri halka yakın sağcı partiler kazanıyor şikâyetleri dile getiriliyor. Sizce neden böyle?
Solculuk galiba, millete ait bütün değerlere karşı çıkmak demek ve tabii o değerlere sahip çıkanlara da düşmanlık etmek işin tabiatı gereği…