TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

Türkçülük Bir Ahlak Mücadelesidir

Türkçülük mücadelesinin Cumhuriyet dönemindeki en güçlü kalemi Atsız hocamız Türk Ülküsü kitabında toplanan makalelerinde “ahlak” konusunun sıklıkla altını çizer. Türkçü olmanın en önemli vasfının Türk töresine uygun sağlam bir ahlaka sahip olmaya bağlı olduğunu belirtir. Türkçülüğe gönül vermiş her dava adamı benliğini, nefsini ve şahsi hesaplarını bir tarafa bırakarak davranmalıdır. Burada önemli olan davaya adanmışlıktır. Millete karşı sorumluluk ve vefa duygusudur. Kişilerin nefsinin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Kişiler millet hayatına göre çok kısa bir hayat sürerler ve bu kısa hayatta millet için yaptıkları fedakarlık önemlidir. Bu fedakarlığın değeri de ancak içten geldiği oranda anlaşılır. Yoksa “ben, ben, ben” tarzında bir hizmet anlayışı olmaz. Siz Türkçülük davasına baş koymuşsanız artık millete hizmet için varsınız demektir. Ahlak bunu gerektirir. Eğer iz bırakıcı hizmetleriniz olmuşsa zamanla isminiz millet kahramanları arasında kendiliğinden yer alır.

Büyük davalar sağlam karakterli ve sağlam ahlaklı adanmış insanların omuzlarında zafere ulaşır. Türkçülük mücadelesini Cumhuriyet döneminde siyasi bir hareket haline getiren büyük lider Alparslan Türkeş de ahlakın önemine işaret eder. Memleketin kurtuluşunu sağlayacak stratejik çözüm önerisi olarak geliştirdiği “Dokuz Işık Doktrini” içinde bir maddeyi “ahlakçılık” olarak belirler. Ahlak hem birey hem de toplum için hayati bir değerdir. İnsanı bencillikten, nefsanilikten ve hayvanlaşmaktan kurtarır. Ahlak insanı çelik bir şahsiyet abidesi haline getirir. Ahlaklı insan öncelikle kendi toplumuna karşı sorumluluk duygusu taşır. Milletinin asırlar içinden tecrübe ederek benimsediği ahlak değerlerini öğrenir, içselleştirir ve uygular. Şahsi çıkar ve benlik duygularını kontrol altına alarak milleti için var olmayı ve kendisini feda edebilmeyi bir ahlak ilkesi olarak görür. Onun için büyük davaların zafere ulaşmasını sağlayan isimsiz kahramanlar aynı zamanda ahlak abideleridir. İsimsiz büyük kahramanlardır.

Ziya Gökalp millet içinde milli kültürle (hars) yoğrulan bir şahsın, millete karşı görevleri olduğunu belirtir. Ahlakın belirleyicisi milletin örfü, âdeti ve töresidir. Türk terbiyesi almış bir fert öncelikle ahlaklı bir şahsiyet olarak toplumda yer alır. Şahsi hayatında olduğu gibi meslek hayatında da ahlak ilkelerine içtenlikle uyar. Ahlak o şahsın vatanına ve milletine karşı yapacağı görevleri de belirler ve buna göre davranması gerekir. Bu bir lütuf değildir ve ancak bir görev olarak düşünülebilir. Her Türkçü kendisini milletinin istikbaline adamış birisi olarak bu görev ahlakının bilincindedir. Bu bakımdan Türkçülüğün önemli bir amacı da, ahlakı yükseltmektir. Hem kendi ahlakını, hem de toplumun ahlakını yükseltmek önemli bir görevdir.

Ahlak insanoğlunun en önemli problemidir. Bu problem üzerine büyük mütefekkirler zihin yormuşlar, fikirler ileri sürmüşler ve ciltlerce kitap yazmışlardır. Ahlakta esas olan metafizik dayanağı olan kutsal ilkelerin var olup olmadığıdır. Bu alana büyük dinler de girer ve bazı cevaplar verir. İslam dini için de en önemli mesajları ahlak üzerine olduğunu söyleyebiliriz. İslam peygamberi Hazreti Muhammed(S.A.V) güzel ahlakı tamamlanmak üzere geldiğini beyan eder. Bunu davranışlarında da gösterir. Dünyanın takdirle saygı gösterdiği davranışlarından birisi kendisine şahsi çıkar teklif eden müşriklere verdiği cevapta görülür: “bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz davamdan vazgeçmem.” Antik çağın büyük ahlak filozofu Sokrates de baldıran zehiri içerek idam edilmesi kararına ve davasından vazgeçmesi yönündeki telkinlere karşılık idamı tercih etmesiyle göstermişti. Görüldüğü gibi büyük dava adamları için ahlak ilkesi önce gelir ve bu ilkeye göre davranmak temel düsturdur.

Türkçülük bizim nazarımızda bir fikir hareketi olduğu kadar bir davadır aynı zamanda. Türkçülük kavramını günümüzde Türk milliyetçiliği olarak da ifade ediyoruz. Türk milliyetçiliğine bir dava olarak gönül verenler öncelikle ahlaklı olmak zorundadır. Başarı ahlaktan sonra gelir. Benlikler ve şahsi hesaplar ise tamamen ahlakın dışında kalır. Ahlaklı insan inandıkları ve yaptıkları içinde tutarlıdır. Kendisini “Türkçüyüm” veya “Türk milliyetçisiyim” diye nitelendirenler önce kendi nefisleri ile hesaplaşmalıdır. Başkasına söz söylerken, eleştiri getirirken kendi davranışlarına bakmalıdırlar. “Ben, ben, ben” diyen bir dava adamlığı görülmemiştir. Yaptığımız hizmeti varsın başkaları görmesin ve alkışlamasın ama milletime zerre kadar katkı sağlıyorsa bizim için o kıymetlidir. Ne mutlu atsız kahramanlara! Nefisini millet davası için feda edebilenlere! Ne mutlu Türküm diyenlere ve Türklüğünün gereğini yerine getirenlere…