Canan Karatay Hoca, buğday konusunda yanıltılmaya ve bilimsel gerçeklerle bağdaşmayan iddialarına devam etmekte.
Bilindiği üzer Hoca, kolesterol ve şeker konularında yaptığı çıkışlarla kamuoyumuzda itibar ve takdir kazanmıştır. Uzmanlık alanına giren bu hususlarda söyledikleri doğru ve yararlı olabilir. Ancak şahit olduğumuz üzere, uzmanlık alanı dışındaki buğday konusunda belli ki Hocayı birileri yanıltmış. Bu çevreler Hocayı, saflığından da yararlanarak, bir takım hain emelleri için kullanıyor olabilirler. Bu durum, ya Hocanın uzmanlık alanı dışındaki konularda toplumu yanlış şeylere inandırarak bir takım kötü niyetli çevrelerin ekmeğine yağ sürmesine, ya da toplumun kendisine olan güveninin azalmasına neden olacaktır. Kötü niyetli olduğuna inanmadığım Hocanın öncelikle doğru bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Hocanın kamuoyunu yanlış bilgilendirdiği bazı hususlardaki görüşlerim:
1) Buğday konusunda temel bilgileri olan herkesin de malumu olduğu üzere, 10 bin yıldır yetiştiriciliği yapılan makarnalık buğday 28 kromozomlu (allo tetraploit), ekmeklik buğdayda 42 kromozomludur (allo hekzaploit). Canan Hocanın ifade ettiği gibi 14 kromozomlu değiller. 14 kromozomlu olanlar buğdayın yabani akrabalarıdır. Dünyada organik olarak yetiştirilen buğdaylar da 14 değil 28 kromozomludurlar. Ülkemizde üretimine izin verilen gerek makarnalık buğdaylar, gerekse ekmeklik buğdaylar klasik ıslah yöntemleri ile ıslah edilmiş olup GDO değildirler, yani başka bir türden gen aktarımı söz konusu değildir.
2) Kısa boyluluk genleri buğday genomunda zaten mevcuttur. Başka bir türden değil bu genleri taşıyan buğdaylardan ticari çeşitlere klâsik ıslah yöntemleriyle aktarılmıştır. Bu yöntemlerde kısa boyluluk geni bulunan çeşitlerle, ticari çeşitler melezlenir. Daha sonra bunların nesillerinde istenen vasıftaki bitkiler seçilir. Bu işlem seçilen bitkiler genetik olarak safhat (homozigot) oluncaya kadar (6-8 generasyon/yıl) sürdürülür. Elde edilen safhatlar çeşitli testlerden geçirilip, çeşit vasfı kazandırılır. Bunların GDO ile hiç alakası yoktur. Klasik ıslah yöntemleri ile buğdayda boy kısaltılıp sap sağlamlığı ve böylece yatmaya dayanıklılık, kışa dayanıklılık, çeşitli mantar hastalıklarına dayanıklılık sağlanmış, verim potansiyeli 100-150 Kg/Da’lardan 800-1000 Ka/Da’lara çıkarılmıştır. Bu suretle dünya çapında nüfus artışından kaynaklanan besin ihtiyacı karşılanmıştır. Aksi takdirde Maltus’un teorisi gerçekleşecek, dünya kıtlık çekecek, milyonlarca insan açlıktan ölecekti. Canan Hocanın önerdiği 14 kromozomlu yabani buğdaylarla yapılabilecek üretim ise, ancak bir avuç mutlu ve zengin insana yetecek dünyanın geri kalanı açlık çekecekti.
3) Canan Hocanın iddia ettiği gibi 14 kromozomlu buğdaylar GDO teknikleri ile 28 ve 42 kromozomlu hele getirilmedi. İlmi bulgular, buğdayın 14 kromozomlu yabani atalarının birbirleriyle doğada melezlendiğini, bir seri mutasyon ve doğal seleksiyon sonucu, 24 ve 48 kromozomlu türlerin çok uzun bir zaman dilimi içinde 10-15 bin yıl önce meydana geldiğini göstermektedir. İlk 28 kromozomlu buğdayların M.Ö. 8000’li yıllarda, yine 42 kromozomlu ekmeklik buğdayların M.Ö. 5000’de kültüre alındığı bilinmektedir. Bunlardan, uzun yıllar doğal seleksiyonlar ve çiftçilerin seçimleri sonucu günümüzdeki ticari buğday tipleri oluşmuştur.
4) Gluten, buğdaydan ekmek yapmak için gerekli proteindir. Yeterli ve kaliteli glutene sahip olmayan undan kaliteli ekmek olmaz, üretilecek ekmeğin de besin değeri düşük olur. Ekmek kabarmaz, içi pişmez. Çölyak hastalığı (gluten alerjisi) genetik olup, alerjik bünyelerde ortaya çıkar. Bizim toplumumuz gibi yüzlerce / binlerce yıldır ekmekle beslenen toplumlarda -doğal seleksiyon nedeniyle- Çölyak hastalığının ortaya çıkma oranı çok düşüktür. Çözüm, her alerjik reaksiyonda olduğu gibi bireylerin tedavisidir, buğdayın suçlu gösterilmesi değil. Tıpkı eğitim sorununu çözmek için tüm okulları kapatma yoluna gidilmediği gibi.
5) Ülkemiz kışı yağışlı ve soğuk/serin, yazı sıcak ve kurak olan Buğday Kuşağında yer almaktadır. Tarım yapılan alanların çoğunda sulama imkânı yoktur. Oran olarak çok azı sulanabilmektedir. Buralarda da ihtiyacımız olan buğday dışındaki diğer bitkileri üretme mecburiyeti vardır. Soğuğa ve kurağa dayanması nedeniyle buğday, bizim sulanamayan alanlarımızda ekonomik olarak üretimi yapılabilen en önemli temel besinlerdendir. Üretimi mekanizasyona uygun olduğundan geniş alanlarda üretilebilir, uzun süre depolanabilme kabiliyetindedir, raf ömrü uzundur, yoğunlaştırılmış gıda olup, kıtlık ve savaş şartlarında vaz geçilemez stratejik bir üründür. Buğday üretiminden vaz geçmek demek, bu ürünün alternatifsiz olduğu Orta Anadolu ve çevresi ile Güneydoğu Anadolu’nun sulanmayan alanlarını üretim dışında bırakmak demektir. Bu ise on milyon tonun üzerinde buğday ürününü karşılayacak bir kapasitede besin açısında dışa bağımlılığın artırılması olur. Böyle bir durum bizim için felaket olurken, ithalat lobileri ve bunların işbirliği yaptığı ülkelere yarar.
6) Buğdayın besin değeri de oldukça iyidir. Bulgur ve makarna olarak besin değeri tüm çevrelerce kabul görmektedir. Son yıllarda beslenme konusunda yapılan araştırmalar, beyaz undan yapılan ekmek yerine tam buğday unundan yapılmış olanın daha faydalı olduğunu göstermektedir. Rafine undan yapılmış ekmeğe göre -düzenli ve ölçülü olarak tüketilen- tam buğday ekmeğinin;
rapor edilmiştir.
Beslenme konusunda Canan Hocanın söylediği mahzurlar, buğdaydan değil yanlış beslenmeden kaynaklanan hususlardır. Beslenmemizde olabilecek mahzurlar;
önlemek mümkündür.
Not: Buğdayın genom yapısı ve besin değeri hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler yazarın “Buğdayın Hikâyesi” isimli kitabından ve baskıya hazırlamış olduğu "Topraktan Sofraya Buğday" adlı kitabından yararlanabilirler.