Bir süredir basında, üniversitelerde gençlerin yumurtalı eylemleri tartışılıyor. Her şeyde olduğu gibi yine iki kampa bölündük. Bir kamptakiler gençlerin aşırıya kaçan yumurtalı eylemlerinin demokratik bir mücadele olarak görülmesi gerektiğini savunuyor. Diğer kamptakiler ise gençlerin eylemlerinin demokratik bir mücadele değil bir şiddet eylemi olduğunda direniyor. Bu eylemlerin arkasında başka mahfillerin olduğunu söyleyen ve komplo teorileri örerek karartma yapanları saymıyorum.
En dikkat çeken yorumu da karşı kamptan üstadımız Türköne’den alıyoruz. Üstad gençlerin eylemlerini “karşımızdaki bir patoloji” olarak yorumluyor. Patoloji, eski Yunancada hastalık anlamındaki pathos teriminden türetilmiştir. Daha çok hastalıkların bilimsel yöntemlerle incelenmesi anlamına gelir. Terim anlamıyla patoloji, hastalıklara yol açan nedenleri, bunların doku ve organları etkileme biçimlerini inceleyen bir bilimdir. Sanırım üstad gençlerin durumunu patolojik yani hastalıklı bir durum olarak izah etmek istemiş olacak. Yoksa karşımızda “hastalıkların araştırılmasını gerektiren bir bilim var” şeklinde saçma bir yorum üstada yakışmaz.
Sayın Türköne, patolojik tanımlamasına karşı çıkanlara karşı kaleme aldığı ikinci yazısında Şiddeti bir siyasal ifade aracı olarak kullanmak sadece patolojidir, yine patolojik bir durumdur olacaktı ya neyse, diyerek doğrusu yerinde bir saptamada bulunmuş… Amma velâkin biraz gecikmiş ve anlamını kaybetmiş bir saptama artık.
Neden mi gecikmiş ve anlamını kaybetmiş? Bu ülkede şiddetin en acımasızını sergileyen etnik fitnenin liderlerine paşa unvanını teklif eden kendisi değil miydi? Siyasal şiddetin bir reklâm olduğunu söyleyerek şiddetin her türünü sistematik olarak reddetmeye çağırıyorum diyen Türköne, birçok yazsında PKK'nın siyasallaşmasından korkulmaması gerektiğini iddia ederken neyin reklâmını yapmış oluyordu, dersiniz? PKK eylemleri de patolojik bir ruh halinin mi yoksa demokratik bir hakkın mı mücadelesiydi?
Ayrıca bu ülkede MİT müsteşar yardımcılığı yapmış bir zatın silahlı mücadeleyi sona erdirmenin gerekli şartları sağlanmalı demesi, şiddetin patolojik bir durum olduğu mu yoksa haklı bir takım gerekçelere dayandığı anlamına mı geliyordu?
Basında yazan çizen her iki kampın aktörleri insanlar niçin dağa çıkıyor anlamamız gerekir, dağa çıkmaların önüne çıkmak için haklı demokratik taleplerin karşılanması gerekir demediler mi? Bu gün gençler konusunda ikiye ayrılan kamplar nedense PKK terörü konusunda tek safta buluşuyorlardı.
Bir eylemin şiddet olması ile demokratik mücadele olması arasındaki fark neymiş dersiniz? Yumurta mı? Tavuğun bu kadar mübarek olduğunu çıkardığı yaygaradan anlamam gerekirdi. Elinizde yumurta değil de C4 patlayıcılar, keleşler ve arkanızda uluslararası güçler varsa istediğiniz şiddet eylemini yapmakta özgürsünüz yani.
Yakın, yıkın…bir gece dershaneden dönen masumları öldürün size kimse patolojik bir ruh hali isnat etmeyecek. Demokratik mücadeleniz ve silahlı eyleminiz kutsanarak sizin siyasi mücadele yapmanız için tüm devlet seferber edilecektir.
Fitnenin tuzağına düşen Türkiye artık yumurta eylemlerinde iki kampa ayrılsa da iş işten geçmiştir. Bu gün iki kampa ayrılanlar hükümete kurdukları tuzakla terörün ve şiddetin haklı gerekçeleri olabileceğini söyleyerek toplumu ve hükümeti çıkmaz bir yola sevk etmişlerdir.
Terörü kutsayarak ve terörün şiddet eylemlerinin siyasal hak talepleri ile karşılanabileceğini dile getirerek bu ülkede artık şiddetin meşru bir araç haline gelmesi sağlanmıştır. Siyasal hak taleplerinin asla ve asla şiddet ve silaha başvurularak savunulamayacağı söylenmedi. Aksine terör eylemlerinin ekonomik ve sosyal nedenleri gibi gerçekçi olmayan bir yorum basında sürekli canlı tutuldu. Oysa sosyal ve siyasal protestoların, kitle hareketlerinin nedenlerinden bahsedilebilir. Fakat terörün hiçbir nedensel gerekçesi kabul edilemezdir. Terör yalnızca bir kitle hareketi değil, terör devlete yönelik stratejik bir yıldırma ve yok etme eylemidir.
Türkiye’de aydını, basını ve maalesef devlet erkini kullanan bürokratı aracılığıyla terör eylemi demokratik bir hak arama aracı olarak meşrulaştırılmıştır. Bu saatten sonra eline her fırsat geçiren hakkını şiddet aracılığıyla aramaya başvuracaktır. Neden bir gün onlarla da masaya oturulmasın ki? Bu gün dökülen gözyaşları timsah gözyaşlarıdır artık. Ne bekliyordunuz ki rüzgâr ekenler fırtına biçer…