Yrd. Doç. Dr. Maya Arakon 24 Haziran akşamı NTV’de PKK terörünün tartışıldığı bir programda terör örgütünün bir şekilde muhatap alınmasını söyledi. Bir haftadır katıldığı her programda bu istek gerek Arkon gerekse bir çok gazeteci ve akademisyen tarafından dile getirilmeye başlandı.
Arakon yaşanan terör olayının salt bir güvenlik sorunu olarak ele alınmasının terk edilmesi gerektiğini söylerken, insanların dağa çıkışıyla ilgili oldukça ilginç bir açıklamada bulundu. İnsanlar aç ve yoksul olduğu için artık dağa çıkmıyor. Dağa çıkanların çoğu üniversite mezunu, eğitimli ve orta sınıf üstü insanlar. Evet bu aslında 2001 yılında şiddeti anlamak üzerine yazdığım makalede benimde dile getirdiğim açıklamadır. Ama bu doğruların arkasına eklenen ve o zaman niçin dağa çıkıyorlar sorusunun yanıtını duyduğumda bu ülkede bir akademisyen olmanın ağır bir mahcupluğunu yaşadığımı söylemeliyim.
İşte! Adının önünde bilimsel, uzmanlık unvanları bulunan ve televizyon, televizyon gezip terör uzmanlığı yapan Sayın Arakon’un meseleyi algılama ve tanımlama biçimini ortaya koyan o muhteşem nedensellik saptaması; insanlar dağa çıkıyor çünkü mutsuzlar! Biliyorum Sayın Arakon mutsuzluk kavramının bireylerin siyasal taleplerini dile getirmek için kullandığını söyleyecek. Ne fark eder ki? Siyasal bir hak için şiddete başvurmak meşrulaştırılmaya başladığı andan itibaren bu bizi nasıl bir yola sokar, farkında mısınız?
Mutsuzluk, etnik bir fitnenin her türlü eylemini meşrulaştırmasının aracı olarak bu kadar ucuz kullanılırsa, acaba ne türden saçma, kaotik bir yaşam bizi bekler acaba Sayın Arakon’un aklına gelir mi, dersiniz?
Mutsuzum! O halde yarın elime silah alıp sokaklardan geçen masum insanları öldürme hakkına sahibim! Mutsuzum! Bana biraz patlayıcı bulursanız yarın bir servis otobüsünü bombalama hakkına sahibim!
Mutsuzum! Üzerine benzin döküp birini yakabilir miyim? Mutsuzum! Evini, arabanı ateşe verebilir miyim? Varlığın beni mutsuz ediyor! Sayın Arakon bir insan mutsuzsa ve işi, aşı ve ailesi varsa gitsin bir kafa hekimine, ne diyebiliriz ki?
Terör bir mutsuzluk sorunu değildir. Tam aksine terör başkalarını mutsuz kılma eylemidir. Terör bir hak arama aracı değildir. Hakları yok etme aracıdır. Terör eşitliğin, adaletin ve de demokrasinin sağlanabilmesi için mutlaka uygulanması gereken bir yöntem değildir. Tam aksine terör, eşitliğin, adaletin ve demokrasinin yok edilmesi ile amacına ulaşacağına inanılan bir yöntemdir.
Terörizm “Endüstrisi” ve “Yeni Terörizm” gibi kavramsal tartışmalardan haberi olması gereken bir terör uzmanın terörün bireysel haklar ya da kültürel haklar ile meşrulaştırılamayacak kadar kompleks bir yöntem olduğunu bilmesi gerekirdi. Ayrıca terörizmle mücadelede ABD ve Batılı devletlerin her türlü savunma hakkını kabul edenlerin Türkiye’ye kendini savunma hakkını bile tanımamalarını da anlamak mümkün değildir.
Türkiye’deki sorunları çözmek için terör haklılaştırılmaya başlandıktan sonra, kimsenin terör niçin bitmiyor, diye sormaya hakkı yoktur. Evet! Bu gün terör dün olduğundan daha güçlüdür. Evet! Terör bitmiyor, bitirilemiyor. Çünkü bu ülkede İslamcısı, liberali, akademisyeni, gazetecisi, siyasetçisi hatta güvenlikçisi yaşanan terör olaylarını haklılaştırmak ve meşrulaştırmak için bölücü terör örgütünden daha çok çalışıyor.
Mutsuzluğu ya da yaşandığı söylenen hak ihlallerini dağa çıkmanın gerekçisi yapmak başka ne anlama gelebilir ki? İktidara yakın gazete ve strateji merkezlerinin tırmanan terörü devletin içinde yerleşmiş ve hükümeti acz içine düşürmek isteyen bir komploya kurban etmeleri ne anlama gelebilir ki? PKK terör örgütü hükümeti değil, milleti hedef alıyor. Teröre karşı bir hükümet etme refleksiyle değil bir devlet refleksiyle mücadele edebilirsiniz.
Anlayacağınız bu hırsızın hiç günahı yok. Aslında ortada finansal, lojistik ve askeri gücü kullanan, uluslararası bir şirket gibi işletilen ve şiddeti tek ve yegâne bir araç olarak kullanan bir terör örgütü yok. Kimine göre mutsuz halklar kimine göre de içerde hükümetin açılım politikasını baltalamak isteyen cuntacılar var. Baksanıza devletin resmi kanalı TRT’nin yayını “Vizyon” dergisinin CHP Genel başkanına yönelik açık saldırısı ile alevi yurttaşlarımızı bile suçlu ilan etme çabasına.
Türkiye’yi her türlü haksızlığın, adaletsizliğin ve zulmün yaşandığı zalim bir ülke olarak resmederek, böyle bir ülkede siyasal hakları talep etmenin, her türden yasal mücadeleyi reddederek, şiddete dayanan yasa dışı bir silahlı mücadele ile mümkün olacağını meşrulaştırmaktır aslında tüm bu yapılan analizler.
Bu saatten sonra bu ülkede siyasal her sorun için şiddete başvurmak meşru bir hak haline gelir. Neden mi? Egemenlik hakkında sahip bir devletin sınırları içinde bireysel hak ve özgürlükler adına hiç kimsenin sivil ya da askeri hiçbir bireyin yaşam hakkına tecavüz etme hakkı olamaz ilkesini söyleme cesaretimiz kalmadığı için.
Siyasal hiçbir hak adına, terör araçlarına başvurmak bir hak olarak kabul edilemez demek, artık imkânsız hale geldiği için. Yaşasın Yahşi Doğu! Hangi filmin senaryosunu hazırladığınızın farkında mısınız?