1.İnsan sonsuz mutluluk için yaratıldı
Başucu kitabım ‘Kendini Arayan İnsan’da her gün bir başka hikmet keşfediyorum…Arvasi Bey anlatıyor: Bütün davranışlarımız ölüm problemi, orijinalliğimizi kaybetme problemi etrafında toplanmaktadır. Din, estetik, ahlak, ilim, teknik, iktisat, aile her şey bu probleme cevap aramaktadır. Davranışlarımız, ölmemek içindir, ümidimiz ölmemektir.
İnsan zihni maddeyi aşan bir prensibe ulaşmaktadır. Bu prensip hayatın özelliklerine cevap verici keyfiyetleri yaşarken keşfetmeye çalışır. Bu prensip zihnimizi canlılık(vitalite) kavramına ulaştırır.
İnsan zihni varlık tezahürleri madde, hayat ve ruh kavramlarıyla ifadelendirir. Ruhvarlık tezahürleri içinde, duyular ile idrak edilemez olanıdır.
İnsan maddeden başlayarak hayattan ruha Allah’a doğru yükselen bir hamle halinde idrak etmekten zevk duymaktadır.
En ağır yük insan yükü. Ruhumuz, bedenimizden ayrılınca insan bedeni ayrı bir ağırlık kazanıyor. Tabutlarımız bu yüzden ağır.
Ruh rabbani fonksiyonlar ve emirler cümlesinden olduğu için ve Mutlak Varlık olanTanrı ölümsüzdür. Organizmamız dağılıp kül yığını haline geldiği halde ruh, Mutlak Varlık’a taalluk eden emirler cümlesinden olduğundan varlığını sürdürür.
Bütün müşrikler ölüm karşısında çözülür.
Epik Tiyatro’nun dahisi Bertoltd Brecht insanı ölümlü sandığı için mezarına çelik tabut içinde gömülmek ister.
Şirk’in lideri Öcalan cennet ve cehennem düşüncesinin Sümer ve Mısır’lı rahipler tarafından uydurulduğunu iddia eder. Öcalan’a göre ebediyete ilişkin ütopyalar zihni tutsak ve tembel ederler.
Yabancılaşma’ya karşı direnen insan madde, hayat ve ruh aşamalarından yükselerek var oluşunu gerçekleştirir, sonsuzluk mutluluğa ulaşır.
Bu yüzden Bizim Yunus, ‘Ölürse hayvan ölür/ Canlar ölesi değil’ buyurur.
2.En pahalı tecrübe yaşayarak öğrenmek
Hayatta en pahalı tecrübe yaşayarak öğrenmek… Akıllı insan, başkalarının deneyimlerinden faydalanır. Peygamberler, alimler ve düşünürler bizi yaşadığımız hayata hazırlayan öncü şahsiyetler. Yüce Kur’an sık sık geçmiş insanların ve toplumların yaşadıklarından ibret almamızı tavsiye eder.
Hayatını Vahiy Medeniyeti ekseninden geçiren insanların birikimleri de hayatımızı kolaylaştıran rehber nitelindedir.
İdris Yamantürk; Necip Fazıl, Remzi Oğuz Arık, Hamdullah Suphi Tanrıöver,Zeki Velidi Togan, Peyami Safa, Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Nihal Atsız,Nurettin Topçu gibi isimlerle tanışır, bir kısmı ile ahbap olur. Dönemin şartları içinde bu bir avuç inanın bir araya gelemediğini söyler. Bu öncü insanların ortak özelliklerinin başında içlerine kapanık olmaları vardır.
Süleyman Demirel, Turgut Özal, Ferruh Bozbeyli, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Mehmet Turgut, Bekir Berk gibi siyasilerle deYamantürk’ün iyi ilişkileri olmuş. Milliyetçi Cephe döneminde Almanya’ya resmi bir görüşme için giden Türkeş’in heyetine katılmayı kabul eden tek işadamıYamantürk olur.
Deneme yanılma bilerek yapılırsa elbette insana tecrübe kazandırır. Türkiye özellikle arşive, bilgiye, tarihe inanmaz. Yaşarak öğrenmek bizim toplumsal hastalıklarımızdandır.
200 üniversitesi olan Türkiye geçmiş birikimlerden yararlanmayı artık öğrenmeli.
Her nesil hayata sıfırdan başlarsa ne sosyal mobilite-sınıfsal geçişme gerçekleşir, ne de toplumsal barış sağlanır.
İdris Yamantürk; fikirsiz burjuvazinin ötekileşmesine inat, Aydın Yabancılaşması’na hayatı boyunca karşı olmuş, Vahiy Medeniyetiekseninde bir hayat sürerek hepimize örnek olmuş bir işadamı.
3.Kamçatka neresi?
‘Kamçatkalı İdris’ işadamı İdris Yamantürk’ün üniversite yıllarındaki lakabı. Turancı olduğu için Yamantürk’e ‘Kamçatkalı İdris’ adını takmışlar.
Kamçatka, Asya’nın doğusunda Japonya’ya doğru uzanan bir yarımada.Kamçatka, Türk Dünyası’nın en uç noktalarından biri.
Şimdi kimse hatırlamasa da o zamanlar ‘Irkçı-Turancı-Kamçatkalı’ kullanılan bir suçlama çeşididir. Irkçılığı reddeden Yamantürk, Turancılık konusunda “Ben bunu hiç reddetmedim” diyor.
‘Irkçı-Turancı-Kamçatkalı’ suçlamasını yapanlar o zamanın CHP’lileridir. CHP, bir yandan Türk Milliyetçiliği’ne bir yandan dindarlığa karşı konuşlandırılıp,Pozitivizm’in Sosyalizm’e dönüşmesine göz yummuş bir siyasi parti.
Bugünkü çözülmenin nedenini sadece Kılıçdaroğlu’na fatura etmek doğru değil. CHPdoğal bir yabancılaşma sürecinin sonuçlarını yaşıyor.
4.Milliyetçiler Derneği’nin en genç üyesi Türk Ocakları’nın aksakalı
İdris Yamantürk, öğrencilik yıllarında hemen bütün milliyetçi oluşumlar içinde yer alır. Gazeteler ve dergiler çıkarır. Döneme göre Milliyetçiler Derneği’nin en genç müdavimlerden biri olur. Bugün Türk Ocağı Genel Merkezi etkinliklerinin müdavimlerinden biri yine İdris Yamantürk’tür.
İdris Yamantürk, öğrencilik ve işadamlığı serüveni boyunca çizgisinden hiç kopmaz. Bu yüzden anılarını derlediği kitabın adını ‘Türk Milletine Borcumuz Var’ koyar.
Kitap dostu matbaacı Halil Öztürk’le Korza Matbaası’nda kitaplar üzerine konuşuyoruz. Söz hatırat kitaplarına geliyor. Halil Abi, anı-hatırat ve nehir söyleşi kitaplarının oluşmasında anlatıcı kadar soru soranın da önemli olduğunu söylüyor. Söylenen sözün açılması anlamlı sorularla mümkün. Bu yüzden söyleşi yazarlığı ayrı bir mahareti gerektiriyor.
İdris Yamantürk’ün anılarını Osman Çakır yayına hazırlamış. Çakır muhataplarını konuşturmayı başarmış bir röportaj yazarı.
Osman Çakır, 12 Eylül 1980’den önce Devlet gazetesinin, 12 Eylül’den sonra iseTürk Yurdu’nun editörlüğünü yapar. Soru sormasını biliyor olmalı ki, Nevzat Kösoğlu’nun ‘Bir Vatan Kurtarma Hikayesi’ adlı hatıraları da onun kaleminden çıkmış.
Türkiye’de yakın tarihi merak edenlerin Nevzat Kösoğlu’nun ‘Bir Vatan Kurtarma Hikayesi’ni ve İdris Yamantürk’ün ‘Türk Milletine Borcumuz Var’ adlı kitaplarını okuması lazım.
Meraklısı Nevzat Kösoğlu’nun anıları içinde Ötüken’in kuruluşundan eski MTTB’liAydın Doğan ile tefsir yayıncılığı görüşmesine yepyeni şeyler duyar.
İdris Yamantürk’ün anılarında çarpıldığım ilk anekdot, Yamantürk’ün Menderesve arkadaşlarının idamlarını önlemek için Necmettin Erbakan’la birlikte ihtilalcilerdenTalat Aydemir’le görüşmesi.
Milli Görüşçüler’in bu görüşmeden haberi var mı bilmiyorum. Erbakan’ın hayatını yazacak araştırmacıların bu önemli bağlantıyı mutlaka bilmesi gerekir.
5.Attila İlhan ve Milli Burjuvazi
Attila İlhan’a göre Türk Devrimi sosyalist bir devrim değil Ulusal Demokratik Devrim’dir. Ulusal Demokratik Devrim, Bürokrasi öncülüğünde gerçekleşen birBurjuva Devrimi’dir.
Ulusal Demokratik Devrim’de öncelikle ekonomi milli olacak. Ekonomi Türkiye’nin çıkarlarına göre çalıştırılacak. Ulusal olması gereken Burjuvazi’nin kompradorlaşması yüzünden iktidarBürokrasi’nin elinde kalmıştır. Attila İlhan’a göre Atatürk sonrası Türkiye Tarihi, Bürokrasi ile Burjuvazi’nin iktidar mücadelesine döner.
Şimdi Türkiye’de iki burjuvazi oluştu. Bir Anadolu Burjuvazisi var, bir Komprador Burjuvazi var.
Aslında bunun tek bir Burjuvazi olması lazım ve Milli Burjuvazi olması lazım.
Milli Burjuvazi olsun ister muhafazakar partisini kursun, ister liberal partisini kursun, başımızın üstünde yeri var.
Evet ekonomi Türkiye’nin çıkarlarına göre çalıştırılacak. İster Komprador Tekelci Sermaye ister Anadolu Burjuvazi olsun Burjuvazi gidipBatı’yla anlaşıp memleketi nasıl soyacağının hesabına girerse yabancılaşıyor.
6.Hatime: Fikirsiz burjuvazi ötekileşir
Fikirsiz burjuvazi ötekileşir… Bu sosyolojik olgu tecrübelerle sabit. Geçmişin milliciAnadolu Sermayesi bugünün TÜSİAD’ını oluşturuyor.
İngiltere, Almanya ve Fransa’da Milli Burjuvazi’nin oluşma şekillerini araştırmak lazım. Fikirle, sanatla, edebiyatla, resimle Milli Burjuvazi’nin bağını kurmak gerekiyor. Yerli Aydın’ın atmosferini sağlamadan sahici eserlerin ortaya çıkışı tesadüflere kalmış durumda. Milli Burjuvazi şekillenmeden ülkelerin bağımsızlığını korumak mümkün değil.
Kimse hatırlamak istemese de Anadolu Sermayesi’nin asıl banisi Süleyman Demirel’dir.
Merkez Sağ iktidarların Yeni Sınıf’çı temayülleri TOBB başta olmak üzere sahiciAnadolu Sermayesi’ni zorluyor. Bu yüzden TOBB’un ekonomik yaklaşımlarına kulak vermek gerekiyor. Özellikle Süleyman Demirel’in TÜSİAD’a karşı TOBB’u esas aldığını unutmayalım.
Gavur işbirlikçiliğine girerse Anadolu Sermayesi’ni cami yapmak bile kurtaramaz.
Tıpkı Komprador Tekelci Sermaye’yi Laiklik ve Yunan-Latin Kültürü’nün kurtaramadığı gibi.