“Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer” diye haykıran şair sanki yalnızca Çanakkale kahramanlarını anlatmıyor, sizleri de tahayyül ediyordu. Vatan topraklarının bir bölümünde isyana kalkışan şehir eşkıyasına karşı cansiperane bir mücadele yürüten polis-asker bütün güvenlik güçlerimiz hem kahramanlık destanları yazıyor hem de bütün dünyaya insanlık dersi veriyorlar.
Yaralı olduğu ve rapor verildiği halde durumunu üstlerinden gizleyerek bölüğünün başına geçen kahraman yüzbaşı Halil Özdemir 27 Mart 2016’da şehit düştü. Kendisine rapor veren doktora şu sözlerle çıkışmıştı:
"Ne istirahati bu? Şimdi istirahat zamanı mı? Biraz evvel kardeşlerimi şehit verdim, kollarımda şehadet mertebesine yürüdüler. Hâlâ kollarımdalar sanki, bana bakıyorlar; diyorlar ki 'Komutanım kanımızı yerde koymayasın, buraları sana emanet edip yürüyoruz Hakk’a. Keşke birkaç gün daha ömrümüz olsa idi de seninle birlikte çarpışabilseydik bu şerefsizlerle.' İstirahat bana haramdır, lütfen iptal edin."
Yine aynı gün şehadet haberi verilen özel harekatçı polis Coşkun Nazilli’nin cebinden çıkan çocukları Göktürk ve Gökçe’nin mektubu yürekleri dağladı:
Vatan sevgisi imandan, onun tek amacıdır.
Dünya hayatı oruç, ölüm anı iftardır.
…..
Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü,
Bin cihana değişmem şu öksüz Türklüğümü.
Özel Harekatçı Coşkun Nazilliye.
Çocukların Göktürk Nazilli-Gökçe Nazilli
Seni çok özledik, baba, seni çok seviyoruz"
Türk milleti bin yıldır bu toprakları vatan tutarken yüzbinlerce şehitler verdi. Geri çekilme döneminde de Anadolu topraklarını yine kan ve gözyaşıyla yoğurdu. Çanakkale’de, Irak’ta, Yemen’de, Galiçya’da, Suriye’de, Hicaz’da kahramanca savaşanlar, Millî Mücadelede Türklüğün yeni Ergenekon’unu savundular. Hülasa, ecdadımız bir yandan kalemle ve imarla medeniyetini inşa ederken öbür yandan vatanını ve milletini kılıcıyla savundu. Bu vatan bize işte bu atalardan mirastır. Bugün de yine Türk milletinin kahraman evlatları “şehitler tepesi”ni boş bırakmıyor, tuttuğu bayrağı yere düşürmüyor.
Allah bütün şehitlerimize rahmet eylesin, geride kalanlara sabır versin.
*********
Genelkurmay açıklamasına göre “22 Temmuz 2015'ten bu yana sürdürülen operasyonlarda çoğunluğu PKK'lı 4 bin 432 terörist öldürüldü. 377 şehit verilirken sivil kayıp 300'e yakın”. Temmuz ayından beri yürütülen mücadele sonucunda, PKK’nın halk desteğini alma hayalleri suya düşmüş, sağduyulu bölge insanı bu Stalinist cani örgütün gerçek yüzünü görmüştür.
Temmuz 2015’den beri Sur’da, Silopi’de, Cizre’de, Nusaybin’de kahramanca mücadele eden, masum yurttaşların kılına zarar gelmemesi için kendi canını riske atan bu kahramanlara karşı milletçe büyük borcumuz var. Orada canları pahasına mücadele edenlere kara çalan, iftira atan sözde aydınlar, bu yiğitlerin kahpece, tuzaklarla ve keskin nişancı teröristlerce öldürülmesine, çocuklarının öksüz, eşlerinin acı içinde bırakılmasına karşı bir satır bile yazmazlar. Bu millet onları asla affetmeyecektir. Haziran seçimlerinden sonra, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan yardımıyla sağladıkları avantajlardan da cesaret alarak Türk devletine karşı “devrimci halk savaşı” adı altında kalkışma başlatan PKK eşkıyasını görmezden gelip devleti suçlayan gönüllü sömürge aydını sözde gazetecileri de tarih ve millet unutmayacaktır.
Bugün yürütülen mücadeleye övgüler düzen bazı kesimler, bugün ile 90’ları kıyaslıyor; 90’lara dönmemekten bahsediyor. Bu söylemin sahipleri acaba şunu hiç mi düşünmez? 90’larda da PKK denilen cinayet ve terör şebekesi Türk ordusuna ve polisine, sivillere saldırıyordu. Bu mücadelede pek çok asker, polis ve sivil şehit oldu. O mücadele döneminde ortaya çıkan bazı olumsuzlukları dilinize dolarken kahramanca mücadele edenleri, şehit düşenleri rencide ettiğinizin farkında mısınız? “Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı!” diyen İstiklal Marşı şairinin ikazına kulak verin ve bu “90’lar” yavesini bırakın. Her dönemde hatalar yapılabilir; nitekim, yapılan bütün ikazlara rağmen “çözüm ve barış süreci” döneminde memleketin bir bölgesinde PKK hakimiyet kurdu, silah depoladı, asayiş (!) birlikleri ile yol kesti, hendekler kazdı. Şimdi de aylardır orduyu ve polisi uğraştırıyor.
Milletçe, şehitlerin üzerimizdeki haklarını asla unutmamalıyız. Devletimizi yönetenler şehitlerin bizden razı olması için bir daha teröristlerle müzakere masasına oturmamalıdır. Terör örgütünün açık savunmasını yapanlara, velev ki milletvekili olsunlar, kanunlar ve anayasanın gerektirdiği şekilde muamele edilmelidir.
***********
Ankara’da; İstanbul’da ve diğer yerlerde yapılan alçakça saldırılarla Türk milletini ve devletini masaya oturtmaya, terörle mücadeleden vaz geçirmeye çalışan PKK’ya, IŞİD’e, DHKP-C’ye ve bilumum terör örgütlerine karşı devletimiz tavizsiz mücadele etmeli, millet olarak da bu mücadeleye her türlü desteği vermeliyiz. Terörün bizleri teslim almasına, sokaklarımıza ve üniversitelerimize hükmetmesine izin vermemeliyiz.
Terör örgütü yandaşları ve şakşakçıları, iç ve dış destekçileri aslında Türk devletinin gücünü biliyorlar. Onların rolü, Türkiye’yi uğraştırmaktır; büyümesine, güçlenmesine ket vurmaktır. Devletimiz ilk etapta bu örgütleri etkisiz kılacak sert mücadeleyi başarıya ulaştırmalıdır. Akabinde gerek içerideki bütünleşmemiz gerekse sınırlarımızın güvenliğini ve kardeş coğrafyalardaki etkinliğimizi arttırıcı tedbirleri geliştirmelidir. Buradaki uzun vadeli çerçeve planımız ise Türk-İslam medeniyet coğrafyasının bütünleşmesi ve güçlenmesi olarak tespit edilmelidir. Türkiye’nin, Türk devletlerinin ve İslam âleminin düzlüğe çıkmasının yolu böyle bir tasavvurdan geçiyor.
Tekrar etmek pahasına vurgulamak isteriz ki, teröristlerle mücadelede taviz siyasetinin yeri olamaz. Bölücü örgütün sözde siyasî uzantılarının söylemlerinin devletimizin üst katlarında da zaman zaman akis bulması son derecede düşündürücü ve üzücüdür. “Türkiye halkları” ifadesini bir zamanlar merhum Ecevit de kullanırdı. Bu ifade, kullananların bazıları iyi niyetli olsa da, son tahlilde bölücülüğe prim veriyor. Kapsayıcı ve içerici Türk milleti kavramını etkisizleştiren ve “etnikçi fitne”yi körükleyen eylem ve söylemler devlet katında asla yer bulmamalıdır. İçerideki teröre ve dışarıdaki kuşatmaya karşı mücadelenin anahtarı birlik ve beraberliğimizi güçlendirmektir.
HAMİŞ: “ONLAR DİRİDİRLER….”
Son yazımızın yayına gönderildiği gün, Diyarbakır’da, Mardin’de, Nusaybin’de hain ve kalleş terör çetesinin saldırılarında şehit düşen nice yiğit ebediyete uğurlandı. Yine yürekler dağlandı yurdun dört bir yanında; her gün kara haberler gelmeye devam ediyor.
Nusaybin’de PKK’lı teröristlerce yola döşenen patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu şehit olan iki aylık Hatice’nin babası Uzman Çavuş Gökhan Alıcı memleketi Gaziantep’in İslahiye İlçesi'nde; Diyarbakır’da polis servis aracının geçişi sırasında PKK'lı teröristlerce düzenlenen bombalı saldırıda şehit olan, 2 yaşındaki Emir Taha ile henüz 2 aylık Havzanur’un 27 yaşındaki babası Özel Harekat Polis Memuru İlyas Kaygusuz Bursa’da; Diyarbakır şehitlerinden Mustafa Yiğitalp, Alper Zor, Necdet Alıcı ve Fatih Mehmet Ertuğrul Ankara’da, 28 yaşındaki Özel Harekat Polisi Mustafa Karakaya memleketi Erzurum'un İspir ilçesinde; 36 yaşındaki bir çocuk babası Serkan Talan memleketi Hatay'da son yolculuklarına uğurlandı. Diyarbakır’da askeri araca selam duran bir çocukla ilgili olarak paylaştığı “Burası Diyarbakır. Eğer hala böyle güzel çocuklar yetişebiliyorsa, hala bir umut var demektir” notuyla yürekleri dağlayan kocaman yürekli Nusaybin şehidi Emre Sarıtaş’ın Silivri’deki baba ocağına ateş düştü.
Şehitlerden İlyas Kaygusuz’un kardeşi Mücahit Kaygusuz, "Bir ölür bin diriliriz. Vatan sağ olsun. Yılmadık, yıkılmadık. Ben de giderim vatan için. Hepimiz gideriz, hepimiz. Hiç birimiz yıkılmayız. Vatan yeter ki sağ olsun. Abim gitti, ben de giderim. Ağlamamızı bekleyenler beklemesinler. Hayatta yıkılmadık, yine de yıkılmayız. Abim burada dimdik şehit. Ölmedi yaşıyor. Şehitler ölmez vatan bölünmez” giyerek hainlere ve hamilerine meydan okudu. Şehit cenazelerinde on binler hep bir ağızdan tekbir getirdi ve “Şehitler ölmez, Vatan bölünmez” diye haykırdı.
Allah onlardan razı olsun. Şüphesiz ki, Yüce Tanrı’nın Kur’an-ı Kerim’de (Bakara, 154) buyurduğu gibi, “Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz, farkında olmazsınız.” Gözleri üzerimizdedir. Türk milleti, onların emanetine hiyanet edilmesine asla izin vermeyecektir.