TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

Birlik ve Beka

Türkiye, daha önce de belirttiğimiz gibi, kritik bir dönemeçten geçiyor. Bu süreçte Türk Ocakları olarak temel meselelere yönelik bazı açıklamalar yaptık. Öncelikle belirtmeliyiz ki, Türk Ocakları, hasbî bir tefekkür ocağıdır. Türk Ocaklılar için önemli olan şahsî, zümrevî ikbal değil milletin istikbalidir.  Türk Ocaklı aydınların yegâne endişesi, Türk milletinin birliği, Türk devletinin bekasıdır. Türk Ocaklarının gayesi, millete hizmettir. Türk Ocaklılar siyasetin millete hizmet etmenin mühim bir yolu olduğunu takdir ederler. Ancak Türk Ocakları ilke olarak gündelik siyasî çekişmelerin dışında, siyasî partilerin arasındaki ve içindeki mücadelede eşit mesafede durmayı benimsemiştir. Mensuplarımızın, milliyetçi duruşla çelişmeyen siyasî tercihleri olması son derecede doğaldır ama Ocak faaliyetleri yüksek millî ülkümüz çizgisinde milletimizin tamamına hitap eder.

Türk Ocaklarının millî varlığa yönelik tehditler karşısında gösterdiği ilkeli ve sağlam duruş milletimizin bekası açısından son derecede önemlidir. İçinden geçtiğimiz bu hassas dönemde Türk Ocakları bu duruşunu net bir biçimde ortaya koymaya, bu vatanda oluşan millî kimliği zaafa uğratacak yaklaşımların tehlikelerine işaret etmeye, yetkilileri uyarı görevini yerine getirmeye, gençlerimizi ve milletimizi etnikçi dilin bölücülüğü karşısında tarih birliğimiz ve ortak geleceğimiz konusunda şuurlandırmaya devam etmektedir. Yaptığımız ikazların gayesi, atılabilecek hatalı adımların doğuracağı tehlikeleri yöneticilere ve millete hatırlatmaktır.

İçinde bulunduğumuz süreçte Türkiye’yi yaklaşık 30 yıldır uğraştıran terör belasının defedilmesi için sarfedilen çabalar karşısında tereddüt izhar edenlerin kanın durmasını istemediği ifade ediliyor. Çatışmadan beslenen karanlık odaklar dışında vicdan ve aklıselim sahibi hiçbir kimsenin terörün sona erecek olmasından rahatsızlık duyması sözkonusu olamaz. Bizleri endişeye ve karamsarlığa sevkeden, terör örgütü liderinin müzakerede muhatap alınması ve terörle sonuç alındığı izlenimi yüzünden millî bünyede meydana gelecek zafiyettir. Yeni anayasada etnik bölücülüğe verilecek tavizler, Türk milletinin adının vatandaşlık tanımında anılmama ihtimali bu endişeyi daha da arttırmaktadır.

*********

Türk Ocakları Türk milliyetçiliği fikrine bağlıdır. Bu milliyetçilik başka milletlerin ötekileştirilmesine, onların hor ve hakir görülmesine dayanmaz. Bu milliyetçilik kendi milletini sevme ve yükseltme ve bu yolla da bütün insanlığa hizmet anlayışını benimser. Kendini bilmeyen başkasını bilemez. Kendisine ve yakın çevresine faydası olmayanların muhayyel bir insanlık adına barış, refah ideallerini savunması tam bir garabet örneğidir. Türk milliyetçiliği Batıda ortaya çıkan ırkçı ve yabancı düşmanlığını esas alan yaklaşımlarla taban tabana zıttır. Müslümanlıkla yoğrulmuş Türk kültürüne dayanan milliyetçiliğimiz ırkı ya da kafatasını değil mensubiyet duygusu ve şuurunu temel alır.  Bunların, özellikle içinden geçtiğimiz bu süreçte çok iyi anlaşılması lazım.

Şu hususu da ifade edelim: Herkes milliyetçi olmak zorunda değil. İlmî temeli zayıf, büyük ölçüde konjonktürel siyasî hedeflere hizmet için yazı yazan sözde kanaat önderlerinin kamuoyu oluşturduğu bir ortamda ilmî açıdan farklı görüşler ileri sürenleri de anlayışla karşılamalıyız. Ancak, karşı görüşleri, dayanaklarını irdelemeksizin kolaycı bir yöntemle ve suçlayıcı bir tonla “milliyetçi, ulusalcı, ırkçı” vb. şekilde adlandırarak tartışma dışı bırakan yeni dönemin gözde –bir kısmı sözde- aydınlarının bu tavrının hasbî, samimi bir tavır olduğuna inanmak mümkün değildir. Bu tür gazeteci/bilim adamı etiketli kişiler kendilerine biçilen bir rolü ya da kendilerinin bilemediğimiz saiklerle kendilerine biçtikleri bir rolü oynamak için gerçeği tahrif etmekten hiç sakınmıyorlar. Bunların bir kısmı karakuşi hükümlerle millî devletin ve milliyetçiliğin sona erdiğini ilan ediyorlar. Bu hükümler onların serinkanlı ilmî araştırmalarının sonuçları değil, Türklük ve milliyetçilik antipatilerinden kaynaklanan aceleciliklerinin tezahürleridir.

Türklük ve Türkiyelilik kavramlarının anlam, muhteva ve kapsamları hakkında sadece milliyetçilerin değil, son dönemde bazı liberal ve muhafazakâr aydınların da büyük bir isabetle ve sağduyuyla ortaya koydukları görüşler (bunların bir kısmı web sitemizde yayınlanmıştır) ana akım medyada görmezden geliniyor veya hafife alınıyor. Türklük kavramının Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında işaret ettiği kapsayıcı muhtevanın daha sonra bazı uygulamalarla zedelenmesi, bu kavramın bugün bir etnisite düzeyinde algılanmasını asla meşrulaştırmaz. Türklük çok geniş bir kavramdır. Bu topraklarda vatandaşlık tanımının Türklük olması, tarihin ve kültürün ortaya koyduğu tabiî bir neticedir. Bunun dışında tarihî süreç içinde kavramın genişleme ve daralma dönemleri olmuş olabilir. Bunları tartışmak, açıklamak akademik yazıların konusudur. Bizim burada üzerinde durduğumuz husus, bu kavramın zedelenmesinin bu topraklarda yaşayan bütün insanlar açısından doğuracağı sakıncalardır.

*******

Türkiye’de köklü bir değişim yaşanıyor. Bunu dünyadaki gelişmelerden tecrit ederek anlamak mümkün değil. Türkiye, içine kapanarak, etrafındaki dünyayı kaale almadan bu değişime cevap veremez. Ancak, akıntıya kapılarak, küresel güç odaklarının biçtiği rolleri olağan ve sıradan gösterenlerin anlamaları gereken şu: Böylesine derin ve kapsamlı değişim dönemleri de eninde sonunda yeni bir güç dengesinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır.

Bugün dünyanın yaşadığı bu sancılı dönemde mağdurlar, oluk oluk kanları akıtılanlar esas itibariyle Müslümanlardır. Özellikle İslamcı geçinen okur yazar takımının bunu ıskalaması düşündürücü. İslam dünyasının duçar bırakıldığı küresel felaketin arkasında büyük güçlerin, yeni dönemde dengeleri Müslüman kanı üzerinden kurmasına karşı hangi tavır geliştirildi? Afrika’da, Irak ve Suriye’de, Afganistan’da ve diğer Müslüman topraklarında öldürülen Müslümanların medenî Batılılar nezdinde pek bir önemi yok. İnsaniyetçi ve liberal aydınlarımız da nedense bu konularla pek ilgilenmiyor. Suriye denince çoğunun aklına orada da tıpkı Kuzey Irak’ta olduğu gibi Kürtlerin kurabileceği özerk bölge geliyor. Bunun heyecanını duyanlar, içinden geçtiğimiz tarihî sürecin aslında bizatihi Kürtleri Orta Doğu coğrafyasında maruz bırakabileceği yalnızlığı göremiyor. Bu coğrafyada beraber yaşayan Araplar, Farslar ve diğer milletler ve etnik gruplarla Kürtlerin arasına derin bir husumetin girmesinin kimseye yaramayacağı kesin. Batılı güçlerin Kürtlere karşı hayırhah bir siyaset izlediğini zannetmek de en hafif deyişle saflıktır. Böl ve yönet ilkesinin bir kez daha coğrafyamızı “dizayn” etme peşinde olduğunu idrak edememek ise düpedüz hamakattir.

Bu coğrafyanın siyasî hayatına bin yıldır yön veren Türk milleti, tarihinin verdiği güçle bu coğrafyanın geleceğinde de belirleyici olacaktır. Bunun için elzem olan şartların başında Müslümanlıkla yoğrulmuş Türklüğün bu toprakların bin yıllık kuşatıcı ve kapsayıcı kimliği olduğunun şuuruyla vahdetimizi, birliğimizi muhafaza etmek gelir. Terör sorununu çözmek adı altında Türk milletini telafisi imkânsız bir şeklide bölmenin tehlike ve sakıncalarını başta iktidar sahipleri olmak üzere herkes iyi anlamak durumundadır. Medyanın yoğun propagandasının millî hassasiyetleri törpülemesinin yol açabileceği sakıncalar da cabası. Şunu da vurgulamak gerekir ki, Türkiye’nin bir terör örgütünün rehinesi gibi görülmesi veya gösterilmesi milleti derinden yaralamaktadır. Siyasî istikrar ve ekonomi açısından güçlü göründüğümüz bir dönemde bunların yapılması ise endişeleri arttırmaktadır.

Milletimizin adının, anayasasından çıkarılmasının söz konusu olduğu bugünlerde, Türk Ocakları olarak millî birliğimize ve millî devletin bekasına halel gelmemesi için, bu topraklarda yaşayan bütün insanların eşit ve onurlu yurttaşlar olarak Türk Milletinin mensupları olduğunu ısrarla vurgulamaya devam edeceğiz. Millet, milliyet ve milliyetçilik tartışmalarıyla Türklük kavramının itibarsızlaştırılmasına yönelik kampanya karşısında tarihî ve kültürel Türklüğün birleştirici mahiyetinin önemi açıktır. Bu süreçte, ırkçı ve etnikçi söylemlerin tuzağına düşülmemesi için Türkiye coğrafyasındaki bin yıllık ortak geçmişin ve o temelde inşa edeceğimiz ortak geleceğin mana ve önemini de aynı derecede idrak etmemiz zaruridir. Bahusus, siyasî veya kültürel platformlarda millî kimliği ve milliyetçiliği savunanların birlik dilini özenle muhafaza etmeleri ve Türklüğü etnikliğe indirgeyenlerin tuzağına düşmemesi şarttır.