1912 yılında kurulan Türk Ocağının Esas Nizamnamesinin dördüncü maddesinde şöyle denilmektedir: “Ocak, maksadını tahsîle çalışırken sırf millî ve ictimâî bir vaziyetde kalacak, aslâ siyâsetle uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyâsî fırkalara hâdim bulunmayacaktır [Siyasi partilere hizmet etmeyecektir].”. Bu maddenin ruhu, bugünkü Tüzük’ün 1. maddesinin içinde “Derneğin siyasetle ilgisi yoktur.” şeklinde korunmaktadır. Bununla birlikte, İstanbul Şubemizin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte düzenlediği "Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları 2” adlı bilgi şöleni vesilesiyle yapılan tartışma, bu ilkenin uygulamadaki zorluklarını bir kez daha ortaya koydu. Esasen Türk Ocakları, siyasetin son derecede yoğun etkisinin görüldüğü bir dönemde, Devlet-i Aliyye’nin kurtuluşu için farklı fikirlerin serbestçe kaleme döküldüğü bir ortamda, II. Meşrutiyet Dönemi’nde kuruldu. Özellikle 1913’ten itibaren İttihat ve Terakki’nin Ocak’ı kontrolü altına almak için çaba gösterdiği, ancak Ocak ileri gelenlerinden bazıları aynı zamanda İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi üyesi veya milletvekili olsa da Ocak yönetiminin mümkün mertebe siyaset dışı kalmaya özen gösterdiği anlaşılmaktadır. Öyle ki 1918 Kongresinde İttihatçılar, Ziya Gökalp’ı başkan seçtirmeye çalışmış ancak bu gerçekleşmemiştir. Mütareke Dönemi’nde kurulan Millî Türk Fırkasının kurucuları da Ocaklılar olup bu Parti, Türk Ocakları ile birlikte Anadolu’daki Millî Mücadele’ye destek olmuştur. Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasıyla yeniden faaliyete geçen Türk Ocağı, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerde en önde yer alan bir sivil toplum kuruluşu olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gayretlerinin tahakkukuna yardımcı olmuştur. Özellikle Tek Parti yönetimine geçildikten sonra Ocak, büyük ölçüde hükûmet siyasetine hizmet etme konumunda oldu. Hatta 1927 yılında toplanan Türk Ocakları Kurultayı’nda, Türk Ocağı Yasası’nda değişiklik yapılarak Ocak, Cumhuriyet Halk Partisi ile ilişkilendirildi. Bu değişikliğe göre, “Cumhuriyet, milliyet, muasır medeniyet ve halkçılık mefkûrelerini takip eden Türk Ocağı, mefkûreleri tahakkuk ettirmekte olan Cumhuriyet Halk Fırkası ile devlet siyasetinde beraber” olacaktı. Buna rağmen Ocak şubelerinde CHP’nin hoşuna gitmeyebilecek görüş ve etkinlikler görülebilmekteydi. Kısa süren Serbest Cumhuriyet Fırkası teşebbüsünde bazı yerlerde Ocak şubelerinin bu partiye teveccüh göstermesi ve o dönemde Devlet’in iyi ilişkilerde olduğu Sovyetler Birliği’nin Türk Ocağının faaliyetlerinden rahatsız olması, Türk Ocağının kapatılmasına yol açmıştır. Ocak’ın 10 Nisan 1931’de yapılan son (olağanüstü) kurultayında, Dernek’in tüzel kişiliğini feshetmesine karar verilir. Gerekçe olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır.” ifadesi gösterilmiştir.[1] Atatürk, Ocak’ın feshine rağmen yeni Türkiye’nin inşasında Türk Ocaklı kadrolarla yoluna devam etmiştir.
1949’da tekrar kurulan Ocak’ın siyasetle ilişkisi, o günden bugüne genelde mesafeli ama zaman zaman hükûmetlerle iyi ilişkileri muhafazaya yakın bir çizgide devam etti. Kamu yararına bir dernek olması hasebiyle gerek merkezî hükûmet ile gerekse belediyelerle doğal olarak ilişki kuruldu. Ülkemizde özellikle son 10 yılda yaşanan çeşitli siyasi gelişmeler ve nihayet yeni yönetim sisteminin âdeta dayattığı ittifak oluşumlarının yol açtığı kutuplaşma karşısında dengeli ve itidalli bir duruş sergilenmeye çalışılmıştır. Ne var ki, son hadisenin de gösterdiği gibi, sadece Türkiye’nin değil; Türk dünyasının, hatta bütün insanlığın sorunlarına çözüm önerileri getirme iddiasında olan bir Dernek’in, hayatımızın bütün yönlerini kuşatan siyasetten etkilenmeden, siyasetle etkileşimde bulunmadan bunları hayata geçirmesi, birtakım güçlükleri barındırmaktadır.
Günümüzde, Türk Ocaklarının teşkilat yapısını, Genel Merkez ile şubeler arasındaki ilişkilerin yasal ve fiilî hâllerini anlamadan Türk Ocakları ve siyaset konusunu tam olarak izah edemeyiz. Türk Ocaklarının üyeleri şubelere kayıtlıdır. Bir müteşebbis heyetin başvurusunun Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından kabul edilmesiyle oluşan şubeler, Ocak Tüzüğü çerçevesinde üye kaydeder; üye sayılarına göre Merkez Genel Kurulu’nda belirli sayıda delege ile temsil edilirler. Genel Merkez’in yönetim ve denetim kurulları, Merkez Genel Kurulu (Kurultay) tarafından seçilir. Genel Merkez’deki diğer kurulların (Danışma Kurulu, Hars Heyeti, Hanımlar Kurulu ve Sanat-Edebiyat Kurulu) üyeleri ise Merkez Yönetim Kurulu tarafından belirlenir. Şubeler, faaliyetlerini Tüzük’te belirlenen amaç ve ilkelere göre yürütmek zorundadır. Genel Merkez, yılda bir yapılan Bölge Toplantılarında ve Şube Başkanları İstişare Toplantılarında, o yıl işlenecek bazı temel konuları bildirir; bunun dışında faaliyetler şubelerce planlanıp uygulanır. Mesela, son 3-4 yılda Millî Mücadele’mizin önemli dönüm noktalarının 100. yıldönümleri, şubelerin bulundukları yerlerin kurtuluşlarının 100. yılları münasebetiyle faaliyetler yapılması tavsiye edilmiştir. Ezcümle konferans, seminer, konser vb. faaliyetler konusunda şubeler büyük ölçüde serbesttir ancak özellikle bilgi şölenleri ve Ocak camiasında tepkilere yol açabilecek konu veya konuşmacılar hakkında Genel Merkez ile istişare edilmesi tabiidir.
Bazı Ocak şubelerimize belediyeler tarafından tahsis edilen hizmet binalarının açılışına bizzat Genel Başkan olarak katıldım. Buralarda, mülki erkânın yanında, bölücü partiler hariç, farklı partilerden (Ak Parti, CHP, MHP, İYİ Parti, BBP, DP vb.) milletvekilleri, il-ilçe başkanları, partili belediye başkanları bulunmuştur. Dolayısıyla Türk Ocakları Genel Merkezi ve şubelerinin faaliyetlerinde siyasi parti yöneticilerinin bulunması gayet doğaldır. Dernek’imiz; Türkçülüğün, Türk milliyetçiliğinin bu topraklardaki en köklü kuruluşudur; Cumhuriyet’in temeline de harcını koymuştur. Milliyetçi bir derneğin üyeleri arasında bu fikri siyaset alanında temsil eden kişilerin bulunması da aynı derecede doğaldır. Şüphesiz farklı partilerde milliyetçi düşünceye sahip insanlar vardır ve bunlar bizim üyemiz olabilirler; ama Türk Ocakları, sadece Türk milliyetçisi Türklere değil, Türk milletinin bütün fertlerine hitap eden, onun da ötesinde Türk dünyasını kucaklayan, İslam âleminin ve insanlığın sorunlarına samimi bir şekilde çözüm arayan bir kuruluştur. Dolayısıyla kurucularımızın belirlediği şekliyle “parti siyasetine hizmet etmeme” ilkesine bağlı kalmakla birlikte Ocak’ın; vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne bağlı partilere karşı eşit mesafede olmak suretiyle siyasi alanla ilişkilerinin olması tabiidir. Onun içindir ki biz bu hususu ısrarla “parti siyaseti dışında olmak” şeklinde tanımlıyoruz.
Dernek-siyaset ilişkisinde tatbikat safhasında sınırları belirlemek, ilkeyi ve çerçeveyi ortaya koymak kadar kolay değildir. İstanbul Şubemizin toplantısının icra safhasında ortaya çıkan tartışmalar da buradan kaynaklanmaktadır. Kamu kurumlarıyla düzenlenen benzer toplantılardan farklı olarak partili belediyelerle düzenlenen toplantılarda, maalesef mevcut ve geçerli durum kaçınılmaz olarak etki yapmaktadır. Nitekim aynı şubemizin 2016’da yine CHP’li Kartal Belediyesi ile düzenlediği ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun açılışında konuştuğu bilgi şöleninde, bugünküne benzer tepkiler olmamıştı. Ancak bu defa yeni yönetim sisteminin doğurduğu cepheleşme ve yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçiminin yarattığı gergin siyasi atmosfer ve kutuplaşmaya, devlet hakkında sarf ettiği sözler dâhil çeşitli beyanları dolayısıyla mahkûm olan bir siyasetçinin fiilen CHP İl Başkanı konumunda olması dolayısıyla Genel Başkanı ile birlikte toplantıya katılması, olaya çok farklı bir boyut kazandırmıştır.
Camiamız içinde veya dışında ortaya konulan tepkiler karşısında Türk Ocakları Genel Merkez Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri, konuya dair açıklamalar yaptı. Bunlar Ocak ağ sayfasında duruyor. En son da şube başkanlarımızla yapılan İstişare Toplantısı’nda, konu bütün yönleriyle tartışıldı ve bir bildiri yayımlandı. Bu bildirinin Ocak-siyaset ilişkileri hususundaki bazı cümlelerini dikkatinize sunuyorum:
“Türk Ocakları İstanbul Şubesinin düzenlediği bilgi şöleni sırasında ve sonrasında yaşanan tartışmalar ve yapılan açıklamalar üzüntü verici olup Türk Ocaklarının tüzel kişiliğini temsil eden Genel Merkez’in parti siyaseti dışında kalma hususunda gösterdiği özen, bazı çevrelerce takdir edilmemiştir.”
“Türk Ocakları, parti siyaseti gütmez; parti siyasetinin dışındadır ve ‘Biz, Hep Birlikte Türk Milleti’yiz!’ anlayışı çerçevesinde, bölücü olmamak şartıyla her partiye eşit mesafededir. Türk Ocakları; geçmişte bakanlık, belediye vb. kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapmıştır. Bu iş birliği, parti siyaseti dışında düşünülmelidir; ancak son dönemdeki gergin siyasi kutuplaşma ortamı, Türk Ocaklarının partilerle ilişkilerinde daha duyarlı ve sorumlu davranılması ihtiyacını öne çıkarmıştır.”
Daha açık ifade etmek gerekirse Türk Ocakları, milletin birliği ve devletin bekası esasına halel getirebilecek tutum, davranış ve söylemler konusunda hassastır. Bir takım tahrik veya yönlendirmelerle ne CHP’ye karşı bir tavır koyar ne de MHP veya Türk milliyetçiliğini benimseyen diğer partilerle gerilim yaşanmasına izin verir. Ülkeyi 20 yıldır yöneten Ak Parti’nin icraatında ise ülkenin hayrına olan hususlarda desteğini kendi üslup ve tavrıyla ifade eder; katılmadığı veya yanlış bulduğu hususları da tenkit eder. Bunların sayısız örneği vardır. Mesela, Sayın Recep Tayyip Erdoğan 2018’de Cumhurbaşkanı seçildiğinde paylaştığımız kutlama mesajını dahi eleştirenler olmuştu. Türk Devleti’nin başı olarak Türk milletinin yarısından fazlasının oyuyla seçilen bir kişinin kutlanması, parti siyaseti yapmak değildir; devlet adabının gereğidir. “Çözülme” olarak adlandırdığımız “sözde çözüm süreci” hakkındaki yazılarımız ortadadır. O dönemde, bölgenin PKK’nın kontrolüne terk edilmesini, Türk kimliğine karşı söylem ve uygulamaları kesin ifadelerle eleştirdik. Daha sonra ise gerek içerideki teröre gerekse Suriye’nin kuzeyindeki oluşuma karşı yürütülen mücadeleyi destekledik; Azerbaycan, Mavi Vatan ve Libya politikalarını da… Savunma sanayiindeki gelişmeleri, Ayasofya’nın ibadete açılmasını da alkışladık.
Dikkat edilirse bütün bunlarda hassas bir çizgiyi tutturmaya ve sürdürmeye çalıştık. Türk milletinin hayrına olduklarına inandıklarımızı desteklerken Doğu Türkistan’dan başlayarak milletimizin hayrına olmayacağına inandığımız pek çok konuda da endişelerimizi ve tepkilerimizi ortaya koyduk. Bundan sonra da bu şekilde devam edeceğiz. Biz Türk Ocaklarıyız. Milletimizin mensuplarını siyasi tercihleri, din anlayışları vb. konulara göre tasnif yapıp değerlendirmeyiz. Dilimiz ve üslubumuz ayrıştırıcı değil birleştiricidir. “Biz hep birlikte Türk Milleti’yiz!” sloganımızın ruhuna ve şuuruna müdrik olarak siyasetçilerimizden de beklentimiz, devletin bekasını ilgilendiren hususlarda tam bir mutabakatla hareket etmeleri, ülkemiz insanının gerçek sorunlarına odaklanmaları ve kimlik siyasetinin ayırıcı dilini terk etmeleridir.
Hamiş: Ocak’ı tanıyan tanımayan birtakım şahısların, yönetimdekilerin mesleki ve akademik formasyonları hakkında doğru dürüst bilgisi olmayanların alınan kararı bir yerlerden gelen talimata veya şahsi çıkar endişesine atfetmesi en azından suizandır. Türk milliyetçiliği şuuru ve ülkücülük gayretiyle, hasbi bir şekilde görev yapan arkadaşlarıma yönelik bu tür yakıştırmaları külliyen reddediyorum.
[1] Bu konuda bk. Yusuf Sarınay, Türk Milliyetçiliğinin Tarihî Gelişimi ve Türk Ocakları 1912-1931, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994 (2. bs. İstanbul 2004).