Millî Mücadele’nin en önemli dönüm noktalarından biri hiç şüphesiz, Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya Melhâme-i Kübrâsı olarak nitelediği Sakarya Meydan Muharebesi’dir. İzmir’in işgalinden sonra ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı İnönü’de kazanılan zaferlerden sonra daha hazırlıklı olarak harekete geçen Yunan kuvvetleri, 8 Temmuz 1921’de üç koldan saldırıya geçer ve Afyon, Kütahya ve Eskişehir’i ele geçirirler. Karşı taarruz başarısız olunca Mustafa Kemal Paşa,ordunun daha fazla zayiata uğramaması için Sakarya’nın doğusuna çekilme emrini verir. Mustafa Kemal, Nutuk’ta bu hususta İsmet Paşa’ya düşman ordusu ile araya mesafe konulmasını, eğer düşman Sakarya’nın doğusuna çekildikten sonra da takip ederse ana merkezinden uzaklaşacağı için büyük zorluklarla karşılaşacağını, bizim daha avantajlı hâle geleceğimizi, tek mahzurun Eskişehir gibi önemli mevkilerin düşman eline geçmesinin sarsıntılara yol açması olduğunu,ancak ordunun daha sonra bunu telafi edeceğini ifade ettiğini belirtir.
5 Ağustos 1921 tarihli, Mustafa Kemal Paşa’ya Başkumandanlık Tevcihine Dair Kanun’un ikinci maddesine göre, "Başkumandan; ordunun maddi ve mânevi kuvvetiniâzami surette tezyit [arttırmak] ve sevk ve idaresini bir kat daha tarsin [güçlendirmek] hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna müteallik salâhiyetini [bu konudaki yetkilerini] Meclis namına fiilen istimale mezundur[kullanmaya izinlidir]."
Mustafa Kemal, bu yetkileri aldıktan sonra yaptığı konuşmada; "Efendiler, zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehâl mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım, bir dakika olsun sarsılmamıştır.” der.
Nutuk’ta daha sonra 7-8 Ağustos 1921 tarihlerinde, tekâlif-i milliye emirlerinden bahseden Paşa, “Bir harbin kazanılması için ne derece hurda şeylerin bile nazarı dikkate alınması lâzım geldiğine dair bir fikir vermiş olmak için” bu emirleri zikreder. Öncelikle her kazada bir Tekâlif-i Milliye Komisyonu oluşturulması, sonra da her evden birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık toplanması emrinden bahseder. Tüccar, esnaf ve halkın elindeki kumaş, bez, ayakkabı, her türlü çividen semer ve urgana varıncaya kadar çeşitli malzemenin ve undan arpa, buğday, bakliyat, tuz, zeytinyağı stoklarının yüzde kırkına bedeli daha sonra ödenmek üzere el konulması emredilir. Diğer emirlerde ulaşım araçları, ordunun giyim ve iaşesine yarayacak emval-i metruke, benzin, kamyon lastiği, gres yağı, pil, telefon makinesi vb., at, öküz arabaları ve hayvanların tespiti ve yüzde yirmisine el konulması, demirci, marangoz, saraç vb. esnaf ve zanaatkârların miktar ve durumlarının tespiti gibi konular düzenlenmiştir.
Bu emirlerin yerine getirilmesi için oluşturulan İstiklâl Mahkemeleri Kastamonu, Samsun, Konya ve Eskişehir bölgelerine gönderilirken bir mahkeme de Ankara’da bulunmaktaydı.
100 kilometrelik cephe üzerinde cereyan eden meydan savaşında, müdafaa hatları yer yer kırılıyor; hemen yenisi kuruluyordu. Hattı müdafaaya fazla bel bağlayıp o kırıldığında ordunun büyüklüğüyle orantılı şekilde uzun mesafeli bir geri çekilme görüşünü kırmak için Mustafa Kemal, ülke savunması için “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” der.
Genelkurmay Başkanlığı yayını Türk İstiklâl Harbi adlı eserin ilgili cildinde, Sakarya Savaşı’nda tarafların kuvvetleri hakkında verilen bilgiler şöyledir:
“23 ağustos 1921 kuvve çizelgelerine göre, Batı Cephesi Komutanlığının (Cephe bağlı birlikleri ile Cephe Komutanlığı emrindeki Batı Anadolu Menzil Müfettişliği dahil) genel kuvvesi: 6 855 subay, 122 186 er, 63 416 tüfek, 344 hafif makineli tüfek, 524 ağır makineli tüfek, çeşitli 181 top, 1309 kılıç, çeşitli 41405 hayvan, çeşitli 6 147 araba, bir miktar binek ve yük kamyonu ve 2 uçak idi. Ancak, bunlardan (Kocaeli Süvari Tugayı ve milli müfrezelerle 6 nci Tümen, Mürettep Tümen, menzil birlikleri hariç) Sakarya Meydan Muharebesine katılanların sayısı: 5 401 subay, 96 326 er, 54 572 tüfek, 825 makineli tüfek, 169 top, 32 137 hayvan, 1 284 araba, 2 uçak idi.
(…)
“Sakarya muharebeleri sırasında Yunan Ordusunun Anadolu’daki kuvveti: 5 500 subay, 178 000 er, 48 900 hayvan, 600 adet üç tonluk kamyon, 240 adet bir tonluk kamyondu. Bunlardan Sakarya Meydan Muharebesine katılan birliklerin (4 ncu, 11 nci ve Bağımsız Tümenlerle bağımsız alaylar hariç) toplam kuvvesi: 3 780 subay, 120 000 er, 75 900 tüfek, 2 768 makineli tüfek, 286 top, 3 800 hayvan, 600 adet üçtonluk kamyon, 240 adet bir tonluk kamyon ve 18 uçak idi.
Bu rakamlar sayısal açıdan Yunan Ordusunun üstün olduğunu gösteriyor. İşte bu ortamda Mustafa Kemal Paşa’nın sathı müdafaa anlayışıyla yönettiği savaşa dair Nutuk’takideğerlendirmesi şöyledir:
“İşte, ordumuzun her ferdi, bu sistem dahilinde, her hatvede [adımda] âzami fedakârlığını göstermek suretiyle,düşmanın faik [üstün] kuvvetlerini imha ederek, yıpratarak nihayet onu, taarruzuna devam kabiliyet ve kudretindenmahrum bir hale getirdi. (…) Yunan ordusu mağlûp ve ricate(geri çekilmeye) mecbur oldu. 13 Eylül 1921 günü Sakarya nehrinin şarkında düşman ordusundan eser kalmadı. Bu suretle 23 Ağustos gününden 1 3 Eylül gününe kadar, bugünler de dahil olmak üzere, yirmi iki gün ve yirmi iki gece bilâfasıla [aralıksız]devam eden, Sakarya Melhame-i Kübrası, yeni Türk Devletinin tarihine; cihan tarihinde ender olan büyük bir meydan muharebesi misali kaydetti.”
Savaş sonunda tarafların kayıpları da şu şekildedir: Türkler: 5.713 (277 subay, 5436 er)şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp ve firar. Yunanlar: 3.758 can kaybı, 18.955 yaralı, 354 kayıp. Sakarya Zaferi ile Türk ve Yunan orduları arasındaki savaşta manevi üstünlük de Türklere geçmiş, Yunanlar artık savunma durumuna geçmişlerdir. Sakarya Nehri’nin doğusu ve akabinde de Afyonkarahisar-Eskişehir hattına kadar olan vatan toprağı Yunanlardan temizlenmiştir. Kazanılan zaferden sonra Meclis tarafından kendisine Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilen Mustafa Kemal Paşa’nın kullandığı “melhâme-i kübra” tabiri, Sakarya Savaşı’nın bir ölüm-kalım savaşı olduğunun da açık ifadesidir. Bu savaş, harp tarihçileri tarafından örnek bir stratejik savunma savaşı olarak nitelendirilmektedir. Meclis’in gazilik unvanı ve müşirlik rütbesi verdiği 19 Eylül 1921 günü Meclis’te yaptığı konuşmada Gazi Mustafa Kemal şöyle diyordu: “Ordumuz, vatanımız dâhilinde bir tek düşman neferi bırakmayıncaya kadar takip, tazyik ve taarruza devam edecektir.”
Savaş, sadece askerî alanda değil diplomatik ve siyasisahalarda da Türkiye’nin lehine sonuçlar doğurdu. 13 Ekim 1921 tarihinde, Sovyet Hükûmeti’nin aracılığıyla Ankara ileAzerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan arasında Kars Antlaşması imzalanarak Moskova Antlaşması’nın onlar için de geçerli olduğu teyit edilmiştir. Fransa, Sakarya Zaferi’nden sonra TBMM Hükûmeti ile 20 Ekim 1921’de Ankara Anlaşması‘nı imzalamış; bu da İtilaf Devletleri’nin artık farklı politikalar izlediğini açıkça ortaya koymuştur. İtalyanlar,Sakarya Zaferi’nden sonra 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerleri boşaltırken İngilizler de TBMM Hükûmeti ile 23 Ekim 1921’de “Tutsakların Serbest Bırakılması Antlaşması”nı imzalayarak ellerinde bulunan Birinci Dünya Savaşı esiri Türk komutanları ile Malta Adası’na sürdükleri Türk devlet adamları ve aydınlarını serbest bırakmış; buna mukabil TBMM tarafı da Mustafa Kemal Paşa’nın tutuklattırdığı, Anadolu’da bulunan İngiliz uyrukluları serbest bırakmıştır. Böylece, 1683’te Viyana Kuşatması’nınbaşarısızlığa uğramasıyla başlayan, Türk Ordusunun ricati(geri çekilmesi), “sırtına Türk tarihinin yükü vurulan”Sakarya’da sona ermiş ve bir yıl sonraki Büyük Taarruz ile de ülke toprakları düşman işgalinden kurtarılarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına giden yol açılmıştır.
Unutmayalım ki biz bu vatanı kolay kazanmadık, birilerinin himmetiyle veya birileriyle birlikte yurt edinmedik. Burası Türk’ün kanıyla, imanıyla ve medeniyet hamleleriyle vatanlaştırıldı; muhafaza edildi, işgallere karşı savunuldu ve düşmandan temizlendi. Bu ölüm-kalım savaşının 100. yıldönümünde başta Başkomutan, Türk milletinin büyük evladı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Sakarya Savaşı’nın değerli komuta heyeti ve askerlerini, bu savaşta, kaçmadan, korkmadan vatan sathını korumak için müdafaa hatlarını kanlarıyla sulayan aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve tazimle anıyorum. Türk’ün Anadolu’da hapsedilmek istendiği yeni Ergenekon’dan çıkışına kılavuzluk eden sarışın Bozkurt’a ve onun şanlı ordusuna rahmet olsun.