Türkiye, 24 Haziran 2018 tarihinde tarihî bir seçim daha yaptı. Ülkemizin 2010 referandumundan sonra içine girdiği zorlu süreçte, Türk ordusuna kumpas, adalet mekanizmasının dışarıdan kumandalı FETÖ yapılanmasının kontrolüne girmesi, “çözüm süreci”nde PKK’nın içeride, uzantısının Suriye’de güç kazanmasına karşı adım atılmaması vb.birtakım önemli hatalar, yanlışlar yapıldı. Bu süreçte, Türk milleti ve Türk ordusu büyük badireler atlattı. Nihayet, 2015 yazında içeride PKK’ya karşı amansız bir mücadele başlatıldı. 2016 yazında ise, dışarıdan yönetilen 15 Temmuz hain FETÖ darbe girişimine karşı Türk milleti, demokrasiyi ve kendi iradesini kahramanca savundu. Bu hadise sonrasında devletimizin ve milletimizin karşı karşıya olduğu beka meselesini aşmasının yolunun birlik şuuruyla hareket etmekten geçtiği, demokratik hukuk devletinin yeniden inşasında liyakat, adalet ve istişareye azami özen gösterilmesi gerektiğinin altını defalarca çizdik. Bu süreçte, MHP lideri Sayın Dr. Devlet Bahçeli’nin önayak olmasıyla Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne giden yol açıldı. Yeni sistemde denge ve denetleme mekanizmalarının zayıf olduğu istikametinde yapılan birtakım eleştirilere rağmen halkın yüzde 51,4’ünün “evet” oylarıyla bu sistem kabul edildi. Sistemle ilgili yasal düzenlemeler henüz tamamlanmadan yine Sayın Bahçeli’nin inisiyatif koymasıyla ilk defa birlikte yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri erkene alındı. Bunun sebepleri tartışılabilir ama ekonomik sorunlarla, Suriye ve Irak’ta yürütülen operasyonların önemli bir rolü olduğu muhakkaktır.
Neticede yapılan seçimlerde mevcut Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçerli oyların yüzde 52,6’sını alarak ilk turda yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı seçildi. CHP adayı Muharrem İnce, partisinin çok üzerinde bir oy aldı (yüzde 30,6). İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener yüzde 7,3, HDP adayı S. Demirtaş ise yüzde 8,4 oy aldı.Cumhurbaşkanı adaylarıyla partilerin aldığı oylar karşılaştırıldığında çok ilgi çekici sonuçlar ortaya çıktı. Sayın Erdoğan’ın, partisinden yaklaşık 10 puan fazla oy alması kadar Sayın İnce’nin CHP’den 8 puan fazla oy alması dikkati çekti. Buna mukabil İyi Parti’nin âdeta lokomotifi olarak ortaya çıkan ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çatı aday projesine karşı çıkarak seçimin gidişatını etkileyen Meral Akşener, beklentilerin aksine partisinden daha düşük oy aldı. Demirtaş ve Karamollaoğlu da partilerinden az oy alan diğer adaylar oldu.
Bu seçimin en çarpıcı sonuçlarından biri ve belki de birincisi, MHP’nin gösterdiği performans ve aldığı oy oranıdır. Evet, belki MHP 2015 Kasım seçimi sonuçlarının bir miktar gerisine düştü (yüzde 11.9’dan yüzde 11.1’e). Hatta MHP’nin Haziran 2015 seçimlerinde aldığı oy dikkate alındığında bu daha da dikkat çekici olabilir. Ne var ki, MHP’den ayrılanların ağırlıklı olduğu İyi Parti’nin aldığı yüzde 10 oy ile birlikte mütalaa edildiğinde, biri hariç (ORC) anket şirketlerinin çoğunun yüzde 5-8aralığında gösterdiği MHP’nin aldığı oy, gerçekten çarpıcıdır ve üzerinde durulmayı hak etmektedir.
Bir başka çarpıcı nokta da MHP seçmeninin önemli bir kısmının Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermeyeceği ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalma ihtimalinin yüksek olduğu görüşünün kesinlikle yanlış çıkmasıdır. 2015 seçimleri (Haziran ve Kasım), 2017 Nisan halk oylaması ve 24 Haziran seçim sonuçları birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan manzara kabataslak şöyle ifade edilebilir: Öteden beri Ak Parti’ye ve Sayın Erdoğan’a destek veren belirli bir orandaki MHP kökenli veya milliyetçi eğilimli seçmen, 2015 Haziran’ında MHP’ye, Kasım’da Ak Parti’ye oy verirken 2017 halk oylamasında “evet” oyu verdi. Bu grup, 24 Haziran seçimlerinde tercihini Erdoğan ve MHP lehinde kullandı. Ancak resmin tamamının bu olmadığı söylenmelidir. Gençlik içinde milliyetçiliğin yükseldiği bir süreci yaşıyoruz ve milliyetçi gençliğin de bu seçimde etkili olduğu tahmin edilebilir (Seçim sonrasında yapılacak bilimsel araştırmalar bunu teyit edecektir.). Neresinden bakılırsa bakılsın Ak Parti’nin tamamı Sayın Erdoğan’a oy vermiş olsa dahi MHP’ye oy verenlerin yaklaşık yüzde 90’ının Erdoğan’a oy verdiği kesindir. (Burada Saadet Partisi seçmeninden en fazla 0,5 puanın geldiği söylenebilir.) Kısacası MHP, seçim öncesi tahminlerin aksine hem oyunu büyük oranda kurallarına göre oynamış, hem de liderinin ifade ettiği istikamette Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne destek vermiştir.
MHP’nin bu performansının yanında, ondan kopanların ağırlıklı olduğu İyi Parti’nin aldığı oy da -seçimlere yeterince hazırlanmadan girdiği dikkate alındığında- önemlidir. İkisi birlikte ele alındığında ve Sayın Erdoğan’ın milliyetçi söylemleri ile birlikte düşünüldüğünde, seçimlerden önce sıkça dile getirilen dip dalganın milliyetçilik olduğu belirtilmelidir. Dünyadaki küresel hâkimiyet mücadelesi çerçevesinde, etrafımızda cereyan eden gelişmelerin ve bunların Türkiye’nin bekası bakımından arz ettiği risklerin milliyetçiliğin yükselmesindeki temel etkenler olduğu aşikârdır. Dünyanın bazı bölgelerinde, yabancı düşmanlığı ekseninde yükselen bir milliyetçiliğe karşı Türkiye’de, geniş bir yelpazede ve zıt uçlara sahip bir milliyetçi dalganın varlığı söz konusudur. Bir yanda gençler arasında ve sosyal medyada kısmen Suriyeli göçmenlere ve Kürtçülüğe karşı tepki olarak tezahür eden ulusalcılıktan kendilerini “seküler milliyetçi” şeklinde isimlendiren bazı çevrelerin milliyetçiliğine; öte yanda ise bin yıllık ortak tarih ve kültüre dayalı birleştirici, kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışına uzanan bir yelpaze… Esasen bu iki anlayışın kesişim kümesi zannedildiğinden büyüktür ve tepkiselliğe yol açan şartlarda düzelme olduğunda, uçtaki kesimler dışında milliyetçi camianın ana gövdesinin Türkiye’nin geleceğinin şekillenmesinde belirleyici rol oynaması daha kolay olacaktır.
Oy geçişkenliğine baktığımızda, yukarıda belirttiğimiz gibi, MHP’nin daha önce Ak Parti’ye oy veren belirli bir kesimden oy alırken, İyi Parti’nin MHP’den ve daha önce CHP’ye oy veren klasik merkez sağ seçmenden oy aldığı söylenebilir. CHP’ye oy verenlerin belirli bir kısmının, Cumhur İttifakı’nın Meclis’te Anayasa’yı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşmaması için HDP’ye oy verdiği anlaşılmaktadır. Demirtaş’ın oyu ile HDP oyu arasındaki makasın temel sebebi budur.Türk milletinin, PKK ile arasına mesafe koymayan HDP’ye barajı atlatma stratejisi ile hareket edenlere de gerekli ikazı yaptığı söylenebilir.
Seçimlerden sonra medyada yapılan değerlendirmelerdeki en dikkat çekici husus, Ak Parti’nin Meclis’te salt çoğunluğu kaybetmesi üzerine Cumhur İttifakı’nın seçimlerden sonraki durumunun ne olacağına dair farklı görüşlerdi. Bazı analistler, temennilerini de işin içine katarak sözde Kürt sorununu ileri sürüp farklı meselelerde farklı ittifaklar aranabileceğini dillendirirken en net, anlamlı ve önemli açıklama Devlet Bahçeli’den geldi. Sayın Bahçeli, “Türk milleti, Milliyetçi Hareket'i TBMM'nin hem kilit partisi yapmış hem de denge ve denetleme görevini vererek önemli bir sorumluluk yüklemiştir.” diyerek yeni dönemde milletin kendilerine Meclis’te “denge ve denetleme görevi” verdiğine işaret etti. CHP açısından bakıldığında ise, Muharrem İnce’nin gösterdiği performansın kaçınılmaz şekilde parti içinde liderlik tartışmasını gündeme getireceği anlaşılmaktadır. Bunun da önümüzdeki dönemde Türk siyasetinde önemli yansımaları olacaktır.
Kısacası Türk milleti, Sayın Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na yeni dönemde Türkiye’yi yönetme yetki ve sorumluluğunu verirken Meclis’te yüzde 98 civarında ve hatta Saadet’in CHP içindeki vekilleri de hesaba katıldığında yüzde yüze yakın bir temsilin sağlanmasıyla yepyeni bir döneme adım attı. Bu sonuç, yönetimde istikrar ve temsilde adalet ilkeleri açısından özellikle 12 Eylül sonrası dönemde ilk defa ortaya çıkmaktadır. Denilebilir ki, halk oylamasında kabul edilen anayasa değişikliği önerisi ile ilgili en ziyade tereddüt yaratan ve itiraz edilen denge ve denetleme meselesine en uygun çözümü, yine milletin feraseti, basireti ve sağduyusu bulmuştur. Bu da üzerinde ayrıntılı tahliller yapılmasını gerektiren önemde bir durumdur.
Türkiye, yeni bir sisteme geçiyor ve bu yeni tecrübeye bütün kesimlerin katkı sunması elzem. Temel sorunlarımızla ilgili çok ciddi atılımların yapılması gereken bir kavşaktayız. Ekonomiyle ilgili konular sadece komplolarla açıklanamayacak özellikler arz ediyor. Büyüme rakamları da doğru; işsizlik, kredi borçları, cari açığın büyümesi, dolar ve avronun TL karşısındaki anormal yükselişi de… Ekonomik konularda yakın vadede birtakım ciddi ve köklü tedbirlerin alınması beklenmelidir. Eğitim konusu yine en öncelikli konulardan biri olarak önümüzde durmaktadır. Devletimizin bağımsızlığı ve bekası açısından Orta Doğu’daki gelişmeler başta olmak üzere dünya sisteminin yeniden şekillenmesi çerçevesinde FETÖ, IŞİD ve PKK gibi terör örgütleri ve yapıları kullanılarak Türkiye’nin zaafa uğratılması karşısında, ordumuzun her bakımdan güçlendirilmesi kadar hukuk devletinin yeniden inşası da acil bir zorunluluktur. Bu yeni dönemde, devlet yönetiminde adalet, liyakat ve istişarenin hakkıyla uygulanması, emanetin ehline verilmesi, devlet içinde devlet olmaya hevesli hiçbir yapıya müsaade edilmemesi temel ilkelerimiz olmalıdır.
Ezcümle, Türkiye’yi çok ilgi çekici bir tecrübe bekliyor. Yeni döneme kucaklayıcı, birleştirici ve kuşatıcı bir Türk milliyetçiliği anlayışının damga vuracağı anlaşılmaktadır. Türk milliyetçilerinin siyasi platformda olduğu gibi fikir alanında da, bazı çevrelerin Türk milliyetçiliği ile Kürtçülüğü karşı pozisyonlara koyma gayretlerine ve oyunlarına alet olmamaları, bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Seçimin kazananı Türk milleti ve Türk demokrasisidir. Bu demokrasi şölenindeki katkılarından dolayı, millî birlik ve beraberlikten yana bütün adaylara ve liderlere teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum. İkinci defa halkoyuyla seçilme başarısı gösteren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı ve bu seçimlerde TBMM’ye seçilen milletvekillerini kutluyor ve kendilerine başarılar diliyorum.