Aziz Türk Ocaklılar, kıymetli misafirler, değerli basın mensupları,
Türk Ocaklarının kuruluşunun 110. Yıldönümü münasebetiyle düzenlenen toplantımıza hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Türk Milleti’nin tarihte kurduğu en uzun süreli hanedan devleti olan Devlet-i Aliyye, özellikle 19. Yüzyıl başlarında Hıristiyan unsurlar arasında başlayan ve bilahare bazı Müslüman unsurlara da sirayet eden ayrılıkçılık hareketleri karşısında bütünlüğünü korumak için Osmanlılık siyasetine sarılmıştı. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla gayrı müslim halklara tanınan hakların ve özellikle de Kanun-ı Esasî’nin bu ayrılma çabalarına set çekeceği düşünülmekteydi. Ancak bu beklentiler boşa çıkacaktı. Müslüman unsurların birliğinin sağlamak ve Müslüman sömürgelere sahip Büyük devletler karşısında da denge siyasetinde yararlanmak üzere II. Abdülhamid döneminde ağırlık verilen hilafet siyaseti de arzu edildiği ölçüde başarılı sonuçlar doğuramadı. II. Meşrutiyet’in getirdiği “efsunkâr hürriyet” havası içinde gayrı Türk unsurların faaliyetlerinin yaygınlaşması ve pervasızlaşması Türk gençleri arasında üzüntü ve tepkiye yol açmaktaydı. Kökleri daha öncesinde giden Türkçülük akımı entelektüel seviyede ve cemiyetleşme sahasında neşvünema bulmaktaydı. Ancak özellikle gençler daha güçlü bir teşkilatlanmanın şart olduğunu düşünmekteydi. İşte böyle bir ortamda 190 Askeri Tıbbiyeli genç, 1911’de bir gece Karacaahmet Mezarlığı’nda toplanıp seher vakti kaleme aldıkları bir mektubu devrin Türkçü yazar, şair, fikir adamı ve ediplerine gönderdiler. Mektupta şu ifadelere yer vermişlerdi:
" Türk kavmi, hayat-ı inkıraz yaşamaktadır. Buna seleflerimiz gibi lâkayt kalamayız. Hayat ebedî bir mücadeledir ve bu mücadelede muvaffakiyetin en büyük şartı, maarif ve mekteplerin galebesidir. (…) Nesl-i müstakbel temiz olsun; miskinliği günah, faaliyeti ibadet bilsin.”
24 Mayıs 1911’de bu mektubu yazan gençler Dr. Fuat Sabit (Ağacık) başkanlığındaki 21 kişilik bir girişimciler grubu oluşturdular ve ile ünlü Türkçülerden Mehmed Emin (Yurdakul), Akçuraoğlu Yusuf, M. Ali Tevfik (Yükselen), Emin Bülend (Serdaroğlu) ve Ağaoğlu Ahmed Beğlerin katıldığı bir toplantı yapıldı. Türkçülük düşüncesini yayacak ve yaşatacak bir derneğin kurulması ve adının da "Türk Ocağı" olması, 3 Temmuz 1911'de yapılan bu toplantıda kararlaştırıldı. Bu toplantıda kuruluş işlemlerini gerçekleştirecek bir "geçici yönetim kurulu" seçilmiştir. Bu derneğin "Esas Nizamname"sinin ve çalışma programının hazırlanması biraz fazla zaman alır ve gerekli işlemler tamamlanarak Türk Ocağı'nın 25 Mart 1912'de faaliyete geçmesi sağlanmış olur. Derneğin kurucusu görünenler, Mehmed Emin (Yurdakul), Ahmed Ferit (Tek), Ağaoğlu Ahmet ve Askeri Tıbbiyelelileri temsilen Fuat Sabit (Ağacık) beylerdir.
1912'de yayımlanan Türk Ocağı Esas Nizamnamesi'ne göre, Ocağın amacı, "Akvam-ı İslamiyenin bir rükn-i mühimmi olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve i'lasıyla Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmak" idi. Dernek, amacını gerçekleştirmek için "Türk Ocağı adı ile kulüpler açarak dersler, konferanslar, müsamereler tertip, kitaplar ve risaleler neşir edecek, mektepler açmaya çalışacak"tı. Türk Ocağının amacına ulaşmağa çalışırken "sırf milli ve içtimai bir vaziyette" kalacağı belirtilmekte, "Asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit siyasi fırkalara hadim bulunmayacaktır" denilmekte idi.
Türk Ocaklarının kurucu neslinin fikirleri, hareketleri ve hedefleri o zamanın şartlarında oluşmuştu. Zamanla bazı değişiklikler olsa da “Türk milletinin ilmî, iktisadi, kültürel ve sosyal yönden yükselmesine hizmet etmek” ana çizgisi değişmemiştir. Millî Mücadele sonrasında Cumhuriyet rejimi kurulunca Türk Ocaklılar yeni dönemin kültür, eğitim ve toplum dayanışması ocağı olarak önemli işlevler ifa ettiler.
Bilindiği üzere, 1931’de dönemin siyasi şartları yüzünden kapanan Türk Ocakları, 1949’da yeniden açılmıştır. 1950’lerden 1980’e kadar Hamdullah Suphi Tanrıöver, Osman Turan, Emin Bilgiç gibi nitelikli devlet ve kültür adamlarının başkanlığında daha ziyade kültür sahasında kalarak faaliyet gösteren Türk Ocakları, 12 Eylül Darbesi’nden sonra diğer dernekler gibi faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmış; 1983 seçimlerinden sonra ortamın nispeten normalleşmeye başlamasıyla, 1985’ten itibaren yeniden faaliyete geçmiştir. Merhum Orhan Düzgüneş Hoca’mızın fedakârca gayretleriyle başlayan bu yeni dönemde Türk Ocakları, o günden bu yana ağırlıklı olarak kültürel ve fikrî konularda Türkiye ve Türk Dünyası ile ilgili çalışmalarına devam etmektedir.
Şubelerde Ocakbaşı sohbetleri, kitap okumaları vb. alışılagelmiş faaliyetlerin yanında Türk Ocakları, son dönemde gençlere dönük faaliyetlerini daha sistemli bir hâle getirmeye çalışmaktadır. Türk Ocakları Akademisi veya bazı şubelerimizde Millî Mefkûre Mektebi adıyla üniversitelerin öğretim dönemlerine paralel olarak Genel Merkez ve şubelerde iktisattan tarihe, edebiyattan kişisel gelişime, dinî konulardan sanata farklı alanlarda, alan uzmanı akademisyen, sanatçı ve edebiyatçılar dersler vermektedir. Program, kapsayıcı bir muhtevayla gençlere millî şuur, tarih bilinci ve gelecek bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır. Üniversitelerde kendi alanlarında en iyi şekilde yetişmeye teşvik edilen gençler, Ocaklarda âdeta millî bir donanım kazanmaktadırlar. Bu programda gençlere yalnızca yol ve yöntem gösterilmeye çalışılmaktadır. Maksadımız, kendilerine anlatılanları sorgusuz sualsiz kabul eden değil; eleştiriye açık, sorgulayıcı ama aynı zamanda milletinin değerlerine saygılı, onları özümsemiş ve geleceğe yeni yorumlarla taşıyacak nesiller yetiştirmektir. Büyük Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür düsturu çerçevesinde kültür alanında yürüttüğümüz bu çabaların yine onun Cumhuriyeti emanet ettiği gençlerimizin yetişmesi bakımından hayati önem taşıdığı açıktır.
Türk Ocakları bütün bu faaliyetleri, Genel Merkez ve şube yönetimlerinde bulunan arkadaşlarımızın ve bir kısım üyelerimizle gönüldaşlarımızın fedakârca gayretleriyle sürdürmektedir. Elbette, bazı projelerimize kamu kurum ve kuruluşları destek olmaktadır ama cari harcamalarımızı tamamen gönüllülük esasına göre ödenen aidat ve yapılan yardımlarla karşılıyoruz. Hiç şüphesiz gerek şubelerimizdeki konferans, panel, bilgi şöleni vb.ne katılan gerekse Akademi programında ders veren akademisyen, sanatçı, yazar vb. dostlarımızın tamamen hasbi katkılarını da burada şükranla anmak durumundayım.
Türk Ocakları, kuruluş felsefesinde ve Tüzük’ünde yer alan temel bir ilkeye her zaman hassasiyet göstermiştir: Fırka/parti siyasetiyle uğraşmamak, kültür alanında faaliyette bulunmak. Hayatımızın bütün yönlerini etkileyen siyasete bigâne kalmak elbette mümkün değildir. Türk Ocaklarının bu bağlamdaki duruşu, parti siyasetine, partizanlığa mesafeli olmaktır. Türklükle, Türk vatanının bölünmez bütünlüğü ile problemi olanların her zaman karşısında olduk ve olacağız. Türkiye’nin ve bütün Türk Dünyasının problemlerine kayıtsız kalacak bir Türk milliyetçiliği de Türk Ocakları da olamaz.
Ülkenin ve dünyanın kargaşa içindeki bir dönüşüm sürecinden geçtiği günümüzde, Türk Ocakları gibi millî duruşu temsil eden kuruluşların temel meselelere dair çok daha derinlikli ve kapsamlı çalışmalar yapması, millî bünyeyi güçlendirici faaliyetler yürütmesi ve Türk dünyasının birliği istikametindeki çabalara katkıda bulunması elzemdir.
2019 yılı sonlarında Çin’de başlayıp giderek bütün dünyaya yayılan korona virüsü (kovid 19) salgını yüzünden dünya görülmemiş bir süreçten geçiyor. Ülkemizde de başlangıçta bu salgın yüzünden pek çok faaliyet durdurulmuş; toplumun büyük kısmı, evinde kendini karantinaya almıştı. Bu dönemde pek çok faaliyetimizi çevrim içi ortamlarda yaptık. 2021 yılı güz aylarından itibaren şubelerimizin bir kısmı yüz yüze konferanslara başladı, Genel Merkez olarak biz ise bazı programlar hariç Ocakbaşı Sohbetlerini hâlâ çevrim içi ortamda yapıyoruz. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının 30. Yıldönümü vesilesiyle biri Bakü’de öteki de Ankara’da iki sempozyumu ve birkaç özel toplantıyı yüz yüze yaptık.
Aziz Ocaklılar,
Bu salgının siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel sonuçları üzerinde kafa yormak, bunlar üzerinde fikir üretmek zorundayız. Dijital çağın, mahremiyeti ortadan kaldırmasından küresel güç odaklarının insanların zihinlerine nüfuz edip onları yönlendirmelerine kadar pek çok tartışma konusunun hakiki mahiyetini anlamak zorundayız. Bu Yeni Çağ’da “nesne” değil “özne” olmayı hedefliyor isek teknoloji ile kültür arasındaki ilişkilere daha fazla eğilerek öz değerlerimizi yeni nesillere hangi biçim ve araçlarla intikal ettireceğimiz, çok hayati bir soru olarak önümüzde durmaktadır. Bu hususlar, siyasetten bağımsız değil elbette ama sadece siyasete bırakılamayacak büyüklük ve ağırlıkta meselelerdir. Türk Ocakları olarak bu bilinçle geçen yıl Türk Yurdu Dergimizin özel bir sayısında bu problemi bütün yönleriyle masaya yatırdığımız gibi çevrim içi toplantılarda da tartıştık.
Türkiye bugün bir yandan bir bütün olarak küresel egemenlik mücadelesinin meydan okumalarıyla öte yandan bunun bir yansıması olarak düzensiz göç denilen sığınmacı problemiyle karşı karşıyadır. Azerbaycan’dan Libya’ya uzanan hatta önemli bir mücadele verilirken Türkiye’nin sosyal ve demografik dokusunun ciddi bir tehdit altında olduğu gerçeğini asla göz yumulmamalıdır. Türkiye’nin millî, üniter devlet yapısında karşı dış güçlerin destek ve teşvikleriyle yaklaşık kırk yıldır bölücü terör ve uzantıları ile uğraşan Türkiye bu defa Esad rejiminin bilinçli siyasetinin yanında Suriye’deki iç kargaşadan yararlanan bölücülerin Suriye’nin kuzeyinin etnik yapısını değiştirmesinin de etkisiyle 4 milyonu aşkın bir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Başka ülkelerden gelenler de hesaba katıldığında sığınmacıların oranının birkaç yıl içinde Türkiye’nin nüfusunun yüzde 10’una ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu meseleye sadece savaştan kaçan masumların ülkeye sığınması açısından bakmak vahim bir hatadır. On yıldır ülkede yerleşen bu insanların geri gönderilmesi giderek zorlaşmaktadır. Türk Devleti, bu nüfusun genç unsurlarının ileride yol açabileceği sorunlar bir yana, Türkiye’nin hazmetme kapasitesinin çok üzerinde olan bu oranı bir an önce makul bir seviyeye çekecek tedbirleri almalıdır.
Türk devletleri, 2021 yılı Kasım ayında Türk Devletler Teşkilatına dönüşen birliktelikleriyle, temkinli ama kararlı adımlarla aralarındaki ekonomik, kültürel ve siyasi işbirliğini daha ileri boyutlara taşımak hedefine doğru yürümeye devam etmelidir. Bu yapı, kurulmakta olan çok kutuplu yeni dünya sisteminin en önemli ayaklarından biri olmaya adaydır. Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatı ABD, Çin ve Rusya gibi büyük güçler arasındaki dengelere dikkat etmek zorundadır. Ukrayna’ya karşı Rusya’nın başlattığı saldırıda bizler elbette Kırım Türklerinin ve Ukrayna’nın haklı davasını savunuruz. Devletimizin bu meselede Rusya’nın haksız taleplerini reddederken Rusya’ya karşı hasmane bir tavra girmeksizin bir siyaset yürütmesi de doğrudur. Batının ve NATO’nun kendi çıkarları için Ukrayna meselesinde güttüğü tavrı da Rusya’nın saldırgan politikasının yol açtığı yıkımı da görmek durumundayız. Bununla birlikte son tahlilde Rusya’nın yaptığının masum bir halka cehennemi yaşatmak olduğu açıktır.
Türk Ocakları bugün 87 şube, 9 yurt dışı, 6 yurt içi temsilciliği ile hem yurt içinde hem de Türk Dünyasının bazı bölgelerinde faaliyetlerine devam etmektedir. Azerbaycan Türk Ocağı faaliyete geçti, Kerkük’te, Telafer’de, Makedonya’da temsilciliklerimiz var. Son olarak Kosova’da bir temsilcilik açtık. Ramazan ayları ve Kurban Bayramı başta olmak üzere çeşitli vesilelerle Afganistan’da, Kırım’da, Gagavuzya’da, Kosova’da, Makedonya’da, Suriye’de, Irak’ta, Kafkasya’da soydaşlarımıza yönelik yardımlarda bulunuyoruz. Bizim bu coğrafyalarda yaptığımız işin esası, bayrak göstermek, oralardaki kardeşlerimize yalnız olmadıklarını hissettirmektir.
Değerli dostlar,
Bugünkü toplantımızda Türk Ocakları 110. Yıl Armağanları da sahiplerine tevdi edilecektir. Bilindiği üzere Türk Ocakları Armağanları Türklüğe, Türk Milliyetçiliği davasına ve Türk Ocaklarına hizmet etmiş bazı merhum büyüklerimiz adına verilmektedir. Başlangıçta Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ziya Gökalp, Osman Turan, Hasan Ferit Cansever, Hüseyin Nihal Atsız, Galip Erdem gibi büyüklerimize başlayan armağanlara daha sonra Ayvaz Gökdemir ve Nevzat Kösoğlu adına verilen armağanlar eklendi. Bu yıl ise Türk Ocaklarını da ortaya çıkaran Dilde, Fikirde ve İşde Birlik şiarının sahibi, Türk dünyasının bütününe hitap eden Tercüman gazetesinin naşiri ve Cedit okullarıyla Çarlık Rusya’sı hakimiyetindeki Türk topluluklarında yenileşme hareketlerinin mimarı olan İsmail Bey Gaspıralı ile Türk Yurdu Dergisinin kurucusu ve Türk Ocağının kurucularından Yusuf Akçura adlarına birer armağan ihdas ettik. Böylece gecikmiş bir borcu ifa ettiğimiz gibi Türk Ocaklarının Türk Dünyasına açılımının armağanlarımıza da yansımasını sağladık. Yine bu yıl, Türk Ocaklarına uzun yıllar hizmet etmiş bazı büyüklerimize de özel armağanlar verilmesini kararlaştırdık. Ve yine, içinden geçtiğimiz küresel salgın karşısında Türk hekimliğinin gururu olan, Türkovak aşısını geliştiren ekibin başında bulunan çok değerli bir hocamıza, Prof. Dr. Aykut Özdarendeli’ye de özel bir armağan takdim edilmesine karar verdik.
Aziz Ocaklılar,
İnsanlık tarihinin çok önemli ve belirsizliklerle dolu bir dönemindeyiz. Tarihin hızlandığı ve bütün değişimlere rağmen geçmişte acı sonuçlara yol açmış tecrübelerin benzerlerinin, hatta çok daha vahimlerinin yaşanabileceği bir sürece girmiş bulunuyoruz. Elbette her gecenin bir sabahı vardır ama bu puslu dönemi Türk Milleti ve bütün insanlık olarak salimen atlatmak çok büyük bir önem taşıyor. Türk Devletlerini yönetenlerin, Türklüğün geleceği açısından çok stratejik kararları alması gereken bir aşamadayız. Kurulduğu günden bu yana Türk Birliği için mücadele eden Türk Ocakları olarak bizlere de temel meseleler hakkında bizi yönetenlere yol gösterici ilmî çalışmalar yapmak, bunların sonuçlarını raporlaştırmak ve hepsinden de önemlisi gençlerimizi bu geleceğe hazırlamak gibi önemli ve hayati görevler bulunmaktadır. Onun için 110. Yılımızda yeni ve enerjik atılımlar yapmak zorundayız.
Bu vesileyle 110. yılını idrak eden bu kutlu Ocak’ın Türk milletini yükseltme davası yolunda hizmet edip ebedî âleme göçen bütün büyüklerimizi ve üyelerimizi rahmetle anıyor; bu Ocak’ın ateşini harlamaya devam edenlere selam ve muhabbetlerimi sunuyorum. Bugün burada takdim edilecek olan Türk Ocakları 110. Yıl Armağanlarına layık görülen değerli bilim, sanat ve dava adamlarını gönülden kutluyor, Türklüğe yaptıkları hizmetlerden dolayı her birine ayrı ayrı teşekkür ediyor, beka alemine göçenlere de yüce Tanrıdan rahmet niyaz ediyorum.