Özellikle son yıllarda uğradığımız ihanetler ve bize kurulan tuzaklar, zaman zaman bu kadarı da olmaz dedirtiyor ama hepsi gerçek. Bir açıdan bakınca bazı kesimler, meydana gelen gelişmeleri mevcut iktidarın kendisini tahkim için araç olarak kullandığını ileri sürüyor. Genellikle örtük bir biçimde, geçmişte yapılmış hataların tamamen FETÖ’ye yüklenmesinin gerçekçi olmadığını düşünenler var. Türkiye’nin giderek otoriterleştiği ve hukuk devletinden uzaklaştığı yönünde ciddi eleştiriler yapılmaktadır. Bununla birlikte resmin öteki yüzünü asla göz ardı edemeyiz. Türkiye’nin yaklaşık son 20 yılda yaşadıklarını hatırlayalım: 28 Şubat süreci, Ak Parti iktidarının ilk yıllarında askerî kesimden gelen bazı müdahale sinyalleri, Ergenekon-Balyoz kumpasları, “Demokratik Açılım” ve “Çözüm Süreci”, 2010 Anayasa değişikliği sonrası hukuk mekanizmasında yaşananlar, 2010’larda “Arap Ayazı”na dönen sözde “Arap Baharı” ve o bağlamda Suriye’nin kuzeyinin adım adım PKK’nın kontrolüne geçmesi, IŞİD/DAEŞ denilen uzaktan güdümlü yapı eliyle coğrafyamızın kana bulanması vs.
1990’lardan bu yana devam eden ve özellikle de 11 Eylül 2001’den sonra İslam düşmanlığının yükselmesiyle birlikte büyük ölçüde Müslüman ülkeler üzerinden yürütülen “Büyük Bilek Güreşi” veya yeniden tanzim operasyonları devam ediyor. Irak’tan sonra Libya, Yemen ve Suriye paramparça edildi. ABD-İsrail ortaklığının “Büyük Ortadoğu” adı altında yürüttüğü “Büyük İsrail Projesi”nin mahallî taşeronluğuna ise bu defa PKK (PYD ve YPG olarak) atandı. IŞİD/DAEŞ sopası kullanılarak coğrafya tanzim edilmek istendi.
Doğal olarak Çin ve Rusya, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerindeki gerilimleri kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadır. Türkiye ise çok taraflı bir siyaset ile ABD’nin kendi güvenliğine ve bütünlüğüne yönelik politikalarını, özellikle Rusya ile ama belirli ölçüde Çin, İran ve Almanya ile olan ilişkilerini geliştirerek dengelemeye çalışmaktadır. ABD-İsrail ikilisinin Kürtleri bir “kart” olarak kullanma stratejilerinin Türkiye açısından olduğu kadar genelde bölge politikası açısından da kilit bir rol oynadığı açıktır.
Bu bağlamda ABD Başkanı Trump’ın, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ile 14 Aralık 2018’de telefonda görüştükten sonra ABD kuvvetlerinin belirli bir süre içinde Suriye’den çekileceğini açıklaması ve sonrasındaki gelişme ve tepkiler, ne kadar kritik ve hassas bir zeminde beka mücadelesi yürüttüğümüzü bir kez daha teyit etmiştir. ABD’de istifalara ve tepkilere yol açan açıklamadan sonra Trump’ın Suriye’deki ABD askerlerini ziyareti ve nihayet 2 Ocak 2019’da “Kürtler” diyerek PKK/PYD militanları hakkında yaptığı açıklama, işlerin ilk başta yol açtığı iyimser hava hakkında tereddüt izhar edenleri haklı çıkartacak cinsten:
Trump, ABD'nin terör örgütü YPG/PKK'ya verdiği destek konusunda da şunları belirtti:
"Türkiye onları sevmiyor, başkaları onları seviyor. Onların, ellerindeki azıcık petrolü İran'a satmaları hoşuma gitmedi. Onlardan İran'a satış yapmamalarını istedik. Ortaklarımız Kürtler, İran'a petrol satıyor. Bundan memnun değiliz. Bundan hiç mutlu değilim. Aynı zamanda biz onlarla iken çok iyi savaşıyorlar. Biliyorsunuz onlara 30 F-18 gönderdiğimizde, göndermediğimiz zamandan daha iyi savaştılar ve ne olduğunu gördük. Yine de Kürtleri korumak istiyoruz ama sonsuza kadar Suriye'de kalmak istemiyorum. Orası kum ve ölümdür."
ABD’nin bölgeden çekilme kararı sonrasında 24 Aralık 2019’da, Star gazetesindeki köşesinde Ardan Zentürk şu iddiaları dile getirmişti:
“Amerika bir yere gitmiyor, bölgedeki 2.200 askerinden 200’ünü ülkeye alıyor, bakiyesini de Kuzey Irak’taki üslere geri çekiyor. Türkiye’nin Suriye topraklarına dönük hassasiyetinin ‘meşruiyetini’ sorgulatacak çok yönlü bir uygulamanın da hazırlıklarını yapıyor.”
ABD'de, çekilme kararı sonrası tepki gösteren Güney Carolina Senatörü Cumhuriyetçi Lindsey Graham, Trump’la görüştükten sonra twitter hesabından yaptığı paylaşımda, şu görüşlere yer vermişti:
"Başkan, Suriye'den söz konusu olabilecek herhangi bir çekilmede şunları temin etmiş olacak: Bir, DEAŞ tamamen imha edilmiş olacak. İki, İran boşalan yerlere yerleşmeyecek. Üç, Kürt müttefiklerimiz korunmuş olacak. Başkan Donald Trump, çekilme süreci uygulanırken bu amaçların gerçekleşmesi konusunda komutanlarımız ve müttefiklerimizle çalışıyor."
Graham'ın paylaşımına Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç şu sözlerle tepki gösterdi: "Sayın Senatör, Kürt müttefiklerimiz derken eminim ki YPG/PYD'ye atıfta bulunmuyorsunuz. YPG/PYD ile PKK arasında inkâr edilemez emir komuta ilişkisini Washington'daki herkesten iyi siz biliyorsunuz ve aynı zamanda bunu kamuya siz ifşa ettiniz."
Neticede, Türkiye, PYD/YPG’nin bir şekilde geriletilmesi karşılığında DEAŞ’a karşı mücadelede daha etkili olarak yer alma sözünü vermiş görünüyor. Nitekim “DEAŞ ile mücadele devam ediyor. Bu konuda en son Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Trump ile yaptığı görüşmenin sonucu olarak bu DEAŞ mücadelesinde Türk Silahlı Kuvvetleri bir görev, sorumluluk almıştır, vazife üstlenmiştir. “ diyen Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın açıklamaları bu resimle örtüşmektedir.
Türkiye, kendi iç güvenliği açısından DEAŞ ile mücadeleye elbette devam etmelidir ama Suriye’de Türkiye’ye yönelik öncelikli tehdit, yedekte sopa olarak tutulan DEAŞ değil, Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen ve şimdilik “özerk” olarak tasarlanan (PKK/PYD) yapı(sı)dır. Bu mesele üzerinde milletçe birlik içinde hareket etmek zorundayız. Bu konuda ABD ile Rusya arasında kısmen bir mutabakat olduğu da ileri sürülmektedir. Rusların anayasa taslağında, Suriye’de yeni kurulacak düzende PYD kantonları için özerk statüden bahsedilmesi (“Kürt otonomisi” adıyla) bunun göstergesidir. ABD ve Rusya Federasyonu yetkililerinin bir yıl kadar önce Washington’da yapılan bir toplantıda belirli bir çerçevede anlaştıkları da basında yer almıştı.
Habertürk ABD temsilcisi Serdar Turgut’a bakılacak olursa ABD’de devlet birimleri arasında mutabakat yok ve Pentagon PYD’yi destekliyor. Yakında Türkiye’ye gelecek olan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un İran aleyhtarı olduğunu ifade eden Turgut şunu ileri sürüyor (31.12.2018): “Suriye’deki yeni durumda Bolton, 'Acaba Suriye’de Türkiye’yi İran ve Rusya ile karşı karşıya getirme fırsatları yaratılabilir mi?' diye düşünmeye başladı. Bunu Pompeo da yapıyor.”
Türkiye, NATO müttefiki ABD’den kendisine yöneltilen açık-örtük bütün saldırılara rağmen ABD ile ilişkileri daha da tırmandırmaktan kaçınıyor. Türkiye’nin güttüğü denge politikasına örtük tepkiler Çin ve Rusya’nın sesini yansıtan bazı mahfillerden geliyor. Mesela, Sputnik’e konuşan Çin Komünist Partisi'nin yayın organlarından Global Times yazarı Yang Sheng, Rusya ve Çin'in, Türkiye'den ABD'ye sırtını dönmesini beklemediğini belirterek "Batıya karşı avantajlı duruma geçmek için Türkiye'nin Çin ile Rusya'yı kullanması geçmişte işe yaramış olabilir, ancak bu durumun sonsuza kadar süreceği gibi bir gerçeklik bulunmuyor." diyor. Bu tablonun Türkiye Hükûmeti’nin “çok hırslı” olmasından kaynaklandığını ileri süren Yang, "Türkiye, sınırlı gücüyle ABD, Rusya ve Çin arasında oyun oynamak konusunda dikkatli olmalıdır. Türkiye'nin, kabiliyetinin ötesinde bir oyuna girmesi, zarar görmesiyle sonuçlanabilir." diyerek mesajını veriyor. “Eğer Türkiye, Kürt kuvvetlerini çok fazla zorlarsa ve Suriye ile Rusya'nın çıkarlarını tehdit eder noktaya gelirse, o zaman Rusya, Suriye ve Kürt kuvvetlerinin ortaklaşacağı bir zemin oluşacaktır." ifadelerini kullanıyor.
Yine, Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Ortadoğu Merkezi Başkanı Vladimir Fitin ise Rusya'nın Menbiç bölgesi ve Fırat'ın doğusunda Türkiye ve Suriye arasında askerî bir çatışmanın çıkmaması için elinden gelen her şeyi yapacağını söyledi.[1] Mamafih, Suriye politikasında Rusya, ABD’ye karşı Türkiye’yi yanında tutmak için çok hassas davranıyor. Suriye rejimi ile Türkiye arasındaki dengeye dikkat eden Rus yönetimi, ABD’nin “Kürt planı”nın gerçekleşmesini önlemek için Türkiye’yi destekliyor ama bunu, PYD/YPG’yi düşmanlaştırmadan yapmaya azami dikkat gösteriyor.
Son dönemde Türk Ordusu sınırda yığınak yapıyor ve Türkiye ile hareket eden ÖSO unsurları da hazır bekliyorlar. ABD’nin hamleleri, Türkiye’nin Menbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonlarını ertelemesini sağladı. Bu fırsattan istifade YPG unsurlarının Menbiç’ten çekilmesi üzerine Suriye rejim güçleri, Menbiç’i kontrol altına almaya çalışıyor. Kısacası ne ABD’nin ne de Rusya Federasyonu’nun Türkiye’nin PYD/YPG’ye karşı imha operasyonu yapmasını tasvip ettiği söylenebilir. Ama her ikisi de Türkiye’yi karşı tarafa daha fazla itmekten imtina ediyor. Türkiye, yaşadığımız bütün sıkıntılara rağmen hâlâ bu bölgenin en büyük gücüdür. Bunun farkında olanların Suriye meselesini orta ve uzun vadede Türkiye’yi zaafa uğratmak için manipüle ettikleri de gerçektir. Türkiye’deki Suriyeliler meselesinin de Suriye’nin kuzeyinde “Kürdistan” yaratma girişiminin de bu çerçevede ele alınması ve ona göre tedbirler geliştirilmesi elzemdir.
Önümüzdeki günler bu konuda çok önemli ve hayati gelişmelere gebe gözükmektedir. Türkiye, daha önce müteaddit defalar belirttiğimiz gibi işe, güvenliğini sağlayacak genişlikte bir koridor açılmak suretiyle Süleyman Şah Türbesi’ni yerine taşımakla başlamalıdır. Suriye meselesinde, Türkmenler başta olmak üzere Türkiye’nin yanında yer alan unsurların hukukunun korunacağı, Türkiye’deki Suriyeli misafirlerin rahat ve huzur içinde vatanlarına döneceği ve DEAŞ’la mücadele oyunuyla parlatılan PKK’nın Suriye uzantısının muhatap olarak kabul edilmeyeceği bir çerçeve içerisinde varılacak bir çözüm için çaba sarf edilmelidir.
Hamiş: Yazı tamamlandıktan bir gün sonra basında, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, bir televizyonda yaptığı konuşmada "Türklerin Kürtleri katletmemelerini sağlamanın önemi, Suriye'de dinî azınlıkların korunması; tüm bunlar, hâlen ABD'nin ortaya koyduğu misyonun parçasıdır.” ifadelerini kullandığı yazıldı. Kesinlikle kabul edilemez olan bu ifadeleri kullananların müttefikliğinin mahiyetini tartışmaya hacet yoktur. Ortadoğu coğrafyasına sokulan nifak ve fitne, bu sözlerle bir kez daha açığa vurulmuştur. Teyakkuzda olmanın ve ihtiyatı elden bırakmamanın önemi açıktır.
[1] https://tr.sputniknews.com/columnists/201812311036879386-cinli-uzman-turkiye-sinirli-gucuyle-abd-rusya-ve-cin-arasinda-oyun-oynamak-konusunda-dikkatli-olmali/