NATO’nun 60. kuruluş Yıldönümü münasebetiyle 3-4 Nisan’da Strasbourg ve Kehl kentlerinde düzenlenen NATO zirvesi, Rasmussen Krizi’nin gölgesinde gerçekleşti ve dolayısıyla Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşü konusu yeterince gündeme gelemedi. Türkiye Rasmussen Krizini, NATO’dan birtakım vaatler alarak aşmış gibi görünmektedir. Öte yandan, NATO’nun askeri kanadına geri dönüş yapmak isteyen Fransa’nın da, bu entegrasyon karşılığında NATO’dan birtakım ayrıcalıklar elde edeceğini söyleyebiliriz. Bu noktada, Türkiye’nin Fransa’nın Askeri Kanada dönüşüne vize vermiş olmasının, üzerinde durulmaya değer bir husus olduğu kanaatindeyiz.
Törensel yönü ağır basan Zirve’nin ortak bildirisinde yer alan “Fransa’nın NATO yapılarına tam katılım kararının memnuniyetle karşılandığı ve bunun, İttifakın daha güçlenmesine katkı sağlayacağı” şeklindeki ifade, Sarkozy’nin NATO’dan istediklerine kısa bir zaman içinde kavuşacağını işaret etmektedir. Fransa, tam entegrasyon karşılığında NATO’dan ve ABD’den Avrupa savunma sisteminin geliştirilmesi ve İttifakın üst düzey komutanlıklarından en azından iki tanesinin kendisine verilmesini talep etmektedir. Gerek askeri gücü ve gerekse 28 NATO üyesinin 21’inin aynı zamanda AB üyesi olması birlikte değerlendirildiğinde, Fransa’nın askeri kanada dönüş kararının Örgüt tarafından memnuniyetle karşılanması şaşırtıcı olmamıştır.
Fransa’nın, Irak’ın işgali sırasında Vaşington ile yaşadığı gerginlik, Avrupa’yı ikiye böldüğü gibi Fransa’nın özellikle NATO içinde etkisiz eleman konumuna düşmesine de yol açmıştı. İşte bu dışlanmışlığın verdiği hayal kırıklığının da etkisiyle Sarkozy, ülkesini küresel bir güç haline getirebilmek için süper güç olan ABD ile yakınlaşmak gereğini hissetmiştir. İşte bu nedenle Sarkozy, Amerikan karşıtı tutumun yaygın olduğu Fransız toplumundan gelecek tepkileri de göze almak suretiyle, NATO’ya dönüş kararını vermiştir.
Bilindiği gibi, Vaşington’da 4 Nisan 1949'da imzalanan antlaşma ile kurulan Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı (NATO)’ya 1952 yılında Türkiye, Yunanistan ile birlikte üye oldu.12 Kurucu üye arasında yer alan Fransa’nın Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle 1966 yılında "Fransa'nın bağımsız bir savunma politikası olması gerektiği" düşüncesiyle, ülkesini NATO'nun askeri kanadından geri çekti. Bunun üzerine 1967 yılında, NATO Genel Merkezi ve Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı (SHAPE) apar topar Paris'ten Belçika'ya taşındı. ABD’nin NATO içindeki ağırlığından rahatsızlık duyan Fransa Cumhurbaşkanı, ülkesini NATO’nun askeri kanadından çekti, fakat Fransa Örgüt’ün siyasi kanat üyesi olarak kalmaya devam etti.
Ne var ki, Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından değişen dünya güç dengeleri, NATO’yu yeniden yapılanmaya ve yeni stratejik hedefler belirlemeye yönlendirdi. Başlangıçta Sovyet tehdidine karşı kurulan ve bir savunma alanı belirleyerek müttefikler arasında dayanışma ilkesini ön plana çıkaran NATO, Doğu Bloku’nun ve Varşova Paktının çökmesinin ardından kapsama alanını genişletti. Kosova'dan Afganistan'a, Irak'tan Somali'ye çeşitli rol ve görevler üstlendi.Kuşkusuz, Kuzey Atlantik Birliği’nin yeni bir dünya düzeni kurulması sürecinde daha geniş bir coğrafyada ve daha aktif rol üstlenmesi, tabii olarak dünya siyasetinde etkinliğini arttırdı ve Fransa Örgüt içerisinde daha etkili olmanın yollarını aramaya başladı. İttifak’ın, açık kapı politikası kapsamında eski Doğu Bloku ülkelerine kapılarını açma yönünde ilke kararı alması ve Barış İçin Ortaklık (BİO) programı çerçevesinde bu ülkelerle askeri işbirliği başlatmasının, Fransa’nın askeri kanada dönüş düşüncelerini tahrik ettiğini söyleyebiliriz.
Fransa’nın, 5 Aralık 1995'te NATO’nun askeri kanadına "aşamalı olarak" döneceğini açıklaması ile geri dönüş süreci başlamış oldu. Fransa, Örgütün askeri kanadında temsil edilecek ancak İttifakın askeri operasyonlarına dâhil olmayacaktı. Ne var ki bu durum fazla uzun sürmedi ve Fransa Balkanlardaki krizin ardından bölgeye NATO kontrolünde kuvvet ve asker göndermek durumunda kaldı. Balkanlardan sonra Afganistan’a da NATO kapsamında asker gönderen Fransa Hükümeti bir yandan da, NATO’nun askeri karar mekanizmalarının dışında kalmanın, Fransa’yı etkisizleştirdiği tezini kamuoyuna kabul ettirmenin gayretleri içine girmişti. Bu dönemde Fransa, önce NATO’nun askeri komite toplantılarında yer almaya, akabinde de Fransız Savunma Bakanı resmi görüşmelere katılmaya başlamıştır.
11 Eylül 2001 saldırılarının ardından 2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesi NATO tarihinin en büyük krizi olarak tarihe geçti. Fransa’nın şiddetle karşı çıkmasına rağmen ABD Irak’ı işgal etmiş ve Fransa bu olayda kendini dışlanmış bir vaziyette bulmuştur. Bu tarihten itibaren, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşü, Fransız kamuoyu tarafından ciddi anlamda tartışılır hale gelmiştir. Günümüzde ise, bu konu Fransa kamuoyu gündemini meşgul etmeye devam etmektedir.
Son olarak, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin, 3-4 Nisan 2009 Zirvesi öncesinde, NATO’nun askeri kanadına geri dönüş kararını Genel Sekreter’e bir mektupla bildirmiş olması, Fransa’da büyük bir tartışma başlatmıştır. Fransa’nın askeri kanada dönüşünün ülkenin bağımsızlığını zedeleyeceğini ve Amerika’nın şemsiyesi altına gireceğini iddia eden muhalefet, bu kararı “utanç dönüşü ve maskaralık” olarak değerlendirmektedir. Esasen, Fransa’nın askeri kanada geri dönüş kararı pratikte sembolik bir anlam içermektedir. Zira 1995 yılından itibaren aşamalı olarak dönüşünü gerçekleştiren Fransa NATO’ya en çok katkı sunan beşinci ülke konumunda ve Örgüt operasyonlarına en çok asker gönderen ülkeler arasında bulunmaktadır.
Her ne kadar Fransız askeri kaynakları, NATO'nun yapısında yerlerini tam olarak 2010'da alacaklarını bildirseler de, yakın zamanda, Fransa’nın 1966 yılından beri içinde yer almadığı iki komiteye dâhil olması beklenmektedir. Bunlardan birincisi, NATO'nun Savunma Planları Komitesi (DPC), ikincisi ise NATO'nun Nükleer Planlar Komitesi (NPG). DPC, NATO'nun askeri yapısına yönelik kararlar almakta, NPG ise nükleer politika konusunda kararlar vermektedir. Ayrıca, kararın resmileşmesinin ardından Fransa’nın, biri ABD’nin Virginia eyaletindeki ittifakın doktrin, organizasyon ve güç kullanımına ilişkin değişikliklerini tespit eden ACT Komutanlığı (Allied Command Transformation), diğeri de Lizbon'daki Bölgesel Komutanlık olmak üzere, 2 komutanlığı, ABD’nin elinden alması beklenmektedir.
3–4 Nisan’da yapılan Zirve, her ne kadar Rasmussen krizinin gölgesinde kalmış ise de, Zirve bildirisinde “Fransa’nın NATO yapılarına tam katılım kararının memnuniyetle karşılandığı” ifadesi, düşündürücüdür. Zira bu ifadenin hukuken ne anlama geldiği konusunda net bir görüş bulunmamaktadır. Fransa'nın askeri kanada dönüşünün "usul ve yöntemlere göre" gerçekleşeceği ileri sürülmekle birlikte bu "usul ve yöntemlerin" neler olduğu konusunda bir açıklama bulunmamaktadır. Örgütün bazı üyeleri ise bu sürecin "teknik, hukuki ve siyasi değerlendirmelerden geçeceğini" belirtmekle birlikte hiçbir somut senaryo veya takvimden bahsedilmemektedir.
Kimi uzman ve kaynaklar, Zirve bildirisiyle birlikte Fransa'nın askeri kanada dönüşünün tamamlanmış ve kabullenilmiş sayılabileceğini savunmaktadırlar. Böyle olması halinde, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan Fransa’ya karşı Ankara’nın veto kozunu kullanmayacağı ve hatta bu dönüş kararını memnuniyetle karşıladığı şeklinde yorumlamamız mümkün görünmektedir. AB kanadında büyük rahatsızlığa yol açan Rasmussen krizinden sonra, Türkiye’nin yeni bir NATO krizinin içinde yer alması da herhalde tercih edilmeyecektir.
Netice itibariyle, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına geri dönüş kararının Örgüt içerisinde nasıl bir hukuki süreçten geçeceği konusundaki belirsizlikler devam etmektedir. Son zirve bildirisinde, Fransa’nın dönüş kararının memnuniyetle karşılandığı belirtilmiştir. Tüm üyelerce olumlu karşılandığı anlaşılan bu kararın Kuzey Atlantik Konseyi’nde oylanıp oylanmayacağı hususu hâlâ tartışılmaktadır. Halen NATO üyeliği devam eden Fransa’nın, Balkanlar ve Afganistan örneğinde olduğu gibi, Örgütün askeri operasyonlarında zaten yer alıyor olması ve askeri bütünleşmesinin İttifakı güçlendirecek olması nedeniyle, diğer üyeler gibi Türkiye de bu dönüş kararına olumlu yaklaşmaktadır. Fransa, NATO ile tam entegrasyon sürecini son 15 yıl içerisinde büyük ölçüde tamamlamış gibi görünmektedir. Bu noktada, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına kabulü, malumun ilanından başka bir anlam ifade etmemektedir. Tamamen prosedür olarak nitelendirilen hukuki ve teknik sürecin nasıl işleyeceğini ise kısa zaman içinde görmemiz mümkün olabilecektir.