Millî Kahraman, Baş Mücahit, KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı, Devlet Kurucusu ve Kıbrıs Millî Davasının yılmaz savunucusu Merhum Rauf Denktaş'ı 6. ölüm yıldönümünde rahmetle anıyoruz. Ömrünü Kıbrıs Türklüğünün bağımsızlık mücadelesine adayan bu millî kahraman, daima Anavatan Türkiye’ye bağlı kalmış, halkı için verdiği mücadelede Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatlerine halel gelmemesi için azami gayret sarf etmiştir. “Türkiye olmadan cennete bile girmem.” sözleriyle, Anavatan’a bağlılığını ifade eden Denktaş, İngiliz Koloni İdaresi altında yaşayan Kıbrıs Türk Toplumunu, kendi Devlet çatısı altında, kendi ülke topraklarında egemenliğini kullanan, bağımsız Kıbrıs Türk Halkına dönüştürmüştür.
Ömrünü Kıbrıs Davasına feda eden Rauf Denktaş, Dr. Fazıl Küçük’ün yanında mücadele vermek üzere Savcılık görevinden istifa etmesinin ardından 1957 yılında Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanlığına seçilmiş ve aynı yıl, Rumların terör saldırılarına karşı Kıbrıs Türk Halkını savunmak üzere Türk Mukavemet Teşkilatının kurulmasına katkı sağlamış, 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları’nın hazırlanmasında önemli rol oynamış, 1964 yılında Makarios tarafından “Ada’da İstenmeyen Adam” ilan edilerek Kıbrıs’a girişi yasaklanmış, 1967 yılında Rum Yönetimi tarafından tutuklanarak hapse atılmış, 1968 yılında Glafkos Klerides’le birlikte ilk toplumlararası görüşmeleri başlatmış, 1970 yılında Kıbrıs Türk Cemaat lideri seçilmiş, 1975 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşunu ilan etmiş ve ilk Devlet Başkanı seçilmiş, 1977’de Makarios’la Doruk Anlaşması’na imza atmış, 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiş ve ilk Cumhurbaşkanı seçilmiş, 1980’li yıllarda BMGS Perez De Cuellar, 1990’lı yıllarda BMGS Butros Gali ve 2000’li yılların başlarında BMGS Kofi Annan aracılığında yapılan zorlu çözüm müzakerelerine katılmış ve nihayet 4 dönemdir yürüttüğü KKTC Cumhurbaşkanlığı görevini, 2005 yılında yapılan seçimlere katılmayarak Mehmet Ali Talat’a devretmiştir.
Kıbrıs Davasıyla ilgili onlarca kitabı yayımlanan Rauf Denktaş, hayatı boyunca Kıbrıs Türk Halkının uluslararası toplumda onurlu ve saygın bir yer edinmesi için mücadele vermiştir. Anavatan Türkiye ile ilişkilerini büyük bir incelikle ve dengeli bir üslupla yürütmüş, Kıbrıs Türk Halkının hızla demokrasiye geçişini sağlamış, uluslararası toplumda büyük bir saygınlık kazanmış ve hayatının sonuna kadar uyarma, aydınlatma ve yol gösterme görevini yerine getirmiştir. Nihayet kurucusu olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Kıbrıs Türk Halkına emanet etmiştir.
Kuşkusuz, Kıbrıslı Türklerin, koloniden bağımsız devlete ulaşması kolay olmamıştır. Kıbrıs Türk Halkının bu bağımsızlık mücadelesinde büyük acılar çekilmiş; Rumların acımasız saldırılarından, uluslararası toplumun çifte standartlı tutumlarına kadar geniş bir yelpazede mücadele verilmiştir. Bu mücadelede, Türk Milleti her zaman Kıbrıs Türk Halkının yanında olmuş, zaman zaman Türkiye’nin müdahale girişimleriyle Rum katliamlarının önüne geçilmiş ve nihayet 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile Ada’da kalıcı bir barış ve huzur ortamı sağlanmıştır. İşte bu zorlu mücadele yıllarında Kıbrıslı Türklere Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş gibi önderler yol göstermiştir. Bu noktada, Merhum Rauf Denktaş’ın ömrünü adadığı, Kıbrıs Türk Halkının bağımsızlık mücadelesinden kısaca bahsetmekte yarar bulunmaktadır:
Esasen, Kıbrıslı Türklerin mücadelesi bir varlık-yokluk yani ölüm-kalım mücadelesi idi. 1963-1974 yılları arasında, Rumların acımasızca yürüttüğü, Türkleri Ada’dan kovma ve etkisiz hâle getirme şeklinde özetleyebileceğimiz tedhiş politikası sonucunda, Kıbrıslı Türkler, Ada’nın %3’ü kadarlık bir kısmına sıkıştırılmış ve âdeta yok olma noktasına getirilmişti.
Rum mezalimi altında büyük acılar çeken, birlikte barış içinde yaşama arzularını müteaddit defalar ortaya koymalarına rağmen, komşuları Rumlardan olumlu karşılık bulamayan ve üstelik uluslararası toplumdan tecrit edilerek yaşam alanları daraltılan Kıbrıslı Türklerin yalnızlığı ve uğradıkları haksız muameleler, Kıbrıslı Türklerin kolektif hafızasına, âdeta kazınmıştır. Ada’yı tümüyle Helenleştirmek için, İslamiyet’e imanla, Türk diline, gelenek ve göreneklerine ise inatla bağlı olan Kıbrıs Türk Toplumunu ortadan kaldırmak gerektiğine inanan “enosis” hayalperestlerinin acımasız terör saldırıları karşısında milli bilinci gelişen Kıbrıs Türkleri, Türkiye’nin de soydaşlarına sahip çıkmasıyla kültürel, sosyal ve siyasal kimliklerini muhafaza etmek anlamında ciddi bir direnç noktası yakalamışlardır. Kıbrıslı Türkler, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ile nihayet, 82 yıl süren İngiliz sömürge yönetiminden kurtulmuşlar ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi altında, Rumlarla ortak bir devlet çatısı altında, egemenliklerini kullanmaya başlamışlardı.
Fakat çok geçmeden Kıbrıslı Türkler, ortak devlet mekanizmasından kovulmakla kalmamışlar; uğradıkları katliamlar ve sürgünlerle, yüzyıllar boyunca birlikte yaşadıkları Rumlar tarafından âdeta sırtlarından bıçaklanmışlardır. Yunanistan tarafından desteklenen Rum Millî Muhafız Ordusu ve EOKA-B terör örgütünün öncülüğünde gerçekleştirilen 1963–1964 katliamları, 1967 buhranı ve 1974 Rum terör saldırıları karşısında savunmasız Kıbrıslı Türkler, çocuk, kadın denmeden acımasızca öldürülmüş; evlerinden ve köylerinden sürülmüş ve bir toplumun hafızasına, asla unutulmayacak kötü izler bırakılmıştır. Rumların komşuları olan Türklere yaşattıkları bu acı olaylar, Kıbrıs’ta iki toplumun artık bir arada yaşama ihtimalini tamamen ortadan kaldırmış ve 1974 yılına gelindiğinde bu gerçeğe dayalı olarak, Kıbrıslı Türkler de kendi siyasal örgütlenmelerini önemli ölçüde tamamlamışlardı.
Yunan Cuntası’nın Kıbrıs’ta “enosis”i gerçekleştirme ve kuşatma altına aldıkları Kıbrıslı Türkleri yok etme aşamasına geldikleri bir sırada, Türkiye’nin, Garanti Anlaşması’ndan kaynaklanan yetkisini kullanarak düzenlediği Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk Toplumunu, âdeta uçurumun kenarından çekip kurtarmıştır. Kıbrıs Türk Toplumunu korumak ve Ada’da anayasa düzenini yeniden sağlamak amacıyla gerçekleştirilen Barış Harekâtı, aynı zamanda darbeci Sampson Hükûmeti’ni ve onun destekçisi Yunan Cuntası’nı devirmiş, böylece Yunanistan halkına da demokrasiyi hediye etmiştir. Zaten Rumların zorlamalarıyla birbirinden Kuzey ve Güney olarak fiilen ayrılmış bulunan her iki toplum, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından doğal olarak sınırlarını da belirginleştirmişlerdir. Kıbrıslı Türkler, zaten yoğun olarak yaşadıkları kuzey bölgelerinde, Türkiye’nin de garantörlüğü ve desteğiyle huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamaya başlamışlardır. Ada’nın fiilen ikiye bölünmesinin asıl nedeninin, esasen 1974 Barış Harekâtı değil, Rumların Türklere karşı uyguladıkları katliamlar ve sürgün politikaları olduğunu da burada belirtmemizde yarar bulunmaktadır.
Netice olarak, Rumların, savunmasız Kıbrıslı Türkleri evlerine ve köylerine aylarca hapsedip onlara katliam uyguladıklarında ve nihayet evlerinden, topraklarından göçe zorlandıklarında, soydaşlarının imdadına Türkiye yetişmiştir. Kıbrıs Türk Halkının Lideri Rauf Denktaş, Anavatan Türkiye’nin bu fedakâr tutumunu her zaman takdir etmiş; Türk askerinin Ada’ya yerleşmesi ve ilelebet burada kalması için de her türlü çabayı sarf etmiştir. Kıbrıslı Türklerin kendi egemenlikleri altında, barış ve huzur içinde yaşayabilmelerinin tek güvencesinin Türkiye olduğuna inanan ve bunu her fırsatta dile getiren Denktaş, vefatının ardından kendi eseri olan KKTC’yi de yine Türkiye’ye, Türk milletine emanet etmiştir. Evet, Türk milleti, uğruna şehitler verdiği bu emaneti ilelebet muhafaza edecektir.
Bu vesileyle, Kıbrıs meselesinin millî bir davaya dönüşmesinde çok önemli katkıları olan büyük lider Dr. Fazıl Küçük ile örgütlenmenin ilk aşaması olan Federasyon’un ilk Başkanı Faiz Kaymak’ı da rahmetle anıyoruz.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 2003 yılında, Kıbrıs Şehitliği’nde yaptığı bir konuşmada, Türkiye’nin etkin ve fiilî garantisinin kaldırılması hâlinde yaşanacakları şöyle özetlemektedir: “… Anadolu dağlarına bakarak ağlayacağız, şehitlerimizi yine gizli gizli gömeceğiz. Kaçacak yer arayacağız, ama bulamayacağız.” Denktaş, sadece Kıbrıslı Türklerin değil, tüm Türk dünyasının kahramanı idi. Allah rahmet eylesin...