1960’lı yılların başında ikisini birlikte tanımış, tanışmıştık. Öğrenci imkânlarımızla kurup yürütmeye çalıştığımız Üniversiteliler Kültür Kulübü’nün Kızılay’da, şimdiki adı Adem Yavuz olan Çelik Kale Sokağı’nda bahçe içindeki iki katlı küçük binanın alt katı, lokalimiz olmasının üzerinde bir işleve sahipti.Zamanımızın önemli kısmını burada paylaşırdık; yerimizin temizliği, düzeni dahil bütün her şey herkesin ortak sorumluluk alanıydı.
Ayvaz ve Sevgi öğretmen okulunun ilk sınıfında öğrenciydiler. Kaderleri onları Gaziantep Uzunköprü’den gelip burada buluşturmuştu. Ufak bahçemizin kapısında onları her gördüğümde ilkbahar mevsiminde ağaçları bürüyen beyazlı pembeli çiçeklere benzetirdim. Birbirlerine bu kadar yakışan, birbirini tamamlayan bir çift daha görmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Ayvaz çok yakışıklı bir delikanlıydı. Bu sıfatını tam olarak hakkeden fizikî bir görünümü vardı. Ruhî yapısı, mizacı, inanç dünyası yüzüne resim gibi yansıyan Gaziantep’li bu “delikanlı” ile zarafeti, kibarlığı, nezaketi doğuştan gelen Uzunköprü’lü çok güzel bu genç kız birbirleri için yaratılmış sayılabilirlerdi. Aramızda evlenmeye karar veren ilk onlar olmuştu demek pek doğru olmaz; çünkü üç yaş kadar onlardan büyük olan Nejdet ve Ayten Koçak Ziraat Fakültesi sıralarında bu kararı doğal olarak daha erken almışlardı. Dolayısıyla ilk düğünü onlar için yapmıştık. İkincisi de Gökdemir çiftiydi.
Aradan geçen yıllar fizikî açıdan herkes gibi onları da etkiledi. Ancak bu dönemde de bu iki dostum nazarımda bahar dalındaki beyazlı pembeli çiçek görünümlerini hep korudular. Yarım yüzyılı ilk günlerindeki gibi uyumlu ve sevgi dolu yaşadılar. Hayatın türlü zorluklarına, inişli çıkışlı ortamına yiğitçe direndiler. Zaman oldu fikirleri nedeniyle siyasî iktidardan mütevazı bütçelerini ciddi şekilde sarsan darbelere maruz kaldılar. Bir dönem Ayvaz Gökdemir’in sabah evinden ayrılırken akşam sağ olarak dönüp dönemeyeceğinin belirsizliği içinde kapılarında buruk vedalaşmalar yaşadılar. Bu zor günlerde derin bir tevekkül içinde, yüreklerinde birbirlerine duydukları ve son anlarına kadar hiç eksilmeyen sevgilerini dayanak yaparak dimdik ayakta kalmayı başardılar.
Sonraki yıllarda ikbal günleri geldi. Ayvaz Gökdemir milletvekili ve bakan oldu. Partisinin politikalarında sözü geçen önemli isimlerinden biriydi. Sevgi Gökdemir’in aslî özelliklerinde, davranışlarında, duruşunda eşinin makamından ve sıfatından kaynaklanan bir değişim hiç olmadı. Tevazu onun aslî kimliğiydi, mizaç özelliğiydi. Çevreleriyle, dostlarıyla ilişkileri kırk yıl öncesi çizgisindeki kadar yakın ve sıcaktı. Ayvaz evin bu hanımefendisine sevgisinin yanı sıra büyük saygı duyardı. Sevgi Gökdemir eşinin yapısından kaynaklanan ve zaman zaman davranışlarına yansıyan atak ve sert tarafları kendine çok yakışan sükûnetiyle, tarafsız ve serinkanlı yorumlarıyla çoğu kere sezdirmeden yumuşatır, sakinleştirirdi.
O her anlamda mükemmel bir eş, şefkatli bir anne, Türk kadınlığına örnek gösterilebilecek karakterde “tam bir hanımefendi”ydi. Umarım ve dilerim ki ebedî âlemde, Cennet mekânda bir arada olurlar. Dostları olarak bizler ömrümüz ne kadarsa, bahar dalında açan ve pembe beyaz çiçek tazeliğini hiç kaybetmeyen iki gönül dostumuzun eksikliğini hep duyacağız. Hatıraları, sevgileri ince bir sızı halinde, yaşadığımız sürece yüreğimizde çağıldayıp duracak. Mekânları Cennet olsun.