14 Aralık 2011 - Nuri GÜRGÜR
Millî Savunma Bakanlığı bütçesi görüşüldüğü sırada grubu adına konuşan BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, konuyla ilgisiz bir başlık açarak, görüşmeleri izleyen Millî Savunma Bakanlığı Müsteşarı Korgeneral ile Müsteşar Yardımcıları 2 Tuğgenerale dönerek “bize bu sıralardan ters bakılmış, haddinizi bileceksiniz, bize ters bakmayacaksınız” sözleriyle TSK’ya dört dörtlük bir “sataşma” yaptı.
BDP’lilerin Meclis kürsüsünü gösteri alanı olarak kullanmaya çalışmaları yeni bir olay değil. Hasip Kaplan’ın her kürsüye çıkışı yandaşlarına moral vermek, kendilerinin ne kadar güçlü ve pervasız olduklarını göstermek amacıyla özenle kurgulanan bir mesaj niteliği taşımıyor mu? Sözde sinirlerine hakim olamadığı görünümüyle kürsüde bardak kırmak türünden, ellerini kollarını vuracakmış gibi sallayarak avazı çıktığınca bağırarak oluşturulan ortamın Meclisin mehabetiyle, parlamenterliğin saygınlığıyla ilgisi var mı?
Sırrı Sakık son konuşmasında TSK’ni tehdide yeltenirken aynı zamanda misyonunun icaplarını yapmaktan geri durmuyor. Orduyu, teröre karşı büyütülen mücadeleyi eleştirirken bir milletvekilinin “silahları bırakın, problemlerin çözümü konusunda demokratikleşmede sizlerle beraber savaşalım” sözlerine cevabı her zaman söylediklerinin tekrarıydı. PKK’yı terör örgütü olarak değil “savaşanlar” olarak tanımlıyor “silahlı güçler kendi koşullarını kendileri oluşturur” diyerek terör eylemlerini doğal bir hak gördüklerini ifade ediyor: “Bizim çocuklarımızı öldürerek Kürtleri kazanacağınızı mı zannediyorsunuz? Bu çocuklar keyiflerinden dağa çıkmadı.”
Sakık’ın mensubu olduğu kesimin görüş ve zihniyetinin temsilcisi olarak, TBMM çatısı altında Türk ordusuna ve komutanlarına yönelik bu çirkin saldırısına karşı Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabi konuşmasında “burada söz hakkı olmayan arkadaşlarımıza eleştiri getirilmesi apaçık haksızlık” sözleri doğru olsa bile sataşmanın şekli, maiyeti ve amacı açısından kesinlikle yeterli olmamıştır.
Milli Savunma Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerini izleyen 3 generalin şahsında TSK tahkir edilmiş, tehdit edilmiştir. Her fırsatta halkı temsil ettiğini öne sürerek dilediğini konuşma ve yapma hakkına sahip olduğunu tekrarlayan Sakık’ın kim olduğunu, aile boyu örgütsel yapılanmanın nerelerinde bulunduklarını herkes biliyor. Hoş zaten kendisi de bunları inkar etmiyor; tersine sıfatından kaynaklanan dokunulmazlığını siper ederek kabadayı görünümleriyle hava yapmaya, yukarısından iltifat alıp itibar görmeye, böylelikle konumunu sürdürmeye çalışıyor.
Bu tuluatı sürdürmekte kararlı olanlar, hakkettikleri cevabı söz ve davranışlarıyla orantılı şekilde almadıkları sürece, daha da hızlanacaklardır. Türk ordusunun milli varlığımızı, vatan topraklarımızı koruma amacıyla yüzyıllar boyunca canını ortaya koyarak yaptığı fedakarlıkların, şühedanın milletimizin vicdanındaki yerini bilmeyen, bu müesseseye duyulan şükran ve hürmeti anlamaları mümkün olmayanların tavırlarının şaşırtıcı bir yanı yok. Dolayısıyla kış kışlığını kuşkusuz icra eder.
Hangi yöntemlerle aldıkları, gerçek oranın ne olduğu tartışmalı %6 civarındaki oy oranını dile getirerek halkı temsil ettiklerini öne sürenler, geride kalan kahir çoğunluğun, %94’ün kendileri hakkındaki düşünce ve kanaatlerini nedense hiç hesaba katmıyorlar. Toplumun tamamını ortak cephelerinde birlikte oldukları ve medyadaki popüler ve etkili konumları dolayısıyla sesleri orantısız şekilde yüksek perdeden duyulan Marksist eğilimli gruplardan, belli sayıdaki dar bir entelektüel kesimden ibaret sayıyorlar.
TSK adına Meclis’te bulunan görevli generaller Sakık tarafından saldırıya maruz kalırken, doğal olarak cevap verme imkanından yoksundular. Ne yazık ki cevap vermekle yükümlü olanlardan da kurumun saygınlığının gerekli kıldığı düzeyde bir cevap yahut cevaplar duyulmadı.