28 Temmuz 2021’de, ülkemizin on ayrı yerinde aynı anda başlayan orman yangınları, kısa sürede genişleyerek Hatay’dan İzmir’e kadar olan binlerce kilometrekarelik geniş bir sahil şeridini cehenneme çevirdi. Resmî açıklamalarda yüze yakın yangın yerinden seksen sekizinin kontrol altına alındığı ifade ediliyor. Söndürme çalışmalarında yer alan altı vatandaşımızın hayatını kaybettiği yangınlarda yüzlerce ev, çok sayıda işyeri ve otel yandı; binlerce küçük ve büyükbaş hayvan telef olurken pek çok sera ve üretim tesisi kullanılamaz hâle geldi. Bu kadar geniş bir alanda yangından büyük zarar gören ormanların, bitki örtüsünün, buraları yuva yapan binlerce canlının yeniden eski hâline dönmesi, simsiyah olan toprağın yeniden yeşillenmesi kolay olmayacak.
En fazla zarar gören yerlerin “afet bölgesi” ilan edilmesi, kredi borçlarının ertelenmesi, yanan yerlerin yapım ve onarımı için destek verilmesi doğru kararlardır; zaten başka türlü bir uygulama düşünülemezdi. Binlerce mağdurun zararının tamamı olmasa da en azından bir kısmı böylelikle telafi edilebilir. Ama bunların yapılması olayın her yönüyle araştırılması, incelenmesi, böylesine ağır bir felaketin yaşanmasına yol açanlar kimlerse ortaya çıkarılması mecburiyetini kesinlikle ortadan kaldırmaz. Kimse toplumun her kesiminden yükselen ve yükselecek tepkileri, eleştirileri, muhalefetin olayı siyasete malzeme kılması diye nitelendirip sorumluluğunun üzerini kapamaya çalışmamalıdır.
Türkiye’de, diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi, sıcak ve kurak geçen yaz aylarında çok sayıda yangın çıkar; mağduriyetler, ekonomik ve çevreyle ilgili kayıplar yaşanır. Bunların çoğu doğal nedenlerden kaynaklansa da bazılarında kendilerine otel yeri açmak isteyenlerin, bazılarında devletten kendilerince intikam almak isteyen teröristlerin de payı vardır. Ancak yangınların alan ve çap olarak son üç dört yıldır öncekilerin çok üzerine çıktığı ve son olarak bugünkü felaket düzeyine ulaştığını görüyoruz. Bu tablo durup dururken kendiliğinden mi oluştu? İnsanların, yetkili yöneticilerin bundaki payı nedir, nerelerde ve hangi konularda ne gibi yanlışlar yapılmıştır? Bu soruların cevabını araştırarak objektif tespitler yapılamadığı sürece, yakın gelecekte bundan bile daha büyük felaketlerle karşılaşmamız kaçınılmaz hâle gelir.
Yangınların olduğu yerlerde on binlerce vatandaşımız bir anda karşılaştıkları bu felaketin acılarını yaşarken Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin kendi kendini ibraya kalkışması, yetkili kişi olarak üzerine düşenleri eksiksiz yerine getirdiği anlamındaki açıklamaları, insanların aklını hafife aldığını gösteriyor. Bu derece kendini beğenmişlik yerine, herkesin merak ettiği bazı hususlara çok net cevaplar vermesi gerekir.
1. On yaşında çocuklar bile, yaz aylarında Akdeniz sahil bandındaki geniş alanın her yerinde, her an yangın çıkabileceğini bilir. Daha mevsim başlamadan en geç Nisan ayının sonuna kadar gerekli önlemlerin düşünülüp hazırlıklar yapılması gerekiyordu; siz, Bakanlık olarak neler yaptınız?
2. Orman yangınlarında en etkili vasıtanın yangın söndürme uçakları olduğunu bütün dünya biliyor, bunun gereğini yapıyor. Siz, Bakanlık olarak bu konuda ne yaptınız?
3. Bay Pakdemirli, siz üç yıldır garip bir uygulama yaptınız. Türkiye’nin yangın söndürme uçaklarına sahip tek kurumu olan THK’yi bu konunun dışında tutmak istediniz; açtığınız ihaleye 5 bin ton limiti koyarak uçakları 4900 ton kapasitesinde olan THK’yi peşinen dışladınız. 2019 ihalesini sonuçlandıramadınız ve o yıl ülkeyi yangınlara karşı hava desteğinden yoksun bıraktınız.
4. Çok istediğiniz Rus uçaklarından 2020’de ancak iki, bu yıl ise üç uçak için anlaşma yaptınız, sonuç ortada.
5. Böylesine bir yetersizliği izah için “Bakanlığın envanterinde uçak ve helikopter yok, Sayın Cumhurbaşkanımızın isteğiyle ihaleye çıkacağız.” demeniz, aslında her şeyi açıklamıyor mu? Bizim gibi orman yangınlarıyla yüz yüze olan Yunanistan, İtalya, Fransa ve İspanya’nın her birinin elinde ortalama yirmi yangın söndürme uçağının yanı sıra ayrıca kiraladıkları, bunun birkaç katı uçak varken “Bizim envanterimizde yok.” demeniz ayıbın bile ötesine geçmiyor mu?
6. Bu noksanı gidermek için illa bu felaketin yaşanması ve Cumhurbaşkanı’nın talimat mı vermesi gerekiyordu; durumu görüp komşularımızı örnek alarak gerekli girişimi yapmayı, yukarıya teklif götürmeyi niçin düşünmediniz?
7. THK uçaklarının müzelik olduğunu nasıl söyleyebiliyorsunuz; Amerika dâhil bütün Batı dünyasında aynı teknolojiden uçaklar kullanılmıyor mu?
8. THK’nin dokuz uçağından altısına en fazla 4 milyonluk dolarlık bakım yapılarak kullanıma hazır hâle getirileceği ortada iken bunun esirgenmesinin yol açtığı zararı kim karşılayacak? Hazır hâle getirmek yerine çürümeye terk etmek, vicdanları sızlatmıyor mu? THK, uçakların bakımını yapacak parayı bulamıyorsa gereksiz her yere verecek parayı bulabilen, dünyanın her yerine yardımlar ulaştırabilen, itibardan tasarruf edilmez denilerek harcamalar yapabilen Devlet’in 4 milyon doları sırf bu iş için tahsis etmesi çok mu zordu? Kayyum atanacak kadar müdahil olunabilen bu Kurum’un, uçaklar konusunda kaderine terk edilip sonra da gerekli bakımı yapamamışlar diye sorumlu tutulması inandırıcı oluyor mu?
9. Türkiye, doğrudan TSK bünyesinde güçlü bir yangın uçağı filosu oluşturmalıdır; büyüklüğü ve tekniği bizim şartlarımıza uymayan Rus uçaklarına çuval dolusu kiralama parası ödemek yerine, kendi hava sanayisi imkânlarımızla kendi uçaklarımız imal edilip bir an önce devreye sokulmalıdır.
10. Yaşanmakta olan bu facianın siyasi ve idari sorumluları bellidir. Milletimize ve özellikle canları pahasına yangınları söndürmeye çalışan her kademedeki bütün orman ve itfaiye görevlilerine karşı, yanlışlarının gereğini yerine getirmeleri vicdani ve ahlaki bir mecburiyettir.