1.İNSAN
İNSANIN YARATILIŞI
Kur’an sureti (görünüşü) insan olan canlıya beşer der. Sireti (özü) insan olan canlıya ise âdem der. Beşerin neden yaratıldığını anlatan 2 ayetten “biri sudan, diğeri çamurdan yaratıldığını söyler.
Yani birinde sudan, birinde çamurdan neden? Yaratılışının aniden değil bir süreç içinde aşama aşama olduğu anlaşılır.
Sual: Âdem ile beşer arasında ne fark vardır? Cevap: Bakara 2/30, İnsan 76/1-2.
İnsanın ilk örneğine BEŞER denir; ruh yüklenmemiş, kan dökmekte ve nifak sokmakta olan vahşi canlı (Bakara 2/30). Allah kendinden ruh üfleyince, vahşi olan beşer insan (insi, ehil) oldu (Sonra onu, yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanıma sahip kılarakkendi ruhundan üfledi (Secde 32/9).
İNSANDAN KONUŞMAK ZOR!
Mevcudatın ekseninde Allah mahlûkatın ekseninde insan var. İnsan, Allah’ın çok özel emek verdiği varlık.
İnsanı tarif etmek çok zor. İnsan ruhu olan canlı. Nasıl anlatırsınız ki?
İnsan Allah’ın şaheseridir; ancak en büyük problem ve en büyük dert insandır. Buna karşılık en büyük dermanımız da yine insan olacaktır.
Bütün sorunların altından insan kumaşının kalitesi çıkar. Bu kumaşın kalitesi yoksa her şey kötü. Bir insanı anlamak isterken önce sorarız: kumaşı nasıl, iyi mi? Yani kültür, eğitim ve inanç olarak nasıl?
İNSANIN KAPASİTESİ
İnsan kapasitesinin sınırına dayanabilen tek varlıktır. Hatta insanın kapasitesi sınırsızdır. Kimse yoruldum, öldüm, bittim demesin. İnsan kapasitesini doldurursa Allah yeni kapasiteler verir.
İnsan bilgisayarına ek terabaytlar yükler. Hem Hard Diskine, hem de RAM’ine…
İnsanın gelişmesinin yücelmesinin sınırı yoktur. Öğrenmenin de yaşı ve sınırı da yoktur. İnsan son nefesini verince ölmez; öğrenmeyince ölür.
İNSAN MÜTHİŞ VİR VARLIK, OLAĞANÜSTÜ…
Öncelikle insan, Allah’ın varlığına şahit kılınan varlıktır; Kelime-i Şahadet ile Allah insana kendi varlığına şahit olma onurunu vermiştir. “ Eşhedü… Ben şahitlik ederim ki.”
İtaati, cennetle ödüllendirilen sadece insandır; çünkü isyan etme yeteneğine sahiptir.
Allahtan sevgi alan Allah’a sevgi veren kimsedir. Önce Allah’tan razı olan, sonra Allah’ın razı olduğu varlıktır (Radiyallahu anhu ve radu anhum).
İNSAN VE SEVGİ
Allah insanı sınırsızca sever ve sevilmeyi ister; VEDUD esması.
Sevginizin ilk iki sırasını boş bırakınız; birinci sıraya Allah’ı, ikinci sıraya Peygamberi koyunuz. Ondan sonra kimi ve neyi koyarsanız koyunuz. Allah sevgide tahsis istemez, tertip ister. Birinci sıraya başkasını koyarsanız Allah kıskanır ve onu elinizden alır. Yani insan Rabbimiz kıskançlığına muhatap olan tek varlıktır.
İNSANIN EĞİTİMİ
Bizim inancımıza göre insan anasından Müslüman doğar, İslam yazılımıyla yüklü doğar. Yani dünyada 7 Milyar Müslüman vardır.
Batı dünyasına göre de boş kâğıt gibi doğar, siz sonradan yazılım yüklersiniz. Hâlbuki bize göre eğitim, mevcut olan bu İslam yazılımı üzerine yeni programlar yüklemektir.
Doğuştan kazanılan bilgi ile (Huduri bilgi), sonradan kazanılan bilgi ( Husuli bilgi) uyuşmalıdır. Aynen cıvata ve somunda olduğu gibi: dişler birbirini tutmalıdır. Yoksa dişler sıyırır, ısrar ederseniz sonunda yalama olur. Bugün kültür ve eğitimdeki durum buna benzer.
İnsana verilecek kültür yazılımına ters düşmeyecek kültür olacaktır. Bunalım da budur: eğitimde ve kültürde uyumsuzluk.
İnsana eğitim ve kültüründe sentetik boya sürüyorlar. Doğrusu her şeyi fıtrat (doğası) üzerine bina etmektir (Sıbğatallah=Allah’ın boyası), kim Allah’tan daha güzel boya vurabilir ki? (Bakara 2/138).
Müslüman olmak bir yere gitmek değil, kendine gelmektir.
Müslüman olmak insana bir şeyler koymak değil, Allah tarafından önceden koyulmuşları örten sentetik şeyleri kaldırmaktır
İNSANDAKİ RUH NEDİR, NELERDEN OLUŞUR?
Ruh başka hiç bir canlıda olmayan özel bir yapıdır. Allah’ın insana özel bir ikramı, Vahiyden sonraki nimettir. Ruh ölmeyeceğine göre insan da ölmez, ölümü tadar (Her nefis ölümü tadıcıdır, ölücü değil (Ankebut 29/57).
Ruh 5’li pakettir, Allah’ın 5’li ikramıdır (Biz insanoğluna kat kat ikram ettik (İsra 17/70).
Allah insanı iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıracak yetenekte donatmıştır (Biz insanı en güzel kıvamda yarattık, donattık ( Tin 95/3).
Artık akıl ve irade senin; ister imanı seç, ister küfrü.
İNSANIN İLAHİ SENARYODAKİ ROLÜ
İnsan önce kendini bilmelidir.
Ikra; ilk emir oku. Ne okunacak? Kendini oku! Kendini keşfetmek ilahi senaryodaki rolünü bilmektir
Allah’ın iki büyük projesi var: İnsan ve Kur’an projesi. Allah bu ikisinin buluşmasını istemektedir.
İnsan köle değil, kuldur. Sorumlu Yeryüzü halifesidir (Bakara 2/30).
İnsan, Allah karşısında haddini, eşya karşısında değerini bilmelidir. Değerini bilen hiç cennetten aşağısına satılır mı? Bir insanın değerinin ne olduğu, ne ile tatmin olduğundan bellidir; mümin cennetten ve Allah’tan aşağısıyla tatmin olmayandır
İnsanın rolü: sorumluluk bilincidir: TAKVA da budur işte;
TÜRK KÜLTÜRÜNÜN BU ROLDEKİ YERİ?
Kültür, insan insanlaşsın diye vardır. Mide tarafımız küçülsün, insani tarafımız gelişsin diye.
Kültür Allah’ın bir ikramıdır; mideni beslediğin kadar insan değilsin, kafanı ve ruhunu beslediğin kadar insansın.
İnsan olarak ya tarihin yatağını yapacaksınız, ya da bu yatakta çöp olup kaybolacaksınız.
Ya iziniz olacak izleneceksiniz, ya da silineceksiniz. “Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal, baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş.” Bu dünya kubbesinde bir sesin olmalıdır. Kültür budur işte.
İnsanın dünyadaki rolü budur, Allah resulü böyle yaptı.
Ey insan (Yasin)! Sen bu hayatın aktif öznesi misin, yoksa pasif nesnesi mi?
Yatan iyi veya pasif iyi, iyi değildir; yok sayılır.
Pasif iyi, aktif kötünün teşvikçisidir
2.KÜLTÜR
Kültür bir milletin yaşam biçimidir. Hayatındaki her şeydir. Kişiliktir. Şahsiyettir. Mensubiyettir. İnsanlığımızın mirasıdır.
KÜLTÜRÜN ÖGELERİ
DİL: Allah Âdeme isimleri talim ettirdi (Tâlim-ül Esma). Eşyaya isim koyma kabiliyeti verdi. “(Ve Âdem’e tüm isimleri öğretti, bunun ardından onları meleklere takdim etti (Bakara 2/31)".
Dil, düşünme, akletme ve konuşma aracı. Ses bayrağımız. Tarihi değeri olan şey.
İnsanın dil ile kendini ifade etmesi için Kur’an gerekli. Zira Kur’an bilinmezse kendinizi doğru ifade edemezsiniz. Rahman suresinin ilk 4 ayeti, mucizevi bir şekilde bize bunu öğretiyor:
DİN: Doğuştan var olan şey. İnsan yazılımı. Allaha borcumuz. İnsan kullanım kılavuzu: Gide. İki dünyamız. Hayatımız. Vahiy insanlığımız. İnsani değerlerimiz. Fıtratımızın parçası. Yaşamak zorunda olduğumuz şey. Nimetimiz. Mutluluğumuz.
MUSIKİ: Duygu varlığı olan insanın kendini ses ve ezgiyle ifadesi. Allah’ın ikramlarından biri; nota. Musıki çalmayan ve dinlemeyen kimse olmaz, olamaz. Güzellik, estetik ve sevgi küpü bir kültür varlığı. Dinlendirici musıki, büyük devlet özelliklerinden sayılır. Dertlerimizi, sevinçlerimizi en iyi terennüm ettiğimiz vasıta
MİMARİ: Mekânda özellik. Yaşadığımız yer. Estetik ve faydayı birlikte taşıyan sükun bulduğumuz mahal. Ferah mimari, büyük devlet olmanın bir göstergesidir.
KIYAFET, MUTFAK, EVLENME MERASİMİ, BAYRAMLAŞMA, DAVRANIŞ: Mesela nazik muamele, büyük devlete mensubiyet göstergesidir.
BATILILAŞMA VE MİLLİ KÜLTÜR: Kültür değişmesi kaçınılmaz. Hele günümüzde medya ve sosyal medyanın kapsamına gren her birey, korkunç ve planlı bir kültür emperyalizminin etkisi altındadır.
Bizim kültürümüz, Türk kültürü en değerli hazinemizdir. Ondan vazgeçersek, biz olmaktan çıkarız. Kayboluruz, kültürler arenasında yok oluruz.
Teknoloji çağında, bir müddet sonra zorunlu olarak ortak dünya oluşuyor; markalar aynı, telefonlar, PC işletim sistemi, giyim kuşam. Değerli olan farklılık olacaktır; bu da kültür. Farklı ve üstün kültür sahibi olan kazanır.
Dışarıdan kültür ögesi olarak ne kadar alırsan o kadar vermelisin. Önemli nokta; senin kültürün hep dominant olacak! Çünkü başka hiç bir kültür ve medeniyete benzeme şansın ve lüksün yok.
Mesela, büyük girince küçük ayağa kalkar. Yoldan birisi geçse selam verir, oturan da ayağa kalkarak selam alır. Ana babadan izin alınmadan konuşulmaz. Anne babanın yanında eş ile laubali olunmaz.
Evrende ve dünyamızda uğursuz sayılar, renkler, hayvanlar, günler, vakitler, mekânlar olmadığı gibi, bunların uğurlusu da yoktur. Allah’ın yarattığı her şey uğurludur; çünkü Allah El Hayr’dır (Esma); yaptığı her iş mutlak hayır olan. Allah’ın yaratışında asla şer yoktur, şer Allah’tan değildir.
3.TÖRE
Töre, Türk örf ve geleneklerinin kesin hükümleri birliğidir. Türk töresi, eski Türklere atalarından kalan bütün kaidelerin toplamı demektir.
Bu bakımdan töre, büyük bir ihtimalle eski Türk dininin adıdır. Töre rastgele hükümler değildir, yılların birikimidir. Dikkatle bakıldığında törenin temelinde hukuk ve adalet olduğu görülür.
Türk töresi, oldukça sert ve kesin hükümler ihtiva eder. Töreye karşı gelinmez.
Ziya Gökalp’e göre, Türk kelimesi “töreli” manasına gelebilir.
Töre üç kaynaktan oluşur: 1. Halk, 2. Kurultay, 3. Han
Orhun Kitabeleri: “Türk, Oğuz beyleri, milleti, işitin: üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti?”
Divan-ü Lügati Türk’te; “Vilâyet (devlet) terkedilir ama töre terkedilemez” “El kaldı Törü kalmas”
4.ÖRF
Örf, hukukta ve kamu vicdanında hem aklî, hem de şeri anlamda güzel olan ve aklıselim tarafından güzel kabul edilen, yadırganmayan adet ve geleneklerdir. Dolayısıyla örf iyi veya kötü olarak ayrılmaz; hep iyidir.
Törenin ve âdetin iyisi olduğu gibi kötüsü de olabilir; ancak, "kötü örf" yoktur,
Müslümanların iyi gördüğü Allah katında da iyidir. Onların kötü gördüğü Allah katında da kötüdür.
İslam âlimleri Örfü, Nass’ın (dînî hükümlerin) bulunmadığı yerlerde, kendisiyle amel edilen bir hüccet (delil, senet) olarak görürler.
İbn Hümam’a göre: “Hükmü Nass ile belirtilmeyen konularda ÖRF, icma (müçtehitlerin ortak hükmü) mevkiindedir"
İmam Azam ise; “Örf ile sabit olan, Nass ile sabit olmuş gibidir” demiştir.
Mecelle Madde 30’da "Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz” (zamanın başkalaşmasıyla hükümlerin de değişmesi inkâr edilemez)" denilerek, zaman içerisinde değişmesi gerekecek hükümlere örf yoluyla çözüm bulunabileceği belirtilmektedir.
GELENEKSELLEŞEN KÜLTÜRÜN DİNAMİĞİNİ KAYBETMESİ
Kültür yaşayan, çağa ayak uyduran ve sürekli değişebilen bir olgudur. Hayat şartları, zevkler, renkler ve her şey zaman içinde değişebilir, gelişebilir. İddiası olan kültür, hayattaki bu gelişmelere nesne olarak değil de, özne olarak müdahil olabilmelidir.
Çağa uyum sağlayamayan ve gelenekselleşen kültür, gittikçe kabuk bağlar, gelişmelere karşı duyarsızlaşır etkinliğini ve fonksiyonunu kaybeder ve zamanla kaybolmaya başlar.
Çözüm, Celalettin Rumi gibi yapmaktır; “Pergel gibi ol. Bir ayağın sarsılmaz değerlere sabit olarak bassın, diğer ayağınla dünyayı dolaş.”