Artık çocukluktan çıkıyordu. 13’ü bitirmiş, 14’e gelmişti. Ergenlik döneminin belirtileri her hareketinde gözleniyordu. Kanı deli akıyordu. Kasları kuvvetlenmiş, kişiliği oluşmaya başlamıştı. İyiden iyiye erkek hissediyordu kendisini: Dediği dedik, güçlü, sert ve kırıcı. Arkadaşlarını kolayca kırıyor ve hep üstün kalmak istiyordu.
Babası bütün bu gelişmeleri dikkatle takip ediyordu. Yine bir arkadaşıyla münakaşa etmiş ve onu kırmıştı.
Zamanı gelmişti. Babası ona çivilerle dolu bir torba verdi:
- Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin ve onları kırdığın zaman, her seferinde bu tahtaperdeye bir çivi çak, dedi.
Delikanlı birinci (ilk) günde tahtaperdeye 27 çivi çaktı. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalıştı ve her geçen gün daha az çivi çaktı. Nihayet bir gün geldi ki, hiç çivi çakmadı.
Babasına gidip durumu (biraz da kasılarak) söyledi:
- Artık kimseyle kavga etmiyorum ve kimseyi kırmıyorum.
Babası onu yeniden tahtaperdenin önüne götürdü. Oğluna:
- Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için, tahtaperdeden bir çivi çıkart (sök), dedi.
Günler geçti. Bir gün geldi ki, bütün çiviler çıkarılmıştı. Babası ona;
- Aferin iyi davrandın, seni kutluyorum. Ama bu tahtaperdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Tahtan, bundan sonra geçmişteki gibi güzel olmayacak. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman, kötü kelimeler söylenilir, kırıcı davranışlarda bulunulur. Her kötü söz ve davranış, bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ya da arkadaşın seni bağışladığını söylese bile, bu delik aynen kalacak (kapanmayacak). Bir arkadaş, ender bulunan mücevher gibidir. Seni dinler, sana yüreğini açar, seni güldürür, yüreklendirir. Sen ihtiyaç duyduğunda yardımcı olur. Onlarda, kötü kelime ve hareketlerinle delik açma. Bil ki, açılan delik bir daha hiç kapanmayacak.