G20 zirvesi 25–27 Haziran 2010 tarihlerinde Kanada’nın Toronto kentinde, G8 zirvesiyle eş zamanlı olarak yapıldı.
G20, satın alma gücü bakımından Dünya’nın en güçlü 20 ülkesinin oluşturduğu grup olarak 1999’dan beri toplanmaktadır. G8 ise, çok daha önce, 1973 yılındaki İsrail-Arap savaşının ardından oluşan petrol krizi sonrası arayışlarda ortaya çıkmıştır.
* * *
1944 yılında Bretton Woods Anlaşmasıyla kurulan IMF, 1970’li yıllara kadar, 1 ons altın = 35 Amerikan Doları standardında üye ülkelerin paralarını sabit bir kur rejimine bağlamıştı. Bu, ulusal paraların ABD dolarına sabitlenmesi anlamına geliyordu. Bretton Woods Anlaşmasının iktisadi ve siyasi sonucu, ABD’nin uluslararası para piyasasını kontrol edebilecek mekanizmalar kullanabilme imkânı oldu.
Sonraki yıllarda Amerika’nın ekonomik yapısında yaşadığı olumsuzluklar, büyüyen dış ticaret açığı, sabit kur sisteminin dolara bağlılığını tartışmaya açtı. Vietnam savaşından itibaren Amerikan yönetimi, doların altın karşılığını tanımsız hale getirince, tartışmalar arayışlara dönüştü; IMF gibi yine Marshall planı kapsamında Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilâtının 1948’de kurulmasıyla Avrupa’da zaten başlamış olan olan alternatif arayışları hızlandı. Uluslararası camia doların hegamonyasından çıkmak istiyordu. Avrupa Ekonomik topluluğunun, Bretton Woods sistemi yerine ikame edecek biçimde Avrupa Ortak Para Birimine (ECU: European Currency Unit) geçmeleri işte bu sırada, 1971 Werner Anlaşmasıyla oldu. Bu daha sonraki Maastrich Anlaşmasını getiren sürecin önemli bir adımıydı.
1973 petrol krizinin ardından büyüyen bütçe açıklarını, dış borçları ve kur dalgalanmalarını dengeleyebilmek ve petrol satan ülkeler karşısında alıcıların çaresizliğini azaltabilmek için 1975 yılında Fransa’da, Fransa Cumhurbaşkanının çağrısı ile bir araya gelen ABD, İngiltere, Japonya, Almanya ve İtalya her yıl bir araya gelmeye ve Dünya ekonomisini konuşmaya karar verdiler. G6’nın çalışma biçimi, dönerli başkanlık sistemiyle başkan olan ülkenin ev sahipliğinde yıllık toplantılar şeklinde olacaktı. Amerika’nın önerisiyle gruba Kanada da katıldı. 1977’den 1991 yılına kadar G7’ler olarak toplanan grup Sovyetler Birliğini de ihtiyatlı bir yaklaşımla aralarına almaya başlamış, 1997 yılına kadar G7 ülkelerinin toplantılarına “Zirve Sonrası Diyalog” adı altında katılan Rusya 1998’den itibaren ekonomik-mali konuları da kapsayacak şekilde toplantılara katılmaya başlamış, böylece G8 tam olarak ortaya çıkmıştır.
Grup önceleri makroekonomi yönetimi, uluslararası ticaret ve gelişmekte olan ülkelerle işbirliği üzerinde dururken, Sovyetlerin dağıldığı yıllarda doğu-batı ekonomik ilişkileri, enerji ve terör konularını da ele almaya başladı. Grup, BM Genel Kurulu bünyesinde, hatta Güvenlik Konseyi bünyesinde ele alınmak durumundaki bütün konularda Çalışma Grupları oluşturmakta, IMF’nin ve Dünya Bankasının gündeminde olması gereken yardıma muhtaç ülkeleri belirlemekteydi. Meselâ 1993’te Rusya’ya, 1994’te Ukrayna’ya yardım yapılmasına karar verildi.
Rusya’nın gruba katılmasıyla birlikte, pazar olma niteliğindeki ülkelerle daha yakın diyalog ihtiyacını da bir şekilde karşılamak üzere G8’ler, çeşitli ülkelerle işbirliği denemeleri yapmış, ancak 1999’da satın alma paritesi en yüksek 20 ülkenin Maliye Bakanlarıyla Merkez Bankası Müdürlerinden oluşan G20’yi, Yirmiler Grubunu (The Group of Twenty Finance Ministers and Central bank Governors – G20, Group of Twenty) ilan etmiştir. G20, 19 ülke ve bu 19 ülke içindeki üye ülkeleri yanında hükmi şahsiyetiyle de temsil edilen AB’den oluşur: ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, Japonya, İtalya, Kanada, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Türkiye, Endonezya, Güney Kore, Meksika, Suudi Arabistan, Avustralya, Güney Afrika ve AB. G20 Maliye Bakanları ve Merkez bankası Müdürleri her yıl toplanır, 2008’den beri devlet veya hükümet başkanları düzeyinde liderler toplantıları da yılda iki defa yapılmaktadır. 2011’den sonra liderler toplantısı yılda bir defa olacaktır.
IMF rakamlarına göre, G20’deki 19 ülke, Dünyada GSYİH’sı en fazla olan 32 ekonomiden satın alma gücü en yüksek olanlarıdır. Gerçi satın alma gücü 19 ülke arasına katılmaya yeten ülkeler de vardır: İspanya, Hollanda, İran, Taiwan, Thailand ve Polonya. Bunlardan Hollanda ve İspanya’ya 2009’da G20ye katılmaları teklif edilmiştir.
G20 toplantılarına aşağıdaki uluslararası para ve ekonomi kurum ve kuruluşlarının temsilcileri de katılır: IMF, Dünya Bankası, BM Uluslararası Para ve Maliye Komitesi, BM Gelişme Komitesi.
G20 ülkeleri Dünya toplam GSMH’ sının %85’ini, Dünya Ticaretinin %80’ini ve Dünya nüfusunun üçte ikisini oluşturmaktadır. Buna karşılık G20 içindeki G8 ülkeleri Dünya nüfusunun %14’ünü, Dünya ekonomisinin %65’ini oluşturmaktadır.
* * *
Kanada’da toplanan G20 toplantısında alınan kararlar arasında, ülkelerin bütçe açıklarını 2013 yılına kadar yarı yarıya azaltma taahhütleri dikkat çekiyor. Kemerleri sıkma anlamına gelen bu kararın, kürsel durgunluktan çıkabilmek için ülke ekonomisini canlandırma desteği yüzünden bütçe açığı veren ABD gibi ülkelerin canını sıktığı yorumları yapılıyor. Çin’in para birimini Yuanı esnek bırakma taahhüdü sonuç bildirisinde yer almamakla birlikte, bu yönde adım atacağı beklentisi oluştu.
Sonuç bildirisinde, G20 ülkelerinin, ekonomik canlanmayı artıracak ve kamu borçlarının büyümeyi yavaşlatmadan tasfiye edecek yönde gayret edecekleri ifade edildi. Yani Rasih Demirci’nin web sayfamızda dün yayınlanan yazısında sözünü ettiği “Mali Kural Uygulamalarının” da bu G20 toplantılarında gündeme geldiğini varsaymak durumundayız. Bu ifade, IMF’nin yaptırımlarına karşı büyüyen ekonomilerin bir itirazı gibi de algılanabilir. Nitekim IMF Başkanı Kahn, bütçe açığını azaltma lâfının pratik bir anlamı olmadığını, borçların tasfiyesine yönelik tedbirlerin daha önemli olduğunu söyledi.
Özetle, G20 sonuç bildirisinin satır aralarından göze çarpan görüş ayrılıkları şu şekilde sıralanabilir:
Anlaşılacağı gibi G8, G20 içinde BM’de Güvenlik Konseyinin daimi üyesi beş ülkenin konumuna sahip bulunuyor. Dünya ekonomisinde ne olacak, krizden çıkmak için hangi tedbirler alınacak, durgunluğun yerini canlanmaya bırakma hızını artırmak için neler yapılacak? IMF ve Dünya bankasının ülkeler bazındaki politikaları ne olacak? Banka sektöründe vergilendirmede Basel kriterleri gibi beynelmilel uygulamalar mı yoksa daha esnek bir yaklaşımla her ülkenin kendi uygulamaları mı?
Bu soruların cevabını, 11–12 Kasım 2010’da dönem başkanlığını yapan Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılacak toplantıdan beklemek aşırı iyimserlik olacaktır. Çünkü daha da uzatılabilecek bu problemler dizisine herkesin razı olacağı çözümler üretebilmek kolay değildir.
Ama imkânsız da değildir. Küresel krizden çıkabilmenin yolu, herkesin kendi menfaatine ilişkin endişeler yanında küresel endişeler taşımasından geçiyor. Çuvaldızı başkasına batırırken, kendine de iğneyi batırabilmekten geçiyor. Dünya ekonomisinin gidişatını takip etmek, ona yön vermek üzere oluşturulan böylesi birlikteliklerin BM çatısı dışında yapılanması, G8’lere “Adalet” konusunda güveni sarsıyor. Oysa Dünya’ya nizam verme iddiasındaki bir yapılanmanın, kendi menfaatlerinin yanı sıra başkalarını da düşünmesi gerekir. Bu da Küresel Adalet demektir. Küresel Adalet, dünyaya bizim kazandırabileceğimiz bir niteliktir. Onun için de güçlü olmak zorundayız. Ve bu zoru başarabilecek potansiyelimiz, Allah’a şükür ki, vardır.