align="justify">Başbakan “Anayasa değiştirme hazırlıkları tamamlanmaz, mecliste grubu bulunan partiler arasında bir anlaşma olmazsa, hazırlayacakları yeni Anayasa metnini referanduma götüreceklerini” söyledi.
Referanduma iki durumda gidilebilir. Birinci durumda anayasa değişikliği meclisten 2/3’den fazla oy alır (en az 367), o zaman cumhurbaşkanı kanunu isterse onaylar, isterse bir daha görüşmek üzere meclise geri gönderir veya isterse 15 gün içinde tamamını veya bazı maddeleri referanduma gönderebilir. İkinci durumda değişiklik mecliste 3/5 (330) ile2/3 (366) arasında bir oy almışsa cumhurbaşkanı kendisine gelmiş olan kanunu isterse bir daha görüşülmek üzere meclise iade eder veya isterse referanduma gönderir.
Parti Adı |
Üye Sayısı |
Toplam |
548 |
Şu anki Mecliste partilerin milletvekilleri sayısına bakıldığında, bir anayasa değişikliği teklifi veya tasarısının en az 367 oy alması için AKP işin içinde olmalıdır. AKP CHP ve/veya MHP ile birlikte oy verirse 326’yı 367’nin üstüne çıkarmak için gerekli 41 oydan fazlası elde edilmiş olur. AKP ile BDP’nin oyları 330’u geçirir, fakatilaveten bağımsızların tamamı da verse 367’ye ulaştırmaz. Bu durumda AKP ile MHP’nin bir arada olduğu anayasa değişikliğinde Türk sözü kalacak demektir; bunun referanduma gitmesi hayati bir mesele değildir. AKP ile CHP bir araya hangi durumda gelebilir? Onu bilemiyoruz. AKP ile BDP’nin bir araya gelmesi halinde Türk sözü değişiklik teklifinde/tasarısında olmayacak demektir. İşte bu bir hayat memat meselesidir. Niçin mi? Biraz kafa yorarsak anlaşılır:
Türk sözünü, bir etnik unsur olarak algılayan veya öyle algılanması için gayret sarf eden çevrelerin oyununa gelmeyiniz. Türk sözünü İngiliz, Fransız nasıl algılıyor, Alman nasıl algılıyor? Dostumuz veya düşmanımız, iyi veya kötü Türkü algılayan her yabancı, sosyo - politik bir kimlik, bir gerçeklik olarak algılıyor. Türk kimliği, tarih içinde bir etnik olgu olmanın çok ötesine geçmiştir. Bunları Türk Ocaklılar daha önceleri ve defalarca yazıp çizdiler. İstenirse Türk sözünün yüklendiği bu sosyo - politik anlamı daha da açarız. Ancak şimdilik şu kadarla yetinebiliriz:
Anayasadan Türk sözünü, siyasi bir kimlik, bir vatandaşlık tanımı olmaktan çıkarırsanız bu, bölünme, parçalanma anlamına gelir. Bu parçalanmanın hududu yoktur. Giderek her oba, her oymak, her soy, her aile, Başbakanımızın söylediği gibi, “kendi geçmişiyle övünmeye, böbürlenmeye” başlar, İbni Haldun’un ilmi bir kavram olarak kullandığı asabiye (aynı kökten gelen asabiyet sözünün bugün yüklendiği anlam ile benzerlik farklılıklarını bilerek kullanmak gerekir), bir “hazeri (uygar)” asabiye olmaktan çıkar, bir “bedevi” asabiyesine indirgenir. Üstelik bu bedevi asabiye bir güç birikimine değil, bir yozlaşmaya, bir parçalanmaya hizmet eden bir enerji israfına yol açar, entropi artık, bir enerji birikimi değil, bir enerji yitirilmesidir. Yazıktır, günahtır. Kaş yapayım derken göz çıkarmayın. Böyle bir değişiklik Meclise gelmemelidir; gelirse geçmemelidir. Referanduma gitmemelidir, giderse reddedilmelidir. Ama iş işten geçmiş olur…
Terör belâsından kurtulmak için yapılabilecek şeyler yapılmalıdır. Fakat bütün diğerleri bir tarafa bu Türk sözünün anayasadan çıkarılması bir tarafadır. Bunun bir karşılığı, sağlayacağı fayda filan yoktur, daha doğrusu bu hiçbir iyileşmenin, iyileştirmenin bedeli olamaz. Ülkede sağduyu sahibi herkes, lambadan çıkan bu referandum cininden korkmalı ve gereken tedbiri almalıdır. Sağduyu sahibi milletvekillerine, başbakana, siyasi parti liderlerine, hepimize çok iş düşüyor. Anayasadan Türk sözünün çıkmasıyla, Türkiye’nin yabancı bir istilâya uğraması arasında, bizi endişeye sevk etme bakımından bir fark görülmemelidir. Ben görmüyorum.