TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşları” Milleti
Orhan KAVUNCU

Başbakan Recep Tayip Erdoğan bunu hep yapıyor. Etnik fitneye karşı olduğunu ifade ederken denge olsun diye, vurgu yapmak için diğerleriyle birlikte bazen Türkçülüğe, bazen Türk Milliyetçiliğine de karşı olduğunu söylüyor.

26 Aralık 2010 tarihinde TBMM Genel Kurulunda bütçe görüşmelerinin kapanış konuşmasında, “Kürtçülüğün karşısındayım, aynen Türkçülüğün de karşısındayım” demiştir. O söze o gün niçin pek karşı çıkılmadığını, hatta MHP’den konuşmanın bütünü için “olumlu” ifadesinin niçin kullanıldığını merak etmiş ve konuşmanın tamamını incelemiştim: Başbakan etnik milliyetçiliğe karşı olduğunu anlatmaya çalışıyor, yerel yönetimlere daha fazla erk isteyen BDP’lilere karşı adem-i merkeziyetçiliğin hizmetten başka alanda olamayacağını, belediyelerin de resmi kurumlar olduğunu dolayısıyla resmi dil olan Türkçenin elbette oralarda da kullanılacağını söylüyordu. Hatta bu milletin tek bir dili vardır deyince MHP’li milletvekili Kürşat Atılgan’ın “hangi millet?” müdahalesi üzerine “Türk Milleti” diyordu.[*]

Başbakan dört ay geçmeden bu defa 12 Haziran seçimleri için AKP adaylarını tanıttığı toplantıda benzer bir konuşma yaptı. “Bizim milli birlik projemizin temelinde bunlar yatıyor. Onun için dedik ki Tek millet. Bu ne demektir; burada etnik bir unsur yok. Siz milleti etnik bir unsura yaslayamazsınız. Hep dedik ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı çatısı altında toplanacağız. Her etnik unsur bize göre nedir? Saygındır. Her etnik unsur Türk’üm der, Kürt’üm der, Lazım der, Çerkez’im der, Gürcü’yüm der, Roman’ım der, Arnavut’um der, Arap’ım der, hepsi bizim için saygındır, başımız gözümüz üstünde hepsinin yeri vardır. Çünkü biz yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevdik, bu yola böyle çıktık, ayrım yok bizde. Bizde ne Türk milliyetçiliği var, ne Kürt milliyetçiliği var, ne Laz milliyetçiliği var, bunların hiçbiri yok bizde”(19 Nisan 2011 tarihli gazeteler). Fakat bu defa aşağıdan bağıran bir Kürşat Atılgan yoktu. Onun için o tek milletin adını söyleme gereği duymadı. Konuşmanın devamında “tek millet” kavramına, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ve tek resmi dil kavramlarını da ilave ediyordu sayın başbakan.

Türk Yurdu’nun Kasım 2009 sayısında Nevzat Kösoğlu “Tarihe Dikkat” yazısında Başbakanı, devlet terbiyesini hatırlatarak ve ona uygun bir üslup kullanarak uyarmıştı. Kösoğlu ezcümle o “tek milleti” Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Boşnaklar, vs diye bölüp, sonra da “hepimiz biriz” diye yapıştırmaya çalışmasındaki yanlışlıklara işaret etmişti. Birincisi Türk’ü de diğerleri gibi bir etnisite olarak algılaması yanlıştır. Türk bu alt kimliklerden birisi değil, fakat bunların tamamıdır. İkincisi bu alt kimliklerin birer etnisite sayılmasındaki yanlışlıktır.

TBMM konuşmasında Başbakan’a lâf atan BDP’li milletvekillerinden herhangi birinin, “ne Türk milliyetçiliği, ne Kürt milliyetçiliği, ne laz milliyetçiliği, bunların hiçbir bizde yok” sözleri üzerine “hadi oradan sen bal gibi de Türk Milliyetçisisin” dediğini duyar gibi oluyorum. Çünkü Başbakan tek millet olduğumuzu söylüyor, o milletin adının Türk olduğunu mecbur kalmazsa söylemiyor. O millete mümkünse başka bir ad bulmaya çalıştığı da anlaşılıyor. Çünkü Türk denilen topluluğu da Türkiye’de etnik gruplardan birisi sayıyor. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşlığı” diye bir milliyet tanımlıyor ve bu kimliği taşıyanları tek millet kabul ediyor; yani “Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşları Milleti”. Oysa etnik fitneyi benimseyenler ve destekleyenler tek millet ifadesine karşılar; Kürtleri ayrı bir millet sayıyorlar. Yarın “Türkiye demek, Türklerin ülkesi ve devleti demektir. Oysa biz Türk olmadığımızı söylüyoruz, o halde Türkiyeli kimliği da bizi ifade etmiyor; başka bir isim bulalım” diyeceklerinden adım gibi eminim.

Başbakan’ın yanlışlarından nasıl döneceğini bulmak, onları tevil etmek bize düşmez. Biz bunları işaret ederiz. Gerisi Başbakanın ve danışmanlarının işidir.

Günümüzün birçok Milleti, farklı toplulukların bir karışımıdır. Burada topluluk sözünü gerektiği şekilde açabilirsiniz. Bazen bu topluklar etnik unsurlardır, bazen aynı etnik unsurun boylarıdır. Bazen aşiretlerin karışımdır. Bu karışım, homojenize olmuş tek bir kültür haline gelmeye doğru evrilir. Elbette o tek kültür, istisnası olmakla beraber, karışan etnik unsurlardan nüfus, askeri güç, vs bakımından daha baskın olanın kültürüdür. Bu evrimin merhaleleri her millet için aynı zaman dilimine denk gelmez ve evrimin hızı da aynı olmaz.. Tarihin aynı döneminde bir millet henüz topluluklar halitasıdır, bir diğeri tam bir bileşim olmuştur, homojenize olmuş, bütün topluluklar bir potada erimiştir.

Başbakan’ın sözünü ettiği tek milletin adı Türk Milletidir. Bu ismi biz kendimize vermedik. Bizi böyle tanımladılar. “Etnik” sıfatıyla sosyolojide hangi büyüklük ve özellikteki toplulukların ifade edildiği tartışmalarının dışında kalarak söylüyorum: Türkler Anadolu’ya aynı dili konuşan, aynı soydan topluluklar olarak 11-12-13. asırla boyunca Türkistan’dan göç edip geldiler, Müslüman’dılar. Bu göç daha sonraki yüzyıllarda da gittikçe azalan yoğunluklarla devam etti. Bu gelen atalarımıza sosyolojik olarak ne derseniz deyin: bir soydandılar, bir kavimdiler, bir budundular, bir etnik gruptular. Ama geldikten bir müddet sonra Anadolu ve Balkanlarda yaşayan Müslümanlara bu Türkistan’dan gelenlerden olup olmadığına, onlarla aynı dili konuşup konuşmadığına bakılmaksızın “Türk” dediler. Türk, bu coğrafyada yaşayan İslâm ümmetinin özel adı oldu.

Onun için cumhuriyet kurulduktan sonra Türk deyince gayri Müslim tebaa dışındaki bütün Müslümanlar anlaşıldı, Türk’ün çalışacağı işlere aynen cumhuriyetten önceki gibi soyuna bakılmaksızın Müslümanlar alındı.


TBMM tutanaklarından (26.12.2010) … Değerli arkadaşlarım, bakınız, şunu çok dikkatle takip edelim: Etnik kökeni, inancı, dili, kültürü ne olursa olsun 73 milyon insanımız Türkiye Cumhuriyeti üst kimliği altında birdir, tek millettir. Evet, ben yine aynı şeyi söylüyorum: Alt kimlik, üst kimlik. Üst kimlik, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır. Bunun altında birçok etnik unsur vardır, hepsi bizim kardeşimizdir ve hepsini Yaradan’dan ötürü severiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir şeyi daha söylüyorum: Bu ülkede ben bir Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum ve savunmaya da devam edeceğim ama Kürtçülüğün karşısındayım, aynen Türkçülüğün de karşısındayım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu da söyleyeyim. Bunu da söyleyeyim. Çünkü bizim medeniyetimizde, bizim değerlerimizde ırkçılık yok ama kavimlere saygı var. Biz buradan geldik, böyle de devam ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şunu da söyleyeceğim, o da şudur: Değerli arkadaşlarım, benim milletimin dili tektir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hangi millet?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bu, Türk milleti. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Dili tektir, o resmî dil Türkçedir, bunu bugüne kadar öğrenmediysen, bundan sonra da öğrenemezsin zaten. Değerli kardeşlerim, fakat, bu ülkede devletin kademeleriyle belediyeleri birbirinden ayırt eden anlayış, devlet kurumlarını anlayamamış anlayıştır. Belediyeler de devletin resmî kurumlarıdır, diğerleri de resmî kurumlarıdır. Orada da Türkçe kullanılır, orada da Türkçe kullanılır. Birisinde farklı, birisinde farklı olmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bir diğer konu, onu da anlatayım, o da şu: Bakın, ademimerkeziyet dediğiniz anlayışı anlatayım. Ben belediyecilikten geldim. Ademimerkeziyetçiliği savunan birisiyim ama ademimerkeziyetçiliğin üç tanımı vardır: Bir, siyasi tanımıdır; iki, idari tanımıdır; üç, hizmet tanımıdır. Biz, siyasi tanımına karşıyız, idari tanıma da karşıyız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Neden?
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Biz, hizmet içerikli olanın yanındayız. Bizim anlayışımız budur, hizmet içerikli olan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) – O, ademimerkeziyetçilik değil. Sizin demokrasiniz ayrı. Ademimerkeziyetçilik dünyada ayrı. Böyle bir ademimerkeziyetçilik yoktur dünyada, o sizin…
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, köy boşaltmaların, faili meçhullerin, işkencelerin, suikastların, darbe girişimlerinin, karanlık senaryoların sorgulandığı, karanlık noktaların aydınlığa kavuştuğu bir Türkiye var artık. Olağanüstü hâlin kalktığı, Çekiç Güç’ün gönderildiği, anaların hapisteki çocuklarıyla kendi ana dillerinde konuştuğu, farklı dil ve lehçelerin öğretildiği, öğrenildiği, devlet televizyonlarından farklı dil ve lehçelerde yayınların yapıldığı, kontrol noktalarının asgariye indiği bir Türkiye var artık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)