Bizler çocukluğumuzun oyunlarını bile unutmuşken Arslan Küçükyıldız Köçürme/Mangala isimli Türk Zekâ Oyunu için üç yüz dört koca sayfadan oluşan bir kitapla çıktı karşımıza. Köçürme, “Belli sayıdaki karşılıklı küçük kuyulara, belli sayıdaki taşların birer birer sırayla göçürülmesi, dağıtılmasıyla oynanan ve eldeki son taşın bırakıldığı kuyudaki konumuyla üstünlük kazanılan bir oyundur.” Bu oyunun, “yüzlerce değişik ad ve onlarca kuralla oynanan çeşitleri vardır.” (Syf. 13)
Bu çeşitler kitapta yedi bölüm içinde ve yaklaşık iki yüz elli başlık altında inceleniyor, örnekler veriliyor, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ve Türk Dünyasının öteki diyarlarında hangi adlarla oynandıkları ve farklılıkları anlatılıyor.
Arslan Küçükyıldız bir televizyon yapımcısı. Türk Ocakları Genel Merkezi’nde Sanat ve Edebiyat Kurulu Başkanlığı yaptı ve bu Kurul’un üyesi olarak hizmet vermeye devam ediyor. Hemen hepimiz gibi o da oyun çocuğu olarak büyümüş. Elbette unuttuğu oyunlar da olmuş ama daha sonra hatırladıklarının ve başka başka yerlerde karşılaştıklarının peşini bırakmamış. Öyle ki onları televizyon programlarına da konu ederek arşivlenip kalıcı olmalarına da vesile olduğunu da biliyoruz. Kitabın konusu olan “Köçürme” ile tanışması ise 1993 yılında, Kırgızistanlı Prof. Dr. Murat Saralayev vasıtası ile oluyor. Ondan sonra araştırmalara başlıyor, “Orta Asya’da, Atayurdu’nda oynanan bir oyun mutlaka Türkiye’de de vardır” diyerek işe koyuluyor ve yıllarca süren titiz bir çalışma ilk büyük meyvesini böylesine hacimli, bilgi, belge, kültür yüklü bir kitap olarak veriyor. “İlk meyvesi” diyorum; çünkü Küçükyıldız’ın, “Satrançın atası” olarak nitelendirdiği Köçürme’den sonra “Satranç” ve ardından da “Diğer Türk Zekâ Oyunları” kitaplarının geleceği müjdesini alıyoruz.
Hani, siyasilerden ve özellikle futbolla ilgili olanlardan sık sık duyduğumuz bir tabir vardır. Derler ki, “Oyun devam ederken kural değişmez!” Gerçi siyasiler bu konuda şerbetlidirler ve “sayısal çoğunluğu” eline geçirenler kuralları işlerine geldiği gibi ve yerli yersiz, zamanlı zamansız değiştirirlerse de bu laf adeta ağızlarında sakız gibidir: “Oyun devam ederken kural değişmez!..”
Siyaseti bir kenara bırakır ya da bundan “muaf” tutarsak gerçekte her oyunun bir kuralı vardır. Küçükyıldız bu kuralları “Oyunun Töresi” başlığı altında ele almış: “Oyunun Töresi” ifadesi oyunun edebini, örfünü anlatmaktadır.” Sonra da bu “Töre”nin sekiz maddesini sıralıyor:
Karşıdaşa (rakibe) saygı, Oyunun başında kuralları gözden geçirme ve ilave kural varsa belirtilmesi, Oyunda açıktan sayı saymama, Oyunu beklemeden oynama, Eline aldığı taşları oynama, Karşıdaş zor duruma düşünce yardım etme, Nezaket, Hile yapmama. (Syf. 31)
Köçürme oyunları içeride ya da bahçede, başka açık alanlarda da oynanabiliyor ve tabiidir ki ona göre de malzemeler değişebiliyor. Şöyle ki, “Belli sayıdaki karşılıklı küçük kuyulara, belli sayıdaki taşların birer birer sırayla göçürülmesi” esasına dayanan oyunda “göçürme” evde çay tabaklarına yapılırken, kırda haliyle kazılan kuyucuklara yapılmakta ve şartlara göre düzenlemeler yapılabilmektedir. Tabii, oyun çeşitlerine ve kaç kuyulu oynandığına göre geliştirilmiş oyun tahtaları da vardır ve satranç ya da tavla takımı gibi taşınabilmektedir. Kitapta bunlar da etraflıca ele alınıyor ve oyun hakkında hiç bilgisi olmayanların bile okuyarak oynayabilecekleri açıklıkta yörelere göre farklılıklarla başka zenginlikler de kaynak kişilerden alınan bilgiler ışığında anlatılıyor. Kaynak kişilerle bire bir görüşmeler yapıldığı gibi yazışmalar yoluyla da bilgiler alınmış ve anlatıma resimlerle şekillerle zenginlik katılmış.
En az dört bin yıllık bir tarihi olduğunu da öğreniyoruz. “Köçürme, göçebe Türk topluluklarında sadece çobanların oynadıkları ve geliştirdikleri bir çoban oyunu değil, aynı zamanda her ferdi asker olan bir milletin oyunudur. Çobanlar da birer askerdi. Eğlence ve vakit geçirme oyunu olduğu kadar bir askeri strateji oyunuydu. Köçürme bu bakımdan Türklerin dünya görüşünü de yansıtmaktadır. Prof. Dr. Abdülvahap Kara, milletlerin bir zeka oyununa sahip olmalarının, milli bir alfabelerinin olması kadar önemli olduğunu belirtmektedir. Tespitlerine göre Köçürme oyunu Türkler tarafından 4000 yıldır oynanmaktadır.” (Syf. 219)
Nitekim Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinde yapılan kazılarda, Milattan önce 3000 yılına kadar uzanan dönemlerde bulunan köçürme taşlarının resimleri de birer belge olarak kitapta yer alıyor. Keza, Avrupalı seyyahların seyahatnamelerinde, Avrupalı ressamların resimlerinde ve çeşitli minyatürlerde de Köçürme oyunlarından bahsedildiğini ve resimlendiğini de yine bu eserden öğreniyoruz.
Arslan Küçükyıldız, Türk Dünyası’nda 225 adet Köçürme Oyun Adı tespit etmiş ve bunları kitabın 249 – 245. Sayfaları arasında bir bir sıralayarak belgelemiştir.
Kitapta yer verilen Köçürme Oyunları Sözlüğü, köçürme ile ilgili Derleme Çalışmaları, Kaynaklar ve bu konuda hazırlanan Tezler ve Makaleler, folklorik/kültürel bir eserden öte tam ve mükemmel bir ilmi çalışma ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Üniversitelerimizden biri çıkıp bu eseri bir “Doktora çalışması/tezi” olarak değerlendirip gereğini yapar mı -ya da böyle bir uygulama var mıdır, yoksa bir istisna olur mu- bilmiyorum.
Bildiğim, Arslan Küçükyıldız kardeşimiz çok değerli bir çalışma yapmış ve kendisini tebrik ediyor, bu eseri okuyucunun ilgi ve bilgisine sunan Delta Kültür Yayınevi’ne (*) teşekkür ediyorum.