Bir ekonomide uygulanacak maliye politikalarının önceden belirlenmiş bazı kurallarla sınırlandırılması konusundaki tartışmalar, kamu maliyesi literatüründe önemli bir yer almaktadır. Mali kural uygulamalarının dünya genelinde kamu mali yönetiminde hızla yer etmesinde özellikle 1980’li yıllar sonrasında yaşanan krizler ve sürdürülemez hale gelen kamu borçlarının müessir olduğunu söyleyebiliriz. Mali kurallar,kamu mali yönetimi kapsamında, temel mali değişkenler üzerindeki sayısal sınırlamalar veya mali politika oluşturma, karar alma ve uygulama sürecine ilişkin temel ilke ve esaslar ile hukuki normlar olarak, tanımlanmaktadır. Mali kuralların artan önem kazanmasında, gelecek öngörüsü olmaksızın ortaya konulan popülist politikaların, kamu borç stokunun hızla artmasına ve kamu maliyesinin sürdürülemez bir hal almasına yol açması son derece etkili olmuştur.
Küresel ölçekte mali kurallar birçok devlette hızla uygulanır hale gelmiştir. Ülkelerin içinde bulundukları ekonomik şartlara, yönetim kültürlerine ve kurala dayalı maliye politikaları sonucunda ulaşmayı arzu ettikleri hedeflere göre mali kuralların değişen özellikler gösterdiği gözlenmektedir. Değişen toplumsal yapı ve küreselleşme, devlet anlayışında da önemli değişikliklere yol açmış; söz konusu değişiklikler alternatif harcama programlarının gerçekleştirilebilmesi için ilâve mali alan yaratılmasını, harcama programlarının etkinlik ve verimliliğinin artırılmasını ve mali sorumluk bilincinin yerleştirilerek maliye politikalarının gelecek öngörüleri dahilinde uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Gelişmiş ülkelerde önceden sağlanmış olan mali istikrarın korunması için kullanılan mali kuralların gelişmekte olan ülkelerde ise kredibiliteyi inşa etmek amacıyla hayata geçirildiğini görüyoruz.Önceleri, ülkelerin büyük bir çoğunluğunda yerel yönetimlere yönelik olarak tasarlanan mali kurallar, zamanla hem genel devlet kapsamını oluşturan diğer kurumsal birimler hem de genel devletin bizatihi kendisi açısından da uygulanır hale gelmiştir. Bu çerçevede, özellikle merkezi yönetim ve sosyal güvenlik sistemine ilişkin düzenlemeler giderek yaygınlaşmıştır.
IMF’yle yürütülen stand-by çalışmaları çerçevesinde benimsenen sayısal mali kurallar dışında, ülkemizin iç hukukunda da mali kural olarak nitelendirilebilecek bazı uygulamalar bulunduğunu söylemek mümkündür. 5018 sayılı Kanun, esasında kamu mali yönetim ve kontrol sistemlerinin işleyişine ilişkin genel ilke ve esasları ortaya koymakla birlikte, orta vadeli harcama sistemine geçişin de temelini oluşturmaktadır. 5018 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 2006 yılından bu yana üç yıllık süresince her yıl Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali Plânlar hazırlanılmaktadır. Yine bu kanunun 16’ncı maddesinde Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali Plânların hazırlanmasına ilişkin esaslar düzenlenmiştir. İlgili maddede, merkezi yönetim bütçesi hazırlık sürecinin makro politikaları, ilkeleri, hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri kapsayacak şekilde DPT Müsteşarlığınca hazırlanan Orta Vadeli Programın Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilmesiyle ifade edilmiştir. Orta Vadeli Programla uyumlu olmak üzere, gelecek üç yıla ilişkin toplam gelir ve gider tahminleriyle birlikte, hedef açık ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan Orta Vadeli Mali Plânın, Yüksek Plânlama Kurulu tarafından karara bağlanacağı belirtilmektedir.
Türkiye 1998 yılından sonra bütçe açığı kadar net borçlanma yapmaya izin veren bir mali kural uyguladı. Buna ek olarak IMF ile yapılan ve 2000 ile 2008 arasında yürürlükte kalan program boyunca da belirli oranda bir faiz dışı fazlayı tutturmayı mali kural olarak benimsedi. Küresel krizin 2009 yılında etkisini göstermesi sonucunda mali kural uygulanamaz hale geldi ve Türkiye mali kuralla öngörülen miktarın beş katı kadar fazla borçlanmaya mecbur kaldı. Bu gelişme yeni bir mali kuralın hayata geçirilmesine ihtiyacını ortaya koydu.
Mali disiplinin gerçekleşmesi ile,Türkiye başka ülkelerden aldığı kredilerin ana para ve faizlerin zamanında ödemeği hedefliyor;bunu içinde bütçesinin açık vermemesini ve bütçe gelirlerinin bir bölümünün yani faiz dışı fazlanın borç stokunu azaltılmasında kullanmayı amaçlıyor ve bu durumda şeffaf olmayı peşinen kabul ediyor demektir.Bu şekilde sıkı maliye politikasının uygulanması hiç şüphesiz belirli kesimleri üzecek demektir. Zira memur ve emekli maaşları ölçülü bir biçimde artırılacak, sosyal güvenlik harcamaları disiplin altına alınarak, ilâç hastane masraflarına sınır getirilmesi söz konusu olacak, kamu personel alımları da sınırlanacak;devlet daha az yatırım yapar hale gelecektir. Diğer taraftan kamu iktisadi kuruluşları mali kural kapsamında gelirleri ile giderlerini dekleştirmeye çalışacaklarından, kaçınılmaz bir şekilde ürettikleri mal ve hizmetlere zam yapmak zorunda kalacaklardır.
Mali kuralların tasarlanması ve uygulanması sürecinde bazı ilkelere uyulması, kuralların uygulanabilirliğini ve etkinliğini artırmaktadır. Mali kuralların tasarlanması aşamasında, kurallar iyi tanımlanmalı ve belirsizliklere yer verilmemeli, basit ve anlaşılır olmalı, esnek olmalı, uygulanabilir hedefler içermeli, yapısal reformları destekleyici nitelikte olmalı, ulaşılması arzu edilen hedefler ve diğer politikalarla uyumlu olmalıdır.Uygulama sürecinde ise kurallar sağlam bir yasal zemine sahip olmalı, yaptırım ve otomatik düzeltme mekanizmaları önceden belirlenmeli, bağımsız bir izleme değerlendirme sistemi ve sağlam bir muhasebe sistemi kurulmalı, şeffaflığın sağlanmasını garanti altına almak üzere kamuoyu uygulama sonuçlarına ilişkin olarak gerektiği şekilde bilgilendirilmeli ve hükümetlerin izledikleri maliye politikaları alanında kamuoyunu aydınlatmayı amaç edinen bağımsız sivil toplum kuruluşları desteklenmelidir.
Mali kural uygulamasına geçiş isteğinin, bütçedeki şeffaflığa aykırı uygulamalar, orta vadeli harcama programının henüz bütünüyle uygulanamaması ve bütçenin hem gider hem de gelir tarafındaki yapısal kısıtlar dikkate alındığında bir kamu maliyesi reformu ile birlikte yapılması hızlı kredibilite kazancı açısından daha uygun olurdu. Ayrıca bağımsız izleme-denetim ve yaptırım altyapısının eksik oluşu da uygulamaya ilişkin ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. TBMM’ye sevk edilen ve plan Bütçe Komisyonunca kabul edilen Mali Kural Kanun Tasarısı içinde kamu mali yönetimi sisteminin işleyişine ilişkin mevcut aksaklıklardan bir bölümünü gidermeye yönelik bir niyet gözlenmektedir. Bu da ayrıca pozitif bir unsur olarak dikkate alınmalıdır. Ancak kanun tasarısı, bu haliyle, Avrupa’daki borç krizinin derinleşeceği beklentilerinin yaygınlaştığı bir ortamda, mali kredibilite inşasını Hükümet’in ileride alacağı idari kararlara bırakmaktadır. Uygulamayı dikkatle izlemek gerekecektir.