Süyümbike ve Ağıdı

Kazan Hanlığı’nın sahip olduğu zenginliğe Ruslar tarih boyunca göz dikmişlerdir. Ne pahasına olursa olsun bu medeniyeti çiğnemek, tüccar, sanatçı ve çok çalışkan bu kavmi ezmek arzusu ile yanıp tutuşurlar. Bu sebeple Kazan Hanlığı’na sürekli saldırırlar. Moskova ile yapılan arkası kesilmeyen savaşlar sonucunda zayıf düşen Kazan Devleti’nin çözülmesinde Tatar mirzaları arasındaki geçimsizlik, birbirine zıt fikirli ve düşman olan aristokrasi grupları, Rusların gayretiyle meydana gelmiş olan Moskova taraftarı hain ve işbirlikçiler görevlerini tam olarak yerine getirmişlerdir. Kazan Devleti içeriden çözüldükçe Rusların küstahlıkları artar ve Kazan Hanlığı’nın başkentini almak için saldırılar sıklaştırılır. 1547-1550 yılları arasında Rus çarı “Korkunç İvan” Kazan’a ardı-arkası kesilmeyen hücumlarda bulunur. Fakat şehri ele geçiremez. 1551 yılında Kazan’ın 30-40 km. Batı tarafında “Züye” (Sviyaga) nehrinin İdil (Volga) nehrine döküldüğü yüksek bir tepe üzerine “Sviyajsk” adında bir kale inşa ettirir.
Bu kalenin inşaatı biter-bitmez Moskova hükümeti Kazanlı’lara şu üç maddeyi içeren bir ültimatom gönderir:
1-İdil nehrinin sağ tarafında olan bölge “Tav yagı”nda Moskova’nın egemenliğini tanımak.
2-Çocuk Han Ötemiş Gerey ile O’nun yerine devleti idare eden annesi Süyümbike Han’ı Moskova hükümetine teslim etmek.
3-Kazan’daki bütün Rus esirleri serbest bırakmak.
Kazan aristokratları tarafından bu taleplerin hepsi olduğu gibi kabul edilir ve Süyümbike ile oğlu 11Ağustos 1552’de Moskovalı’lara teslim edilirler.(Abdullah Battal Taymas)
Nogay Hanı Yusuf Mirza’ın kızı olan Süyümbike Kazan Hanlığı’na 1533 yılında Ağustos ayında gelin olarak gelip, 1551 yılının yine Ağustos ayında Rusların esiri olarak ayırılır. Nogay Hanlığı’nın güzelliği ve aklı ile ünlenmiş bikesi, 1532 yılında Kazan tahtına geçen Cangali ile 1533 yılında evlendirilir. Cangali dışarıdan Kazan Hanı olarak görünse de; gerçekte bağımsız bir devlet yönetimini yerine getirememektedir. Rus Knezi Vasiliy’in talimatlarına uyarak devleti yönetir.(Cangali kendisi Kazan Hanlığı’na komşu olan Kasım Hanlığı’ndandır)
Cangali’nin başında bulunduğu “kukla” yönetim Kazan’ı üç yıl idare eder. 1535 yılında şehirde çıkan bağımsızlık yanlısı bir ayaklanma sonucunda tahttan indirilir ve idam edilir. Han Cangali’nin ölümünden sonra daha önce de Kazan Hanlığı’nın hükümdarı olan Safa Giray Kırım’dan Kazan’a davet edilir. Bu tarihten sonra Safa Giray ikinci kez Kazan Hanlığı’nı idare etmeye başlar. Dört eşi olan Safa Giray, eşlerinden birinin ölümünden sonra Süyümbike ile evlenir. Fakat Süyümbike kocasını paylaşmak istemediği için diğer eşlerinden boşanmasını ister. Eşlerinden biri Sibirya Hanlığı’ndan, diğeri ise Astrahan Hanlığı’ndan olan Safa Giray’ı bu istek zor durumda bırakır. Ayrıca, bu istek Süyümbike açısından da bir siyasi hata olarak tarihte yerini alır.
Safa Giray Han ülkesine, milletine ve egemenliğine son derece düşkündür. Bu özellikleri ile uzun yıllar Ruslara geçit vermez. Bu durum Rusları çok rahatsız eder. Ve 1549 yılında tarihin bu efsane Han’ı “bilinmeyen” nedenlerden dolayı ölür. Süyümbike 1547 doğumlu oğlu Ötemiş Giray ile yine dul kalır. Han’lık Safa Giray’ın oğlu Ötemiş Giray’a verilir. Fakat küçük olduğu için yönetime annesi geçer. Süyümbike, çok sevdiği ve 14 yılını paylaştığı Safa Giray’ın çizdiği yoldan gitmeye devam eder. Devleti bağımsız olarak idare etmeye ve egemenliği korumaya çalışır. Bu durumdan rahatsız olan ve Kazan’ı işgal için hazırlıklarını tamamlayan Rus çarı İvan, Kazan’daki iç karışıklıkları da değerlendirerek yukarıda sözü edilen üç maddelik ultimatomu vererek Kazan’ı ve Süyümbike ile Ötemiş Giray’ı teslim alır.

Ancak; Rus çarı İvan, vermiş olduğu dokunulmazlık sözünde durmaz ve Kazan şehrini, 50 km’lik çevresindeki bütün toprakları Rus Knezleri ve toprak ağalarına vermek üzere buradaki halkı tarihin en kanlı katliamlarından birini gerçekleştirerek kılıçtan geçirir. “Volga kızıl akar.” Sağ kalanlar yurtlarından uzaklaştırılır. Halkın dinini zorla Hıristiyanlığa dönüştürmek ister. Yine tarihin en büyük asimilasyon örneklerinden birini gerçekleştirmeye çalışarak halkı Ruslaştırma gayreti içine girer. Ruslara karşı gelen Mirzaların Mirzalık(Beylik) unvanları ve tüm mal varlıkları ellerinden alınır. İslami bütün kurumlar yıkılır. Müslüman alimler katledilir. Halk köle haline getirilir. Hıristiyanlaştırılmak istemeyen halk Sibirya, Astarahan, Kafkas, Kırım ve Orta Asya’ya kaçar. O dönemde ormanlara sığınan kaçak Tatarlar birbirleriyle karşılaştıklarında: “Haman isen mi siz?” demektedirler. “Hala sağ mısınız?” anlamına gelen bu cümle günümüzde “İsen misiz” olarak Türkçe’deki “merhaba” yerine geçmiştir.
Kazan Hanlığı dağıldıktan sonra Tatarlara değil tarihini araştırmak, kılıç-hancer taşımasına dahi izin verilmez. Mutfaklarındaki bıçağın bile tahta sekiye zincirle bağlanması zorunluluğu getirilir. Belde hançer taşımak bir yana, hayvan kesmek için dahi bıçak taşıyamaz hale gelirler. (Musagit Habibullin)
Hayatının 18 yılını Kazan’da geçiren Süyümbike, Kazan Hanlığı yıkıldıktan sonra Kasım Hanlığı’nın hükümdarı Rus taraftarı hain-işbirlikçi Şahgali ile evlendirilir. Hayatının son günleri ve mezarının yeri hakkında bir bilgi mevcut değildir. Oğlu Ötemiş Giray ise Ruslar tarafından vaftız edilerek ismi Aleksandr olarak değiştirilir. Ötemiş Giray 18 yaşında ölür. Ölüm nedeni bilinmemektedir. Mezarı Moskova Kremlin’in Arhangelsk Kilisesi’nin bahçesinde Rus çarları kabirlerinin yanında bulunmaktadır.(Ravil Fahretdinov)

SUYUMBİKE BEYİTİ

Takdırden adem ozbaydı, bır kuday tüzgenge
Kudaydın kulı bır zaman kazaga tüzgendey.
Mıng bes yüz onbeste bu dünyaga kelgenmen,
Ata-ana davletı eş ketpes dep bılgenmen
Ata-ana kolında bır kaygı da körmedım,
Bu kaygılar körermen dep esaplap ta yürmedım.
Takdirden insan kaçamıyor, Bir Huda dilediğinde Huda’nın kulu bir zaman kaza’ya dilediği gibi.
Bin beş yüz on beş’te bu dünyaya gelmişim,
Ata-ana devleti hiç gitmez diye bilmişim
Ata-ana kolunda bir kaygı da görmedim,
Bu kaygıları görürüm diye hesap edip de gezmedim.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Sabiy şağım, nurlu yüzüm, mırza kızı bolgan baktım
Süyümbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Çocukluk çağım, nurlu yüzüm, Mirza kızı olduğum bahtım
On segız yasıma tolgan şaklarımda
Han hatını boldım men ata-ana yaklarında.
Kırımhan kazaga akeldı taktırım,
Kazannıng yas hanı Yengalı boldı erım.
Yengalı Han öldı bır zalım kolınnan,
Endıgı kazalar taydılar yolınnan.
Hanbike bolganım, ekı yıl turganım,
Tul kaldım kaygılı, han dünya yoğaldı.
On sekiz yaşımı doldurduğum cağlarımda
Han hatunu oldum ben ata-ana tarafında.
Kırım Han kazan’a getirdi takdirimi,
Kazan’ın genç Hanı Yengali oldu erim
Yengali Han öldü bir zalimin eliyle,
Artık kazalar şaştılar yolundan.
Han eşi olduğum, iki yıl durduğum, Dul kaldım kaygılı, han dünya kayboldu.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Sıluv şağım, nurlı yüzüm, han bikesı bolgan vakıtım
Süyümbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Çocukluk çağım, nurlu yüzüm, han hatunu olduğum vaktim
Kırımlık Safagerey kazanga han boldı,
Üş hatını bolsa da, dörtünşıge menı aldı.
Dünıyalar kavıflı, zamanlar kaygılı,
Kazanga küşlü padışahlar köz saldı.
Kazan ışı tınışsız, düşpan barı bılıne,
Devletı bar kısıler kıre kısı tılıne.
Safagerey vakıtında bek köp boldı soğıslar,
Ar kaydan yav kelgennen avır boldı solıklar.
Ömırım öttı on dört yıl Safagerey han mınan.
Kazan şahar köngılsız yolda tökken han mınan
Şahar tısında soğıs, ışınde tolgan afat
Sol tınışsız vakıtta Safagereyım vafat
Ekı yaslık ulım, közım nurı kulınım,
Ötemıs-Gerey ım kaldı yetım, bılbılım.
Kırımlı Safa Giray Kazan’a han oldu,
Üç eşi olsa da, dördüncüye beni aldı.
Dünyalar karanlık, zamanlar kaygılı,
Kazan’a güçlü padişahlar göz koydu.
Kazan içi karışık, düşmanın tamamı biliniyor,
Devlet sahibi kişiler düşüyor insan diline.
Safa Giray vaktinde pek çok oldu savaşlar,
Her yönden düşman gelmesiyle ağır oldu ateşkesler.
Ömrüm geçti on dört yıl Safa Giray Han ile.
Kazan şehri gönülsüz yolda dökmüş han ile
Şehir dışında savaş, içinde dolmuş afet
O karışık zamanda Safa Giray’ım etti vefat İki yasındaki oğlum, gözümün nuru yavrum,
Ötemıs-Giray’ım kaldı yetim, bülbülüm.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Özım de tul, ulım yetım, kayda menım tınış vakıtım.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Kendim de dul, oğlum yetim, nerde benim mutlu cağlarım.
Meskuv hanı kazandı almak bola özine,
Kazanlılar pıtne aşa, karamaydılar sözıne.
Meskuv hanı ögıttı karttı, yastı yığıttı
Berıngız maga, dep, tutarman yebır etpey.
Mırzalar söz anlamay, küşlerı az soğıska,
Neşe kabat söz bızıp, bardı olar solıkka.
Solık şartın tağı da bu mırzalar bızdılar,
Moskova Hanı Kazan’ı almak istiyor kendine,
Kazanlılar fitne açıyor, bakmıyorlar sözüme.
Meskuv Hanı örgütledi yaşlıyı, genci yiğiti
verin bana, diye, tutarım cebir etmeden.
Mirzalar söz anlamıyor, güçleri az savaşmaya,
Nice defa söz bozup, vardı onlar ateşkese.
Ateşkes şartını tekrar bu mirzalar bozdular,
Nogay, Kırım, Kazanlılar türlı yerge tozdılar.
Han ornına han bolıp turalmadım pan bolıp,
Alsızlendım mırzalarga, yüreğım bavırım kan bolıp.
Bacaralmay ıstı, tınglatalmay kısıdı,
Ar kaysısı bılgen bolıp yürıttıler bu ıstı.
Han kabırı üstıne kurdırdım tas minare,
Oylandım: Özüm ölsem de atım köp yılda kalar.
Minaredı kurganım köngıllendırer elımdı
Nogay, Kırım, Kazanlılar çeşitli yerlere kaçtılar.
Han yatağına han olup duramadım pan olup,
İçerledim mirzalara, yüreğim ciğerim kan olup.
Beceremeden işi, dinlemeden kişiyi,
Her birisi de bilmiş gibi yürüttüler bu işi.
Han kabri üstüne kurdurdum tas minare,
Düşündüm: Kendim ölsem de adım çok yılda kalır.
Minareyi kurmam gönüllendirir elimi
Kazandakı kınezler özı tınış bolarga,
Ar kaysısı kol salganlar menı yesırge alarga.
Emre boldı ketpeğe, küymelerge yetpeğe
Közlerımnen nur kettı, bılmeymen ne etpeğe.
Menı tutıp, ekı adem oltırttılar arbaga
Takat, vaktı kaldırıp, küyeme yanına barmağa
Kazandaki kınezler kendileri güvende olmaya,
Her birisi el kaldırmışlar beni esir almaya.
Emir geldi gitmeye, kafeslere yetmeye
Gözlerimden nur gitti, bilmiyorum ne yapmaya.
Beni tutup, iki adam oturttular arabaya
Takat, vakti kaldırıp, kafas yanına varmaya.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Köngılım munglı, Yüzım sarı, yesır vakıtım
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Gönlüm dolu, yüzüm sarı, esir vaktim.
Közım saldım halkka, köbı yılap uzata,
Kaysıları “Meskuv hanı rahimlı” dep yuvanta
Şaar tamam gürldey, yılay-sıktay davısı,
Mağa tüsken kaygılar mırzalardıng tavısı
Oylap aldım, Kıyamet bolganma ale buğın dep,
Göz gezdirdim halka, çoğu ağlayarak uğurluyor,
Bazıları “Moskova Hanı merhametlidir” diye avutuyor
Şehir tamamen gurulduyor, ağlama-hıçkırma sesi,
Bana düşen üzüntü mirzaların davası
Düşündüm, kıyamet mi olmuş hele bugün diye,
Tağı oylandım: yılayşılar mendey kımık tuvıl dep.
Barıp yetkende deryağa, kırıttıler küymeğe.
Azız tıllerım baylandı, bılmeymen ne söz demeğe.
Kaysı aytadı:alveda, kaysı aytadı alfirak
Halk haldı yığılıp, küşsız bolıp firak ta
Küşlı ademler yuvıkta, Kalganları yırakta
Volga ga şıkkanda, karadım men kalaga,
Kaldı yılap kazanım, usap öksız balaga.
Dedım: Mıskın Kazanım, tüstü tacıng basınnan,
Kaldıng buğın davletsız, yasma ağar yasıngnan
Kayda kaldı şatlığın, kayda senıng baylığın?
Körer közğe belğılı, azır kul, yarlılığın.
Bosap kaldı sarayıng, nurım kettı yüzımnen.
Daha düşündüm: ağlayışlar benim gibi gizli değil diye.
Varıp ulaştığında denize, soktular kafese.
Aziz dillerim bağlandı, bilmiyorum ne söz demeye.
Bazısı diyor: elveda, birisi diyor güle güle
Halk kaldı yığılıp, güçsüz olup ayrılık ta
Güçlü insanlar yakında, gerisi uzakta
Volga’ya çıkınca, baktım, ben kaleye
Kaldı ağlayarak Kazan’ım, benzeyerek öksüz bebeğe.
Dedim: Miskin Kazan’ım, düştü tacın başından,
Kaldın bugün devletsiz, genç mi genç yaşın ile
Nerde kaldı şaatlığın, nerde senin hükümranlığın?
Görür göze belirgin, hazır millet, dostluğun.
Boşalıp kaldı sarayın, nurum gitti yüzümden.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Han sarayda tuvgan edık, buğın kaldık yesır, yetım
Süyümbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim,
Han sarayda doğmuş idik, bugün kaldık esir, yetim
Minarem körındı köp yerleğe yetkenşe,
Tağıda bır yıladım, ellerım pıtkenşe,
Dedım: Ya rabbıy, minarem , bılmeysıng, kayda baram!
Minarem göründü çok yerlere yettikçe,
Daha da bir ağladım, ellerim bitesiye,
Dedim: Ya Rabbi, minarem, bilmiyorsun, nereye varayım!
Kaldırdım endı senı, taktırge yoktır şarem.
Han üstıne kuraldıng, tastandır senıng astıng
Ömırlerge kalarmız; Senı men menım atım
Solay söylep barganda, minarem de yoğaldı,
Yoğalıvga sebep sol, küyme bek köp yol aldı
Bıraktım artık seni, takdire yoktur çarem.
Han üstüne kuruldun, tastandır senin altın
Ömürlere kalırız senin ile benim adım
Böyle söyleyip vardıkça, minarem de kayboldu,
Kaybolmasının nedeni kafes çok yol aldı.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Köngılım munglı, közım yaslı, özım yesır, ulım yetım.
Suyumbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gönlüm yüce, gözüm yaşlı, kendim esir, oğlum yetim.
Küyme kettı yoğalıp, karşığaday kustı alıp,
Mendey karıp şarasızdıng akılın, küşın alıp.
Bara turıp bız yettık Zuya değen kalağa,
Keldı andağı bayar, mırza bızdı körıp kalmağa
Barıp yetkende zuyağa, anda bız üş kün turduk,
Şıkpadık bız bır yerge, küyme ışınde oltırdık.
Annan kettık Meskuv ge, körıp safar mecnetın
Yesır bolıp baramız, körmey dünya zıynetın
Köp zamanlar barğanda, Meskuv ge barıp yettık.
Bu baktısız baslarga ne bolar dep bız küttık.
“Kızlar maydanı” değen bır orınga elttıler.
Bıraz karap turğannan bızdı yurtka kırıttıler.
Kırgen yurtka karavıl koydılar bır on kısı,
Şığarmaydılar, yürıtpeydıler, kırıtpeydıler bır kısı.
Kün de oza, tün de oza, kayğıdan denım sızlay.
Ekı boyar kelgen bır kün, bırısı “Ayda” dep kol soza.
Yesır bolğan ne şara? Kozğaldım men kayğıra,
Balam mınan ekevımızdı kayda olar alıp bara?
Barıp kırdık ken yurtka, ışınde onıng hansaray
Köp kısıler yıyılğan, barısıde bızge karay
Padışah ta munda özı, mağa aytadı bır sözdı:
“Balang munda asırarlar, erge berermen sızdı”
Dep sonda balamdı kolımnan aldılar,
Yesırlıkten yangan edım, tağı otka saldılar.
Esıttım men balamdı poplar alğanlar dep,
Akılı da yok sabıydı dınnen şığarganlar dep.
Kafes gitti kaybolup, alıcı gibi kuşu alıp, Benim gibi garip çaresizin aklını, gücünü alıp.
Vara vara biz ulaştık Zuya denen şehre,
Geldi oradaki ahali, mirza bizi görüp kalmaya
Varıp yetince Zuya’ya, orda biz üç gün durduk,
Çıkmadık biz bir yere, kafes içinde oldurduk.
Oradan gittik Moskova’ya, görüp sefer zorluğunu
Esir olup varıyoruz, görmeden dünya ziynetini
Çok zamanlar geçince, Moskova’ya varıp ulaştık.
Bu bahtsız başlara ne olur diye biz düşündük.
“Kızlar meydanı” denen bir yere götürdüler.
Biraz bakıp durduktan sonra bizi binaya soktular.
Girdiğimiz binaya nöbetçi koydular bir on kişi,
Çıkarmıyorlar, yürütmüyorlar, sokmuyorlar bir kişi.
Gün de geçiyor, gece de geçiyor, üzüntüden beynim sızlıyor.
İki adam gelmiş bir gün, birisi “sur” diye el kaldırıyor.
Esir olan biçare? Dikildim ben haykırarak,
Yavrum ile ikimizi nereye onlar alıp gidiyor?
Varıp girdik geniş binaya, içinde onun hansaray
Çok insan toplanmış, hepsi de bize bakıyor
Padişah ta burada kendisi, bana diyor bu sözü:
“Oğlunu burada büyütürler, kocaya veririm sizi”
Diye orda yavrumu elimden aldılar,
Esirlikten yanmış idim, daha da ateşe koydular.
Duydum ben yavrumu poplar almışlar diye,
Akılı da yok sabiyi dinden çıkarmışlar diye.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas devletım,
Közım munglı, közım yaslı, kaldım yalgız, yesır, yetım.
Süyümbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gözüm mühürlü, gözüm yaşlı, kaldım yalnız, esir, yetim
Men ketkende kündesım “kettı endı Süyımbike” dep
Özıne er kayğırıp, bolayak bolgan hanbike.
Halk mınan kengesıp, Astrahandan han algan,
Özım kenem kenız eken, atı yadığer bolgan,
Kündesım hanga bargan, Kazandı tutaman dep,
Dünıya aytkan:”Asıkpa ale, senı dey otka atarman”, dep.
Sol yılda ol menı de padışah berdı bır hanga,
Kasımdağı Şeyhalığe, Kazanga düşpan yaka.
Menı alıp soğıska emre boldı barmağa,
Meskuvlermen bırğe kazandı özıne almağa.
Ben gidince kumam “gitti artık Süyümbike” diye
Kendine koca alıp, olmak istemiş hankadın.
Halk ile anlaşıp, Astrahan’dan han almış,
Kendim Kne gez imiş, adi Yadigar imiş,
Kumam hana varmış, Kazanı tutarım diye,
Dünya demiş:”Acele etme hele, seni de ateşe atarım” diye.
O yıl o beni de padişah verdi bir hana,
Kasımdaki Şeyhali’ye, Kazana düşman tarafa.
Beni alıp savaş emir olundu varmaya,
Moskoflarla birlikte Kazan’ı kendine almaya.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Kazanım yok, köngılım munglı, mutalmay eş hasretım.
Süyümbike adım, Nogay aslim, Nerde benim genç devletim
Kazan’ım yok, gönlüm dolu, unutamadan hiç hasretin
Şeyhalıler barğanlar, Kazandı özıne alganlar,
Menı satkan mırzalardıng basın yerge salganlar,
Yadığer mınen kündesım tağıda kolğa tüsken,
Menı yandırgan otka özıde yahşı pısken.
Karıp balam Ötemıs te altı yasına yettı,
Yalğan dünyadan öttı, onnan bır kayğım bıttı.
Dünyağa kelğen adem kayğı körmey turmaydı.
Düniyada şat yürğennıng de topraktır akır orını.
Şeyh Aliler varmışlar, Kazan’ı kendilerine almışlar,
Beni satan mirzaların başını yere koymuşlar,
Yadigar ile kumam daha da ele düşmüş,
Beni yakan ateşe kendiside iyi pişmiş.
Garip yavrum Ötemıs de altı yaşına ulaştı,
Utanç dünyasından gitti, ondan bir üzüntüm bitti.
Dünyaya gelen insan kaygı görmeden durmuyor.
Dünya da şaat gezenin de topraktır son yatağı.
Süyımbike atım, Nogay zatım, kayda menım yas davletım,
Kördım mecdet, şektım azap mutılamaydı eş hasretım.
Süyümbike adım, Nogay aslım, nerde benim genç devletim
Gördüm zorluk, çektim azap unutulmuyor hiç hasretim.

KAYNAK: www.nogayturkleri.org