TÜRK OCAKLARI

GENEL MERKEZİ

BU BİR OYUN MU?
Dr. Süleyman ERYİĞİT

Tezkere Meclis’te kabul edildi. Malum olunduğu üzere, bu Tezkere ile “bir yıl süreyle sınırlı olmak üzere gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi (yani Kuzey Irak’ta) sıcak takip yapabilmesini” mümkün kılacak olan yetki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden Hükümete devredilmiş oldu.

Bir bakış açısına göre Hükümetin eline bu Tezkere ile bir bomba verildi. Eğer hükümet, bir gereklilik olması halinde bu yetkisini çeşitli mülahazalarla kullanmaz ise, bu bomba elinde patlar ve böylece hükümet siyaseten biter. Bu değerlendirmeyi yapanlar, böyle bir durumun varlığı halinde hükümetin siyaseten çökertilmesinden daha önemli bir sonuç olacak olan, Türk Devleti’nin itibarının ve caydırıcılığının çok büyük yaralar alabileceğini hiç dikkate almıyorlar. Bir başka şekilde bunlar için Türk Devleti’nin itibarının, caydırıcılığının hiç önemi yok. Bunların derdi, varsa yoksa iç siyasetteki avantajlı pozisyonlarını sürdürmek. Bu hükümet eliyle Türkiye’yi istedikleri şekilde dönüştürme sürecinin akamete uğramaması.

Bir başka bakış açısına göre ise Başbakan, hakikaten artık “şahin” bir noktaya geldi ve bunun gereğini yapmaya çalışıyor. Bu işi de gayet uyumlu bir şekilde, askerle birlikte yürütüyor. Nitekim böyle düşünenler, 1998 yılında Suriye’ye verdiğimiz ultimatom sonucu, Bölücübaşı’nın bu ülkeden çıkartılması ve arkasından gelen süreci hatırlatarak, bu adımların bu defa da benzeri bir süreci tetikleyebileceğini, ve böylece PKK’nın tükenme sürecine gireceğini yorumluyorlar. Lakin bu değerlendirmede bulunanların, şimdi İmralı’da hükümlü bulunan Bölücübaşı’nın aslanlar gibi oradan örgütü yönettiğini, bırakınız tasfiye olmayı, örgütü ve siyaset üzerinde etkisinin, Bekaa’dan ya da Kandil’den daha az olmadığını görmezden geliyorlar. Şu iddia edilebilir; “efendim DTP kendisini Öcalan’dan kurtarmak istiyor ama sosyolojik ve siyasi dinamikler izin vermediği için bunu başaramıyor.”

DTP’nin bütünü için söyleyemesek dahi DTP içinde böyle düşünenlerin bulunabileceğini ihmal ediyor değiliz. Tüm legal ya da illegal oluşumlarda bu tür ayrışmalar her zaman olmuştur. Bu eşyanın tabiatına uygun bir durumdur. Ama bu ayrışmalar hiçbir zaman, nihai hedef bakımından bir farklılaşmaya tekabül etmezler. Belki yöntem, taktik ve strateji farklarına tekabül ederler. Bu nedenle DTP’nin PKK baskısından özgürleşmek istediği yorumları gerçeği aksettirmiyor. Tersine ikili bir strateji yürütülüyor: Bir yandan terörle sosyal bıkkınlık ve “yeter artık” psikolojisinin topluma hakim kılınması amaçlanıyor, öbür yandan da tam bu “yeter artık, çözün de nasıl çözerseniz çözün” noktasına getirilen toplumun zihni, “siyasal çözümlere” yatkın hale getirilerek, hedefe ulaşmak amaçlanıyor.

Şimdi Tezkere münasebetiyle geldiğimiz şu noktada bir endişe içimizi kemiriyor. Acaba şimdi ABD tarafından Kuzey Irak’ta üretilen, yaşatılan ve devlete doğru götürülen yapının, tüm Kürtlerin mümessili kılınmak ve buradan Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesi için Türkiye’nin yeni bir yapıya doğru dönüştürülmesini mümkün kılacak bir sürecin taşları mı döşeniyor?

Acaba bunun için mi Irak’ın Kürt kökenli Dışişleri Bakanı PKK’ya “Irak’ı terk edin!” dedi?

Yine Irak başbakan yardımcısı, büyüklerimizle yaptığı görüşmelerin ardından Türkiye’den ayrılırken “endişe edecek bir durum yok, ben alacağımı aldım” dedi?

Amerika’nın sözde Ermeni soykırım kararı ile ilgili olarak tavır değişikliğini, yine bu gelişmelerle alakalı olarak mı okumak gerekiyor?

Tüm bu sorulara bir soru daha ilave ederek yazımızı bitirelim ve beklemeye koyulalım:

Önümüzdeki günlerde ABD ve Irak, bir kısım PKK liderlerini (tıpkı 1998 yılında Öcalan’ın ABD tarafından derdest edilip teslim edildiği gibi) bize teslim ettiklerinde, veya kendi hapishanelerinde misafir ettiklerinde, Tezkere amacına ulaşmış ve sınır ötesi operasyona gerek kalmamış mı olacak?

Dolayısıyla eğer o esnada bir operasyon yürütülüyorsa, yürütülmekte olan operasyona gerek kalmadığı sonucu elde edilerek hem Türkiye Cumhuriyeti’nin kararlılığının karşılığı alınmış olacak, hem de Kuzey Irak’taki yapının en önemli rakibi saf dışı edilerek önü mü açılacak?

Kısaca 1998’de olduğu gibi yeni bir oyunla mı karşı karşıyayız.

Ne yazık ki şimdiye kadar yaşadıklarımız bizi bunları düşünmeye, bu soruları sormaya sevk ediyor.