Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Renate Sommer, “Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz siyasal İslam. Başörtüsü bir siyasi simge” demiş NTV’nin verdiği habere göre. Sommer ayrıca, Anayasa tartışmalarına da katılarak;
“eğer yeni bir düzenleme ile genç kızların başörtüsü ile üniversitelere gitmesinin önü açılırsa başörtüsü takmayanların sosyal baskı ile karşılaşacağından endişeliyiz” diye buyurmuş. Sommer bir kaygısını da ifade etmekten kendisini alamamış ve “AK Parti’nin yeniden hükümet kurmasını ve ‘İslamcı’ olarak nitelendirdiği Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini kaygı ile izlediklerini” ifade etmiş.
Şimdi işler iyice karışmış görünüyor. Her ne kadar adam AB’nin kendisi değil, ama görevi itibariyle söylediklerinin ve görüşlerinin bir önemi, bir değeri olmalı.
Peki, biz içerdekiler şimdi ne yapacağız?
Sommer’e göre “İslamcı” AKP Türkiye’yi adım adım “şeriat devletine” götürüyor. Bu görüş içerdeki laik kesimlerce de savunuluyor. Ama AB’nin başta bölücülükle ilgili olanları olmak üzere Türkiye’ye dair talepleri, bu laik kesimlerce şiddetle reddediliyor ve AB üyeliğinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldıracak bir sonucu üreteceği kabul ediliyordu. Bu değerlendirmelerinde de haklıydılar ve halen de haklılar. Ancak son beş yıla kadar Türk Siyasi Geleneğinin “Avrupacı” partilerinin göstermediği istek, heyecan ve azimle “İslamcı” AKP, AB üyeliği için çok ciddi çabalar sarf etti ve mesafeler aldı. Bu çabalarında da kendi açılarından hesapları nedeniyle hep samimi oldular. Çünkü AB marifetiyle içeride yapacakları reformla, “dini özgürlükleri” elde edeceklerdi. Bunun için her türlü tavizi vermenin bir sakıncası yoktu.
Şimdi AB’nin resmi ve önemli ağızlarından birisi çıkmış AKP’nin tam da “laik ulusalcılarımız”ın dediği şekilde Türkiye’yi bir din devletine dönüştürmek istediğini iddia ediyor; başörtüsünün siyasal simge, Türkiye’deki durumun da Siyasal İslam olduğunu söylüyor.
Ayrıca hatırlamak gerekir ki her ne kadar, AB ile ilintisi olmasa da, Avrupalıların zihniyetinin yansıması kabul edilebilecek olan Avrupa İnsan Hakları mahkemesi de Başörtüsü ile ilgili vermiş olduğu kararında, benzer yorumlarda bulunmuş; başörtüsü yasağı hususunda davacıyı haksız bulmuştu. Bu karar üzerine önceki Cumhurbaşkanımız, artık bu konunun kapandığını, uluslar arası hukuk bakımından da yasağın tescil edildiğini ve herkesin başını açması gerektiğini buyurmuştu.
Şimdi bu gelişmeleri alt alta topladığımızda “laik ulusalcılarımızın” bundan böyle AB’ci olması gerekiyor. Çünkü onlara göre ülkemizin karşı karşıya bulunduğu öncelikli ve önemli tehlike, başörtüsünde ifadesini bulan “irtica” olmaktadır. Dolayısıyla AB kendisini, başörtüsünün ve irticaın önündeki engel olarak gördüğüne göre bundan böyle “laik ulusalcılarımız”ın AB ile ittifak etmesi, “İslamcı” AKP’nin ise derhal AB sevdasından vazgeçmesi gerekiyor.
Biz dindar milliyetçilerin ise inandığı değerlere bir kere daha iman etmeleri, olup bitenleri dikkatle ve sükûnetle takip edip, ciddi entelektüel çalışmalarda bulunmaları gerekiyor.
Çünkü tarihin ve toplumun hakiki damarını onlar temsil ediyorlar.