Geçtiğimiz hafta, ABD’deki Yahudi teşkilatlarının birliği olan ADL’nin, sözde “Ermeni Soykırımını Tanımamaya”dair geleneksel pozisyonunu terk ettiğine ve bu konuya ilişkin ABD meclislerinde bulunan tasarılara destek vereceğini açıklamasına bağlı olsa gerek, Zaman gazetesi mülakat ve yorum atağına geçerek Türkiye’ye “müthiş bir hizmette bulundu(!)” Gazete peş peşe şu hamleleri yaptı:
26 ve 27 Ağustos tarihlerinde, Musevi asıllı Türk İşadamı ve aynı zamanda 500. Yıl Vakfı başkanı da olan Jak Kamhi ile Nuriye Akman tarafından iki gün yayımlanan bir mülakat yapıldı.
Yine 1 ve 2 Eylül tarihlerinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile Abdulhamit bilici tarafından yapılan mülakat, Gazete’de iki gün sayfa işgal etti.
Ayrıca bunların üzerine lezzeti daha da kavi yapan bir sos olarak, 2 Eylül tarihinde ABD’nin Michigan üniversitesinde sosyolog olarak ders verdiği anlaşılan Mücahid Bilici tarafından, “Antisemitizm: Yahudi düşmanlığı neden İslami Değildir” başlıklı yorum yazısı yayımlandı.
“Ne var bunlarda?” denilebilir. “Ne güzel işte! Adamlar ilişkilerin kötüleştiği, Türkiye’nin sıkıştırılmak istendiği bir konuda gazeteciliği dahi bırakmışlar, Türkiye için diplomatik atağa geçmişler; lobi faaliyeti yapıyorlar. Hem bu konuda, basın organlarının katkıları (olumlu veya olumsuz) hiç de küçümsenemez.”
Bunlar doğru önermeler. Hakikaten bu tür girişimlerin yararları inkar edilemez. Ancak bunlar işin bir yönünü açıklar sadece. İşin bir de diğer yüzü var ve bu yüzünde muhatabınız size, okuyucularınıza propaganda yapar, zihinleri tağşiş eder, çirkinlik, haksızlık ve zulümlerini meşrulaştırıcı argümanlarını, kolayca ve ustalıklı bir şekilde söyleme imkanı elde eder. Hele bu kişi seksen yaşını geçmiş bir kurt politikacı ve devlet adamı ise, bu sonuç kaçınılmazdır. Şimon Peres ile yapılmış olan mülakat kesinlikle bu cümleden bir mülakat olarak göründü.
Yapılan mülakatta yer alan bazı beyanları doğru anlamak istiyorsak, niyet okumak mecburiyetimiz bulunuyor. Çünkü her zaman “lisan-ı beyan ayniyle insan” değil.
Peres, Irak’la ilgilenmediklerini söylüyor.
Peres, Kürt devleti kurulmasını istemediklerini, böyle bir stratejileri olmadığını söylüyor.
Yine Peres Filistinlileri değil Hamas’ı cezalandırdıklarını söylüyor
Bazı sorular ise asla bazı kişilere sorulmamalıdır. Örneğin, Cumhurbaşkanımızın eşinin başörtülü olup olmamasının Şimon Peres’e sorulması hangi amaca hizmet eder?
Başörtü meselesi asla ve kat’a Şimon peres’e sorulacak bir soru olamaz. Ama mülakatı yapan gazeteci bu saçmalığı da yapıyor ve aşağıdaki sorulara altındaki cevapları alıyor:
“Bazıları eşinin(Cumhurbaşkanımızı kastediyor) başörtüsü takıyor olmasını sakıncalı görüyor. Sizce kıyafetin sorun yapılması doğru mu?
, onun için önerilen bazı başörtüsü modelleri vardı.
Bunun sorun olarak görülmemesi gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Ben moda danışmanı değilim. Bence bu konuyu moda uzmanları konuşmalı.”
Ne oldu şimdi. Ne elde edildi?
Bu mülakatlar yeterli görülmemiş olmalı ki Gazete bu defa, yukarıda söylendiği gibi bir de ABD’de mukim bir Türk’ten yorum yazısı yayınlayarak, “Yahudi düşmanlığının İslami olmadığını” telkin ve tembih ediyor.
İlk bakışta bu da doğru. Gerçekten İslami gelenekte Yahudi düşmanlığı yoktur. Ancak Kur’anı Kerim’in Müslümanları hakkında en çok uyardığı kavim ve zihniyet de hiç tartışmasız Yahudiler ve Yahudiliktir. Yorum yazısını okuduğunuzda, bu uyarıların olabildiği kadar tahfif edilmek istendiğini görüyorsunuz ve şaşırıyorsunuz.
Fakat tüm bunlara rağmen ADL pozisyonunu değiştirmiyor, değiştirmeyecek gibi görünüyor.
Kaldı ki bundan sonra değiştirse ne olur ki? Öteden beri oynanan bir oyun, bir defa daha İsrail’in istediği şekilde tekrarlanmış olur.
İsrail bu mülakat ve yorum yazılarıyla (diyalog ve kardeşlik politikalarının sunduğu fırsatlarla), Kürt devleti, Irak’ın parçalanması, İran’ın dışlanması (ve tecridi), Hamasın İstiskali (Gazze’de ki milyona yakın Filistinlinin açlığa ve hastalığa mahkum edilmesi) gibi konularda yapıp ettiklerini, birinci ağızdan, olabildiği kadar sevimlileştirilmiş bir üslup ve diplomatik dille, önce Zaman okuyucuları olmak üzere tüm Müslümanlara söyleme, meşrulaştırma ve aslını bir kere daha gizleme imkanını elde ediyor.
Biliyoruz! Vefat ettiğinde bir borcuna mukabil Hz. Peygamber’in zırhı bir Yahudi’de rehindeydi. Lakin, o gün ne Irak meselesi, ne Filistin meselesi, ne Gazze tecridi vb. yoktu.
Bununla birlikte Hz. Peygamber, diyalog değil tebliğ yapıyordu.