Baht Utansın!..
Çin’in 30 milyondan fazla Uygur ağırlıklı Türk ve Müslümanın yaşadığı Doğu Türkistan’ın etnik, kültürel ve dini kimliğini yok ederek bölgeyi Çinlileştirmek isteyen insanlık ve ahlak dışı asimilasyon politikası acımasız bir zulüm makinası halinde işlemeye devam ediyor. Devasa bir hapishaneye dönüştürdükleri bölgeden kaçıp bu zulümden kurtulmak isteyen Doğu Türkistanlılar, önce başta Malezya olmak üzere Çin’e komşu ülkelere geçerek, oradan Türkiye’ye sığınmaya çalışıyorlar.
Çin’den hangi şartlarda kaçtıkları ortada iken, soydaşımız, akrabamız olan bu biçare insanlardan resmî belge aramaya kalkışmak abesle iştigaldir. Beş milyona yakın Suriyeliyi ensar-muhacir muhabbetiyle bağrımıza basmayı insani ve dini bir görev sayarken toplam sayısı yüz bin bile olmayan Doğu Türkistanlıya farklı muamele yapılırsa milli vicdan bu tarz bir ayrımcılığı asla kabullenmez.
Birkaç gündür sosyal medyada bir haber dolaşıyordu: Türkistanlı bir anne ve iki çocuğu Tacikistan üzerinden resmî işlemleri yapıp izin almadan Türkiye’ye geldikleri için Tacikistan’a geri gönderilmek üzere işlem başlatılmıştı. Milli hassasiyet sahibi insanlar ve dernekler yetkili makamlara ulaşarak bunun yapılmasının anne ve çocuklarının Çin’e teslimi anlamına geleceğini anlatıp uyarmaya çalıştılar. Ancak girişimlerine destek olacak siyasi güce, medya imkanına, sözlerine kulak verecek etkili çevrelere sahip olmadıklarından başarılı olamadılar.
Çoğunluğu resmî belgeleri olmadan ülkemize giren milyonlarca Suriyeli “geçici ikamet belgesi” adıyla statü sahibi kılınıp süresiz oturma izni alırken, Zinnetgül ve iki yavrusu kapı dışarı edildi.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, benzer durumda Türkiye’de bulunan Uygurlar için de sınır dışı işlemi yapılacağına ilişkin haberlerin doğru olmadığını açıkladı. Ama bu şimdiye kadar çelişkili uygulamalarıyla tepki toplayan kurumun daha basiretli davranacağı, bu tarz yanlışlar yapmayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü bölge jeopolitiğini, uluslararası rekabeti, dengeleri, kendi gücümüzü ve imkanlarımızı doğru hesaplayan kararlı, istikrarlı bir devlet politikanız olmadığı zaman, uygulamalar bunları yapan kişilerin zihniyetine, tercihlerine göre değişebiliyor.
Çin sadece içerideki Doğu Türkistanlılara zulüm yapmakla kalmıyor, nasılsa kendini dışarıya atabilenleri, özellikle Türkiye’ye gelenleri de takip edip ezmeye, uygulamalarıyla ilgili geniş bir dezenformasyon politikası yürüterek yaptıklarını meşru göstermeye çalışıyor. Büyük ekonomik, siyasal ve askeri gücü nedeniyle her yere uzanıp etkili olabiliyor. Mesela geçen ay Milliyet gazetesinin bir muhabirini kendi belirlediği bir görüşme programına bağlı kalıp bu açıdan haber yapması kaydıyla Urumçi’ye götürdü. Çin devletinin kontrolü altındaki davetin amacının ne olduğu ortada iken, davete icabet edilmesi, gazetecilik etiği ve ilkeleriyle çelişir olsa da basın camiasında bunu düşünen artık ne yazık ki pek olmuyor.
Türkiye’nin en önemli 22 batılı ülkenin Çin’in asimilasyon politikalarını eleştiren mektubunda imzasının bulunmaması Çin hesabına önemli bir başarıdır.
Bugün Türkiye beş milyona yakın Suriyelinin yanı sıra, Irak, Afganistan, Bangladeş, Pakistan ile birçok Afrika ülkesinden gelen altı milyona yakın sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Yüzde sekseninin Suriyeli olduğu bu büyük yükü daha uzun süre taşımamız mümkün değildir. Konuyu serin kanlılıkla tartışıp soruna çözüm aramak yerine, “ensar-muhacir” hamasetiyle üzeri örtülmek, endişelerini belirtenler ırkçı, ayrımcı, banal milliyetçi, şovenist gibi sıfatlarla karalanıp susturulmak isteniyor. Suriyeliler, İslamcı çevrelerde, gazetelerde ve kuruluşlarda “ümmet” diye nitelendirilip sahiplenilirken, desteklemek zorunda olduğumuz özel bir zümre telakki edilirken, Müslüman olan Uygurların gereksiz bir yük sayılıp uzak tutulmaya, hatta kovulmaya kalkışılması İslamcı kesimlerdeki kafa karışıklığının, zihni ve ahlaki tutarsızlığın, kozmopolitanlığın göstergesidir.
Zinnetgül Tursun halen Çin cezaevinde çile çekiyor. İki küçük çocuğu devlet yurduna konulup milli ve dini kimliklerini unutacaklar. Bu utanç verici uygulamayı yapan yetkililer ise bu kepazeliğin hesabının sorulamayışının rahatlığı içerisinde “ümmet” diye nitelendirdikleri beş milyona yakın kayıtlı- kayıtsız “Suriyeli muhacir” e hizmete devam edecekler.
Çaresizliğimizi görüp kahırlanıyoruz, ama o kadar; feryadımız boğazımızda tıkalı kalıyor. Baht utansın!