İbrahim Metin Dar-ı Bekaya Göç Eyledi
Türk milleti, yüreği vatan ve millet aşkıyla çarpan, ömrü boyunca Türklüğün yücelmesi, Türk dünyasının birliği ve bütünlüğü, bütün Türklerin bir ordu olması ülküsü için çırpınan, bu uğurda pek çok fedakârlığa sessizce katlanan değerli bir evladını daha kaybetti; İbrahim Metin, bu sabah Hakk’a yürüdü.
O, benim 62 yıllık dostumdu; kardeşimdi. 1958 yılı sonlarında tanışmıştık. Ortaokul öğrenciliğim sırasında tanıştığım Orkun dergisi ile başta Atsız Beğ’in Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor romanları olmak üzere okuduklarımdan etkilenerek Türk milliyetçiliği fikrini benimsemiştim. Okulda ve mahallemdeki arkadaşlarımı bu yönde etkilemeye çalışsam da fakülteye başlayıncaya kadar fikirlerimi paylaşacak birilerini bulamamıştım.
Bu konularda en fazla konuştuklarımdan biri lise ve fakültede yakın arkadaşım olan Şerafettin (Şeref) Yılmaz’dı. Meğer aynı telkinleri yapan başka biri daha varmış. Yenimahalle’de komşu oldukları İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi öğrencisi İbrahim Metin de benzer şeyler söyleyip yönlendirmeye çalışırmış. Şeref bir gün dayanamamış, ona “Yahu, nedir sizden çektiğim! Fakültede Nuri, mahallede sen aynı şeyleri anlatıp duruyorsunuz!” deyince İbrahim bizi tanıştırmasını istemiş.
Bir akşam vakti, İbrahim yanında Dil-Tarih Coğrafya Fakültesinden Mustafa Kafalı, kendi okulundan Sadi Somuncuoğlu ve Halil Özyıldız olduğu hâlde geldiler; tanıştık. Fakülte bahçesinde gece geç vakte kadar oturup sohbet ettik. Her konuda aynı fikir ve düşünceleri paylaştığımızı gördük. Türk Ocağı Genel Merkezinde Gençlik Kolu kuruyorlarmış, beni de davet ettiler. Böylece hayatımız boyunca devam edecek olan birliktelik kurulmuş oldu.
O dönemde Türk Ocağında Genel Başkan Prof. Dr. Osman Turan’ın yönetiminde tarihî bir hamle başlatılmıştı. Merkez Bina, Ankara’daki bütün milliyetçilerin sıkça ziyaret ettikleri, faaliyetlere katıldıkları fikir ve düşünce merkezi hâline gelmişti. Türk Yurdu dergisi, çok usta bir gazeteci olan Ömer Rasih Öztürkmen’in düzenlemesiyle yeni bir şekil ve muhtevayla yayımlanmaya başlanmıştı; neşriyat müdürlüğünü Galip Erdem’in yaptığı Dergi, kamuoyunda büyük ilgi görüyor; çok okunuyordu. Böylece Ocak faaliyetlerine canlılık katıyor, özel bir anlam kazandırıyordu. Bizler de gençler olarak Dergi’nin fakültelerde okunması için seferber olmuştuk. Dergi’nin bir başka faydası da gençlerin Galip Ağabey ile yoğun şekilde görüşüp konuşmalarına, ondan hem fikren hem de üslup ve zihniyet olarak yararlanmalarına vesile olmasıdır.
İbrahim Metin ile beraberliğimiz, sadece Ocak ve Gençlik Kolu ile sınırlı kalmadı; pek çok yönüyle hayatımıza yansıdı. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra DP milletvekili Genel Başkan Prof. Dr. Osman Turan’ın tutuklanıp Yassıada’ya gönderilmesinden ve ortamdan yararlanıp yönetime ve Dergi’ye el koymak isteyen küçük bir grubun yol açtığı karmaşadan dolayı Ocak, bir süre fetret dönemine girdi; çalışmalarımızı Tarihî Bina’nın dışında sürdürmek mecburiyetinde kaldık. İbrahim ve diğer bazı arkadaşlarla Üniversiteliler Kültür Kulübünü kurduk. 1961-63 yıllarında Millî Türk Talebe Birliğinin Ankara İcra Komitesinde ben Başkan, İbrahim Genel Muhasip olarak birlikte çalıştık; gene bu dönemde Ankara Ticaret Postasında kısa süren bir gazetecilik maceramız oldu. Bu ortak meşgalelerimiz dolayısıyla çoğu zaman birlikte oluyorduk.
İbrahim’in babası şofördü, ayrıca tuz imalatı yapılan küçük bir dükkânı vardı. Hilman markalı taksisini, çoğu defa İbrahim kullanırdı; dolayısıyla bizler de bol bol yararlanırdık. Bu arabada yaşadıklarımız, büyükçe bir kitap hacmine sığacak kadar fazla ve çok renklidir. İbrahim’den bunları “Hilmanname” adıyla yazmasını çok istemişimdir ama fırsat bulamadı. Mesela bir gece Nejdet Sançar Beğ’in Kavaklıdere tarafındaki evinde milliyetçi ağabeylerimizin yaptığı toplantıya biz de katılmıştık. Gece yarısına kadar süren toplantıdan çıktığımızda vasıta yoktu; İbrahim, her zamanki gibi pratik bir çözüm buldu. On kişiydik. Beni sol tarafına oturtarak önü dörtledi, arkada oturan dört kişinin dizlerine bir başka arkadaşı yatırdı, bir kişiyi de bagaja yerleştirince kimse sokakta kalmadı. Herkesi salimen evlerine ulaştırdı.
Hemen hemen aynı tarihlerde mezun olup askere gittik. Döndükten sonra İbrahim, bir taraftan evinin geçimini sağlamaya çalışırken diğer taraftan o dönemdeki adıyla CKMP’de siyasete başladı; yönetim kurulunda da yer aldı. 1969 yılında Sadi Somuncuoğlu ile birlikte çıkardıkları Devlet dergisi, uzun yıllar hem MHP’nin hem de Türk Milliyetçiliği fikrinin sözcülüğünü yaptı. Gene bu dönemde Töre-Devlet adıyla kurdukları yayınevinde, bazıları belge niteliğinde çok sayıda kitap basıp dağıttılar.
MHP Yönetim Kurulu’nda 1975'ten itibaren birlikte olduk. Genel seçimlerde değişik bölgelerden seçilme ihtimalinin olmadığını bilmekle beraber sorumluluk bilinciyle aday oldu. Ancak 1977 seçimlerine gidilirken durum farklıydı, partinin oy patlaması yapması bekleniyordu. İbrahim Metin, memleketi Konya’dan adaylık başvurusu yaptı. Yıllardır yaptığı hizmetlerle ve nitelikleriyle seçilmeyi hak ediyordu. Ama maalesef üçüncü sırada yer aldı. Bunu olgunlukla karşıladı, seçim bölgesinde arabasıyla günlerce köy köy dolaşarak ilk iki sıradakilerden çok daha fazla çalıştı. Partinin Konya’da oylarının yükselmesinde, iki milletvekilliğinin kazanılmasında onun büyük payı ve etkisi vardır.
80 öncesinde, partilere hazine yardımı yapılmazdı. MHP dışarıdan, sermaye kesiminden destek almadığından faaliyetler, mensuplarının bağış ve katkısıyla yürütülüyordu. Her seçim, adaylar için masraf demekti. İbrahim Metin, varlıklı bir insan değildi. Bir taraftan Dergi’nin maddi külfeti diğer taraftan seçim harcamaları, maddi durumunu sarsıyordu; ama gerçek bir dava adamı olduğundan bu duruma şikâyet etmeden yıllarca katlandı. Sonuçta Devlet dergisinin yayımına son verdi. Siyasi kimliği ve özellikle Dergi’den dolayı komünist örgütlerin hedefi durumundaydı. Dergi’nin basıldığı Anıttepe semti, dönemin Ankara’daki en kanlı komünist terör örgütü olan DEV-YOL’un faal olduğu bölgelerden biriydi. İbrahim defalarca tehdit edildi. Komünistler tehditlere aldırmadığını görünce Dergi’nin binasına patlayıcı atarak ağır hasar verdiler. Öldürmek maksadıyla sürekli gözetliyorlardı. Bütün MHP yöneticileri gibi namlunun ucundaydı. Emniyet, durumun farkında olmasına rağmen ne onu ne de MHP yöneticilerini korumaya yönelik bir önlem alıyordu. İbrahim, bu ortam karşısında mekânı değiştirmek zorunda kaldı; evini 1979 yılında İstanbul’a nakletti. Kızıl katiller örgütü, onu ellerinden kaçırınca kayınbiraderi, eğitimci Muhsin Kocaay’ı hedef aldılar; 1980 Ağustos’unda küçük çocuğunun yanında şehit ettiler.
İbrahim Metin, ileriki yıllarda siyasetin dışında kaldı. Fakat hayatının sonuna kadar milliyetçi faaliyetlerde ve kuruluşlar içerisinde yer aldı, toplantılara katıldı. Dündar Taşer gibi milliyetçi fikir ve hareket adamlarının yazılarından derlediği kitaplar yayımladı. Her zaman fikrine yararlı olmanın yollarını aradı; ilk gençlik döneminden itibaren yüreğinde taşıdığı duyguları, ülkücü heyecanları her zaman taze ve canlı kaldı. Türklükle ilgili rüyaları, tasavvurları, hedefleri vardı; çizgisini hiç değiştirmeden yaşadı ve takdir olunan vakit ve saat gelince Hakk’a yürüdü. Menzili mübarek, makamı âli ve mekânı inşallah cennet olsun. Ruhu şad olsun.