Gelecekteki Çocuktan Fırat'a Mektup
Gelecekten geçmişe selam olsun…
At üstünde medeniyet tohumları saçan ecdada, diyar diyar gezerek Türkistan’dan Anadolu’ya yol bulup bizi biz yapan Yesili Hoca Ahmet Yesevi'nin alperenlerine, dervişlerine, Yüce Yaratıcı'nın verdiği canı onun yolunda kurban veren şehitlere, Ötüken'de, Buhara'da, Semerkant'ta, Tebriz'de, Türkiye’nin dört bir yanında, Viyana'da, Musul'da, Kerkük'te at koşturan yiğitlere, dünyaya ilim ve edep dağıtan âlimlere, dağılan düzeni tekrar nizama sokan yiğit erlere, onlara verilmiş kutlu Ülkü davasını omuzlarında taşıyan Bozkurt yürekli ağabey ve ablalarıma binlerce selam olsun. Hû hûlara karışan dualar, âminler üzerinize olsun...
Ben gelecekten yazıyorum sizlere. Uzak gibi görünen ama pek âlâ yakın olan gelecekten. Annemin gölgesinde, kitapların aydınlığında, ecdadın emanetlerinde yazıyorum sizlere. Öğretmen bir annenin evladıyım ben. Babam ben doğmadan bu hayattan göçmüş. Annem tek başına, canını dişine takarak büyütmüş beni. Tek bir gün "of" demeden, "yoruldum" demeden…
Ülkücü bir annenin ülkücü adayı bir oğlu olarak yazıyorum bu satırları. Seneler evvelinden anılar getirdi annem bana. Kitaplarla, dergilerle, destanlarla, dualarla, âminlerle ve en önemlisi sevgiyle büyüttü beni annem. Üniversite yıllarında elinden geldiğince mücadele veren annemin tek bir hayali varmış: Fırat'ın hayallerini gerçekleştirmek...
Bir gün karşısına aldı beni ve şu cümleler döküldü dudaklarından:
- Oğlum, hayalim, idealim... Ben milliyetçi bir ailede büyüdüm ama ne oturup birisi bana bir şeyler anlattı ne de kitap önerdi okumam için. Kendi kendimi yetiştirmeye çalıştım. Üniversite yıllarında kutlu amacımı edindim bir şubat günü... Fırat'ın yarım kalan sevdasını ben tamamlayacağım, diye söz verdim kendime. Onun aşkları, sevdaları vardı biliyorum; Allah, vatan, bayrak, öğretmenlik gibi… Biliyor musun Fırat, öğretmen olmak istiyordu ve eğitim dersi için gittiği gün haince, kalleşçe bıçaklandı. Ben onun yarım kalmış sevdasına talip olarak Galip Ağabey’in aklımda mıh gibi tuttuğum o sözüyle adım attım her daim. “Asıl noksanımız, birbirimizi sevmeyi hâlâ öğrenememiş olmamızdır." Birçok kardeşim, kızım, ailem dediğim insan biriktirdim. Sevmeyi, sevilmeyi öğretmeye çalıştım yüreğimin, bileğimin yettiği yere kadar. Düzeni değiştireceğim derdim hep. Kitap okuyan, sorgulayan, eleştirilere açık, bilgili, kültürlü, ahlaklı bir düzendi hayalim. Ne bir fazla ne bir eksik... Tefekkürle çıktım yola ve ben ant içtim, binlerce Fırat yetiştireceğim, diye...
Bugün takvimler 20 Şubat'ı gösteriyor. Fırat’ın şehadet şerbetini içtiği, Kılıçkıran'dan uzanan iman zincirine bir ismin daha yazıldığı, yerin göğün haykırdığı buz gibi bir 20 Şubat... Benim adım Göktürk Fırat. Bugün tam 24'üme basıyorum. Fırat'ın düştüğü yerden bir Fırat daha doğdu 24 yıl önce. Bir ölür, bin diriliriz sözüyle... Karşısına oturttu annem beni, beyazlar düşmüş saçlarını arkasına savurarak, gözlerinin kenarındaki çizgilere aldırış etmeden ömrü boyunca gizlemediği o gülümsemesiyle... Eskimiş bir peçete parçasının içinden kurumuş bir çiçek çıkardı kırışmış elleriyle...
- Al bunu oğul. Fırat’ın nurlu kabrinden seneler evvelden getirdim sana. Tek bir an yanımdan ayırmamıştım. Görevimi sana teslim ediyorum, binlerce Fırat yetiştirme görevini!
Ben Göktürk Fırat… Fırat'ın yarım kalan sevdasını ve annemin kutlu görevini teslim alıyorum tüm benliğimle... Fırat gibi yiğit, mert, ülkücü olacağım bütün inancımla... Geçmişi gelecekle yoğuracak ve yolumu aydınlatan imandan asla vazgeçmeyeceğim. Annemin bana dediği gibi tespih tanelerini çevirirken Cenab-ı Allah'ın ismini zikredeceğim 33 kez. Kitapsız, duasız geçirdiğim tek bir gün bile olmayacak. Kalemimin kuvvetinden güç alıp savaşacağım batıl ile. Vatana, millete, bayrağa, yüce dinime ve geçmişten gelen emanete sahip çıkacağım son nefesime kadar. Emanetin artık benim emanetim oldu Fırat Ağabey. Adını dilimden, ülkünü gönlümden çıkardığım gün bu nefes bana ar olsun.
Ben Göktürk Fırat… Ege koridorlarında “Allah, Kur'an, Bayrak, Vatan” diye haykıran Fırat'ın senelerce sevdasını taşımış bir annenin evladıyım. O kurumuş çiçek cüzdanımdan, Kur'an-ı Kerim elimden, kitaplar yanımdan ve annemin mirası sevgi yüreğimden asla eksik olmayacak.
Fırat Ağabey, rahat uyu! Gelecekten geçmişe bu mektupla Türk töresinin, maneviyatının, benliğinin ve ruhunun bitmediğini müjdeliyorum sana. Adriyatik’ten Çin Seddi'ne hâlâ Türküleri söyleniyor Turan'ın. Bitmedi bu dava, bitmeyecek. Binlerce hayat yoluna serilmiş bu dava bizlere emanet...