Dağ 2: İsimsiz Kahramanların Hikâyesi

Memleketimin ocaklarına ateşler düştüğü bu zor günlerde, aldığımız her şehit haberi yüreğimizi dağlıyor. Çaresizce beklemek, sessizce acı çekmek artık dayanılmaz hâle geldi her birimiz için. Avazımız çıktığı kadar bağırmak yüreğimizdeki yangını söndürür zannediyoruz ama nafile. Canlarını hiçe sayıp Türk milleti için her türlü fedakârlığı göze almış bu kahramanların isimlerini dahi bilmiyoruz, onları tanımıyoruz. Dağ 2, işte bu isimsiz kahramanların hikâyesi.

 

Filmi iki kez izlemeye gittim. Dağ 2, her şeyden önce, verdiği duyguyla, mesajlarıyla, görselliğiyle izlediğim en etkileyici filmlerden biriydi. Saçma sapan entrikalar veya içi boş “aşklar” olmadan bir Türk filminin de gişede ve Türk milletinin gönlünde zirveyi temsil ettiğini gurur duyarak gördük. Filmin her saniyesinde, tarih boyu Türk milleti için kanlarını Türk bayrağına ve vatan toprağına katmaktan çekinmeyen kahraman askerlerimizi ve şehitlerimizi hatırladık, andık. Sırf bu sebeple bile Dağ 2 ekibine, Türk milleti olarak teşekkürü borç biliriz.

 

Film, gazeteci Ceyda Balaban’ı IŞİD’den kurtarmak amacıyla operasyona giden yedi Bordo Bereli’yi anlatıyor. IŞİD’in bölgedeki Araplar ve Kürtler üzerinde yaptığı zulüm ve işkenceleri de gözler önüne seren filmde, en çok etkilendiğim sahne, Türk kızı Nabat’ın kurtarıldığı sahneydi. Veysel Komutan, Nabat’ın gözlerindeki bağı çözüyor; Nabat önce kendisini kurtaranların kim olduklarını anlayamadığı için bir korku ve telaş içindeyken komutanın üzerindeki Türk armasını görünce bir anda bakışları değişiyor ve komutana sarılıp ağlamaya başlıyor. Dualar okuyor; âmin, diyor. “Türk beklenilendir.” sözünü yaşatıyor bizlere bu sahne.

 

Film, Çardaklı adı verilen bir Türk köyüyle devam ediyor. Nabat’ın ardından Çardaklı köyü ve içindekiler, içimizde gizli kalmış derin bir sızıya götürüyor bizleri. Arkada bıraktıklarımızı, soydaşlarımızı hatırlatıyor. Belki bunca yıldır varlığını unuttuklarımızı ya da unutturulanları gözlerimize, yüreğimize çarpıyor. Köyde yaşayan Türk genci Boran diyor ki “Türk çocukları burada, Türk halaskârı olmayı hayal eder.” Bu tek bir söz, o coğrafyada bizim yok saydıklarımıza inat Türk hasretinin, Türk askerine duyulan hürmetin hiç bitmediğini anlatıyor.

 

IŞİD’in bir sonraki durağının Çardaklı Köyü olduğunu öğrenen Fırtına Getiren Timi, görevle doğru olan arasında kalıyor. “Bütün görevlerin üstünde bizim bir de vicdani görevimiz var. Varlığımızı milletin bağrına sokarak onlarla beraber düşman karşısında savaşmak.” sözlerinin geçtiği filmde, Veysel Komutan ekibiyle birlikte vicdani olarak doğru olanı ve cesareti seçiyor. Üsteğmen Oğuz ise “Son kale biziz!” derken Türkiye’nin “olması gereken” konumuna ve Türkiye’nin Türkmenlerin ümidi olduğuna dair vurgu yapıyor. En az bu sözler kadar komutanın operasyon öncesinde söylediği şu sözler de çok önemli: “1950’de Irak Türkü derdik. Sonra Türkmen diye ayırmak zorunda kaldık. Bizim için savunulacak toprak halkımızın olduğumuz topraktır. Bu insanlar da halkımız…  Burası bugün vatan toprağı!”

 

Bordo Berelilerin aldıkları eğitimlerin de anlatıldığı filmde, Türk askerinin fedakârlığı ve Özel Kuvvetler’in amacı üzerinde durulmuş. Özellikle filmin ilk sahnelerinden aldığım şu sözler bu amacı çok güzel özetliyor: “Biz hiçbir şeyiz. Amacımız anılmamak, bilinmemek. İsimlerimiz taşlara yazılmayacak. Hakkımızda şarkılar söylenmeyecek. Çünkü biz eğer ünlenirsek başarısız olmuşuz demektir. Doğamız tüm benliğimizle Türk milletine hizmet etmek. Bizler ölümün sevgilisiyiz ve yalnızca bizim sevgilimiz. Çünkü cefası da korkusu da halkımızdan uzak olmalı. Eğer olur da bir gün son nefesinizi verirken gördüğünüz tek şey akan kanınız, duyduğunuz tek şey sessizlikse bilin ki yalnız değilsiniz. Sizden öncekiler, sizden sonrakiler, tüm Özel Kuvvetler sizlerle orada ölüyor ve yeniden doğuyor olacaktır!”

 

 

Filmde beni en çok etkileyen karakter Veysel Komutan’dı. Veysel Komutan’ı oynayan Murat Serezli, oyunculuğuyla filmin coşkusunu başarılı bir şekilde üstlenmiş. Diğer bir efsane oyuncu da Astsubay Arif Sayar rolündeki Murat Arkın’dı. Murat Arkın, filmde hedefini şaşırmayan bir keskin nişancıyı canlandırıyor ve her düşmana ateş edişinde Hüseyin Nihal Atsız’ın “Kahramanların Ölümü” şiirinden iki dize okuyor. Tabii ki bir filmde Atsız’ın şiirinin okunması hepimizin yüreğini kabartıyor.

 

Filmde olumsuz olarak eleştireceğim tek nokta, argo kelimelerin çokluğu ve askerlerin birbirlerine anlattıkları özel hayatlarının bu kadar afişe edilmesiydi. Gerçekçilik bir yana, bu filmi yediden yetmişe herkesin izlemesi gerektiğini düşünenlerdenim fakat pek çok kişiyi rahatsız edebilecek konuşmalar vardı.

 

Son olarak, Dağ 2’nin her Türk vatandaşının izlemesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Dağ 2 filmine, unuttuğumuz bir coğrafyayı ve yapmamız gerekenleri hatırlattığı için, mazlumların çığlıklarını milyonlara duyurduğu için teşekkür ediyorum.

 

Rabbim, mübarek şehit kanıyla sulanan bu toprakları düşman çizmelerine çiğnetmesin!

 

“Allah kudret ve mutlak intikam sahibidir, insanlara yaptıklarının karşılığını acımadan tattırandır.” (Al-i İmran 4. Ayet)

 

Bizlere de şühedanın kanını yerde bıraktırmamayı nasip etsin!

 

“Ve...

Kahramanlar can verir

Yurdu yaşatmak için...”