Hamdullah Suphi’yi Anarken: Bir Gagauz Yeri Değerlendirmesi
Millet yaşayan bir varlıktır. Kültürüyle, diliyle, inançlarıyla; geçmişten geleceğe bir miras taşıyan, mirasını işleyerek yenileyen değiştiren ya da geliştiren bir varlık. Ana unsuru insan olan milleti tanımak için temas etmek gerekir. Sokakta konuştuğu sözü, kitapta yazdığı yazıyı, nelere güldüğünü, neleri sevmediğini, nelerden gurur duyduğunu görmeden, duymadan, ilgilenmeden ve üzerine düşünmeden insanı dolayısıyla milleti de anlayamayız. Milleti anlayamayan insan millet üzerine düşünemez ve milliyetçilik denen fikir ve tavır ortaya doğru bir şekilde çıkamaz.
Türkiye’de Türk milliyetçileri için uzun yıllar “Kaf Dağı’nın ardındaki ülke” olan Türk dünyası, 90’lı yıllarla birlikte “temas edilebilinen” bir gerçeklik olarak karşımıza çıktı. Türk milliyetçileri kâğıt üzerinde soydaşlarını tanımaya çalışırken, fırsat buldukça onlara temas etmeyi ihmal etmemelidir. 1-5 Haziran 2016 tarihleri arasında T.C. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, TİKA ve Türk Tarih Kurumu’nun desteğiyle Hristiyan Türklerin yurdu olan Gagauz Yeri’nde bir bilgi şöleni gerçekleştirdi Türk Ocakları. Oradaydık.
Gagauz Yeri’nin ilk Cumhurbaşkanı Stepan Topal’ın ifadesiyle “Gagauzlar küçük bir halk ama halk”. Yani bizim bir gerçeğimiz. Ve bu gerçeği doğru okumak ve anlamlandırmak için o insanları tanımak gerçekten şart. Burada Gagauz Yeri’nde gördüklerimizi ve düzenlediğimiz bilgi şölenini değerlendirmeye çalışacağım.
Türkiye’ye Gagauzları tanıtan isim Hamdullah Suphi Tanrıöver’dir. Türk Ocaklarının uzun yıllar genel başkanlığını yapmış ve adı Türk Ocaklarıyla özdeşleşmiş bu büyük insanın Gagauzlar üzerine çok önemli çalışmalar yapmış olması aslında Türk Ocaklarına da bir misyon yüklemiş. Türk Ocakları da Hamdullah Suphi’nin ölümünün 50. yılında bu görevi yerine getirmek için önemli bir adım attı. “Günebakan’dan Günümüze Gagauzya Dostluğumuz, Hamdullah Suphi ve Gagauzlar Uluslararası Bilgi Şöleni” Gagauzya’nın başkenti Komrat’ta düzenlendi. Bilgi şölenine Türkiye’den ve Gagauzya’dan akademisyen ve araştırmacılar katıldı. Detaylara geçmeden programdaki üç önemli hususu hemen belirteyim. Gagauz yetkililer ve akademisyenlerin ifadesiyle yapılan bu bilgi şöleni Gagauz Yeri’nde bugüne kadar yapılan bütün bilimsel çalışmalar arasında akademik olarak en dolu olanıydı. İkincisi Hamdullah Suphi gibi büyük bir şahsiyetin Gagauz Yeri’nde anılması ve orada insanlara her yönüyle tanıtılması tarihi bir sorumluluğun yerine getirilmesiydi. Üçüncüsü ise yine Stepan Topal’ın ifadesiyle “Gagauz Yeri’nde tamamı Türkçe gerçekleştirilen bir bilgi şöleni” olmasıydı. Hatta öyle ki, bildirisini Rusça hazırlayan bazı akademisyenler bile bu rüzgârda bildirilerini Türkçeye çevirerek sundular.
Öncelikle şunu söylemek lazım: Gagauz Yeri’nde özellikle köylerde hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Sanki Trakya köylerinde vatandaşla sohbet hâlinde gibisiniz. Türkçeleri o derece anlaşılır, o derece güzel. Elbette Rus etkisi olmuş, ancak bu anlaşılırlığı asla bozmuyor. Bilimsel dil Rusçadan biraz daha fazla etkilenmiş. Bu da normal. Gagauz Yeri’nde hem üniversitelerde hem de diğer eğitim kurumlarında eğitim dili Rusça. Bu zaten bölgenin en büyük problemlerinden biri. Dil konusunda Kişinev Büyükelçimiz Mehmet Selim Kartal çok güzel bir tespitte bulundu, açılış oturumu sırasında. İnsanların öğrendikleri ya da konuştukları dilin karınlarını doyuran dil olduğunu ifade etti. Bu ciddi bir ekonomik tespitti. Çünkü Gagauzların büyük çoğunluğu Rusça’yı iş bulmak, Rusya’ya gidebilmek için şart görüyor. Bu yüzden okullardaki Rusça eğitime kimseden itiraz yok gibi. Bizi bu noktada üzen durum şu: Gagauzların yaşlıları Gagauzcayı çok iyi biliyor. Ancak her yeni gelen nesil Gagauzcadan uzaklaşmaya başlamış. Özellikle Komrat’ta Gagauzlar kendi aralarında günlük yaşamda Rusça konuşuyorlar. Küçük çocuklar arasında bu daha da ciddi bir durum hâlini almış. Köylerde ibre biraz daha Türkçeye yönelmiş durumda. En azından muhatap olduğumuz herkesle Türkçe anlaşabildik. Dil tespitlerimizle birlikte Gagauz Yeri’nin ekonomik ve siyasi konumunu da gördüğümüz kadarıyla değerlendirmemiz şart. Bu alanın derinleştirilmesi lazım. Rusçanın hâkimiyeti aslında siyasi ve ekonomik bir durumun sonucu. Gagauz Yeri, her ne kadar Moldova’ya bağlı özerk bir idare olsa da eğitim dilinin, yoğun kullanılan günlük ve resmi dilin Moldovanca (Rumence) olmaması Moldova’yla bir kopukluk yaratıyor. Moldova’nın Avrupa’nın en fakir ülkesi olması, sürekli göç vermesi, ülkede yolsuzluğun çok fazla olması, bağımsız bir siyaset üretmek yerine “Romanya/AB’ciler – Rusçular” gibi kutuplaşmanın olması ülkeyi zaten çok zor bir duruma sokmuş. Gagauz Yeri’nde Rus etkisini yoğun olarak görüyoruz. Suni bir devlet diyebileceğimiz Moldova’nın genel siyasetinde Avrupa Birliği ve Romanya ile birleşme yanlıları az farkla da olsa iktidarı ellerinde tutuyorlar son yıllarda. Rusya yanlısı diyebileceğimiz sosyalist ve komünist partiler ise Moldova’nın AB’ye girmemesi ve Romanya ile birleşmemesi taraftarı. Gagauz Yeri’nde de iktidarda Sosyalist Parti var. Özellikle 2014 yılında yapılan ve Moldova tarafından tanınmayan bir referandumda Gagauzlar, Moldova’nın AB’ye girmesi ya da Romanya ile birleşmesi hâlinde kendi kaderlerini tayin edeceklerine – kısaca bağımsızlığa yürüyeceklerine – karar verdiler. Gagauzlar ekonomik olarak da geleceklerini Rusya’da görüyorlar.
Sadece gözleme dayalı olarak bile aslında Gagauz Yeri’ndeki ekonomiyi az çok değerlendirebiliyorsunuz. Uçsuz bucaksız tarım arazileri var. Cevizi ve üzümü meşhur. Önemli bir şarap üreticisi. Ama bütün bu mamulleri işleyecek ve ihraç edecek tesislere sahip değiller. Pek çok tarım ürünü hasat alındıktan sonra ya Moldova’ya ya Ukrayna’ya ya da Rusya’ya gönderiliyor işlenmesi için. Sanayi zaten yok denecek kadar az. Başkent Komrat bir kasaba görünümünde. Bölgenin pek çok yeri de köy yaşantısına sahip. Bölgedeki yetkililer ve halkla konuştuğumuzda yabancı yatırımcının bölgeye yavaş yavaş geleceğini umut ettiklerini görüyoruz. Bununla alakalı yasal düzenlemeler de yapılıyormuş. Ancak anlaşılan şu da bir gerçek, Moldova’daki siyasi ve ekonomik belirsizlikler, güvenli bir ticari hayatın olmaması yatırımcıyı uzak tutacak. Yoksa Türkiye, sadece 1-2 büyük iş adamını bölgede yatırım yapmaya teşvik etse çok büyük katma değer sağlayabilir.
Gagauz Yeri’nde “aidiyet ve kimlik” üzerine yaptığım gözlemler, konuştuğumuz bütün Gagauzlar bize net bir sonuç veriyor. Gagauzlar kimliklerine sahip çıkıyorlar. Herkes kendisini Gagauz olarak tanımlıyor. Gagauzların Türkiye Türkleriyle çok yakın olduklarını büyük çoğunluk biliyor. Kimlikteki en önemli hususlardan biri de din. Gagauzlar Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine mensup. Ancak çoğunlukla Moldova kilisesinin değil Rus Ortodoks kilisesinin etkisindeler. Bölgede dinî olarak Ortodoksluk üzerinden bir siyasetin de güdüldüğünü gözlemleyebiliyoruz. Hatta misyonerlik faaliyetlerinin Rum-Rus Ortodoks ayrılığı üzerine inşa edildiğini anlıyoruz. Burada büyük dünya güçlerinin etkisi var. Dinî konudan bahsederken Çadır kasabasının papazı benim tabirimle “ülkücü papaz” Dimitri Köroğlu’ndan bahsetmeden geçmemek lazım. Dimitri Köroğlu kimlik noktasında Türklüğü özümsemiş ve milliyetçi bir duruşa sahip bir din adamı. Bilgi Şöleni’nin her oturumunu takip etti neredeyse, bir de bildiri sundu. Hepimizle sohbet etti. Türkiye sevgisini sürekli ifade etti. Türkiye’den daha çok destek beklediğini söyledi. Gagauzca ettirdiği yemek dualarıyla da soframızda hep yer aldı. “Ey Göklerdeki babamız, ey ulu Allahımız” diye başlayan duaları genel çerçevesiyle Ankara’da bir imam efendiye okutsanız hiç sırıtmaz söylemeden geçmeyeyim.
Gagauz Yeri’nde Komrat’ın dışında Avdarma, Beşalma ve Çadır kasabalarını da ziyaret ettik. Avdarma gerçekten gelişmeye hazır bir yer. Güzel bir müzesi var. Gagauz kültürü ögelerini ve Avdarma’nın tarihini toplamışlar. El sanatları ya da kültürel unsurlar Anadolu’dakinden farksız. Müzede Hamdullah Suphi’nin de yer aldığını görünce yapılan hiç bir işin boşa gitmediğini anlıyorsunuz. Beşalma köyünde de “Sedef” folklor topluluğunun gösterisini izledik ve kültür müzesini ziyaret ettik. Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Filiz Yavuz’u en gencimiz olarak seçtiler ve temsili bir düğün merasimini de bize orada yaşattılar. Bizim kına gecelerindeki pek çok âdeti orada gözlemledik. Köydeki kültür ve tarih müzesi baya güzel yapılmış. Gagauzların bütün tarihini basit de olsa görebiliyorsunuz. Buradaki Bozkurtlu bayrakları görünce gururlanmadık değil. Komrat’ta TİKA’nın önemli çalışmaları olmuş. Bir bilim araştırma merkezi ve kütüphane kurmuşlar. Ulu önder Atatürk’ün adını burada yaşatıyorlar. Bu arada Komrat Belediye başkanı Sergey Anastasov’dan şehrin güzel bir yerine bir Hamdullah Suphi Tanrıöver büstü yapılması sözünü de aldık.
Gagauzlar Hamdullah Suphi’yle birlikte merhum 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i de çok seviyorlar. Komrat’ta bir büstü var ve pek çok yerde resimlerini görebiliyoruz. 90’lı yıllarda Gagauz Yeri özerkliğini Moldova’dan alırken Demirel’in önemli katkılar sunması ve yürütülen diplomasi bu sevgiyi yaratmış. Bu durum aslında yürütülen siyaset ve diplomatik misyonların ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor. Hamdullah Suphi’nin de bölgede yaptığı hizmetleri büyükelçi sıfatıyla yapmış olması bunun tarihi bir göstergesi. Komrat’ta diplomatik misyonun geliştirilmesi bu yüzden önemli.
Doğu-Batı ekseninde bir sınır ülkesi olan Moldova’da bulunan bu Türk halkı bizim için hem reelpolitik bir güç üretebilir hem de orada yaşayan soydaşlarımızın dil, kültür başta olmak üzere varlıklarının devamı için bir Türkiye bir garantör olabilir. Ülke hakkındaki senaryolarda Kırım’dan sonra Rusya’nın Moldova’da Transdinyester ve ardından Gagauzya’da bir işgal ya da ilhak planlayabileceği yer alıyor. Bu uzak bir ihtimal olsa da göz ardı edilmemesi gereken bir durum. Rusya’nın dünyanın gözleri önünde Gürcistan ve Kırım’da uyguladığı politikalar bunun bir uyarıcısı olmalı.
Son olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin en temelde Gagauz Yeri için yapması gereken bazı şeyleri ifade etmek gerek. Türkiye bir yolunu bulup Gagauz Yeri’nde yatırım yapmalı, Gagauzlara istihdam sağlamalı. Mümkünse Türkiye’ye Gagauz girişimciler getirip hem eğitmeli hem de Türkiye ile ticaret yapmaları için fırsatlar sunulmalı. Bu durum hem Türkçeye ilgiyi artıracak hem de aradaki ilişkileri güçlendirecektir. Ülkemiz Gagauz Yeri’nde kesinlikle bir Türkoloji enstitüsü kurmalı, yerli akademisyenlerin ve akademisyen adaylarının ülkemizde çalışma yapmalarının önünü açmalı. Türkiye burslarından 10-15 gibi komik rakamlar değil, Atatürk zamanındaki gibi 100 civarında öğrenciye burs temin edilerek ülkemizde eğitim görmeleri sağlanmalı. Türkiye’den de bölgeye hem meslek edindirme hem de dil öğretimi noktasında “üüreticiler(öğretmen)” gitmeli. “Kemal’in üüreticileri” efsanesi canlandırılmalı. En önemlisi de hem Rusya hem de Moldova-Romanya ile doğru diplomatik ilişkiler kurup Gagauzların burada daha rahat olmaları sağlanmalı. Dini olarak da Türkiye’nin Gagauzlar için yapabileceği şeylerin olduğunu düşünüyorum. Gagauzca’nın kullanıldığı – son yıllarda kilisede dil daha çok Rusça olmuş – daha bağımsız bir kilisenin temini Türkiye’nin desteğiyle gerçekleştirilebilir. Hâlâ bir Gagauzca İncil tercümesinin olmaması, Gagauzca dinî kitapların azlığı büyük bir eksiklik. Dinî kimliğin önemli olduğu bir halkta, dilin güçlendirilmesi ancak dinî metinlerle sağlanabilir. Gagauzca neşriyatın ve basının da desteklenmesi şart. Yazı dili olarak Gagauzcanın geliştirilmesi burada önemli bir husus.
Velhasıl, Gagauz Yeri, hem devlet hem de sivil toplum düzeyinde üzerine daha çok düşünülmesi, daha çok gidilip gelinmesi, yeni projeler ve çalışmalarla katkı sağlanması gereken bir Türk yurdu.
BU YAZI İLK OLARAK TÜRK YURDU DERGİSİ TEMMUZ 2016 SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR