MİLLET İÇİN ADALET VE DEMOKRASİ
Birey olarak dünyada bir devlet içinde yaşıyoruz ve buna bağlı olarak bir resmi kimlik belgesi taşıyoruz. Bu kimlik çerçevesinde devlet içinde vatandaşlık hakları elde ediyoruz. Buna bağlı sorumluluklar taşıyoruz. Başka devletler nazarında da vatandaşı olduğumuz devletin kimliği bizi tanımlıyor. Bütün hukuki haklar ve sorumluluklar bu kimlik çerçevesinde üstümüze yükleniyor.
Devletlerin demokratik yapıları vatandaşlık haklarımızı ve sorumluluklarımızı belirliyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri milleti temele alan bir yönetim biçimi oluşturmayı hedefledi. Bu hedefe doğru ciddi adımlar atıldı. Birtakım zorluklar çekilse de, darbeler yoluyla engellemeler olsa da millet egemenliğine dayalı bir demokrasi kurulma konusunda büyük mesafe alındı.
Tarih bize gösterdi ki yönetim biçimi ne olursa olsun bir devletin sağlam ve uzun ömürlü olması vatandaşları arasında adaleti sağlaması ve güven duygusu vermesine bağlıdır. Devlet için önce adalet önemli bir ilkedir. Adaletin sağlandığı yerde kimse imtiyazlardan dolayı haklı veya haksız çıkmaz. Buna tarihten çok örnek anlatılır. Sıradan bir vatandaş ile hükümdar arasındaki davaları anlatan çok sayıda menkıbe vardır. Bunlar halk arasında güven duygusunu pekiştirir. İşte demokrasi, aynı zamanda adaletin de adil tecelli edeceği bir vasatı sağlayacağı için geliştirilmiş bir yönetme/yönetilme biçimidir. Adalet için demokrasilerde hukuka dayalı olarak herkese ve her kuruma dokunulabilir. Dolayısıyla demokrasilerde bunu bütün vatandaşlar bilir ve buna göre hareket eder. Kimse bir başkasından üstün veya imtiyazlı değildir.
Demokratik sistemler halk arasında eşitlik prensibine göre çalışır. Hiçbir ayrıcalık gözetilmeden vatandaşlar kanun önünde eşit olduklarını bilirler. Kimse George Orwell’in romanında olduğu gibi “ben daha fazla eşitim” diyemez.
Modern devletlerde güçler ayırımı prensibine göre yargı bağımsızdır ve millet adına hukuk kurallarını işletir. Yargı hem bağımsız, hem de tarafsızdır. Ülkeyi yönetmeye veya yasa koymaya kalkmaz. Vatandaşlara yasaları uygulama ve eşitlik sağlama konusunda güven verir. Bunun için “iyi ki yargıçlar var” ifadesi kullanılır. Millet adalet için yargıya güvenmek zorundadır.
Yargı mensupları da bu prensibe göre daha fazla sorumluluk taşırlar. Bu bakımdan Millet nazarında şüphe uyandıracak ve sonradan telafi edilmesi mümkün olmayan hatalardan azami derecede uzak durmaları gerekir. Verilen hüküm millet vicdanında ve suçlu nazarında onaylanması gerekir. Sürekli geriye dönük olarak yargı kararları tartışılırsa orada adaletten bahsetmek mümkün olmaz. Bu bireysel davalar için de, kurumsal davalar için de aynı derecede geçerlidir.
Bu millet Yassıada duruşmalarını, Mamak İddianamelerini, “asmayıp da besleyelim mi?” diye 18-20 yaşındaki gençlerin idamını unutmadı. O yüzden tedirgin. Kamuoyunda gönüllerde şüphe kırıntıları var. Vicdanlar rahat değil. Bu vicdanların rahatlatılması soğukkanlı ve ahlaklı aydınlara ve adaletiyle güven veren yargı mensuplarına bağlı.