20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 39. Yıldönümü vesilesiyle 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde törenlerle kutlandı. Bilindiği gibi, 20 Temmuz 1974 tarihli Barış Harekâtı ile Ada’nın tümüyle Helenleştirilmesine ramak kala Yunan Cuntası devrilmiş, Kıbrıslı Türkler Rum mezaliminden kurtarılmış ve Kıbrıs Türk Halkı o tarihten itibaren kalıcı bir barış ve huzur ortamında yaşamaya başlamıştır. Londra ve Zürih Anlaşmalarına dayanılarak yapılan bu müdahale, gerek Ada’da ve gerekse Doğu Akdeniz’de barışın sağlanmasına yönelik olarak atılan, yerinde bir stratejik adım olarak tarihe geçmiştir.
Öyle ki o dönemde Kıbrıslı Türkler bir varlık-yokluk yani ölüm-kalım mücadelesi içinde idi. Zira, 1963-1974 yılları arasında, Rumların acımasızca yürüttüğü, Türkleri Ada’dan kovma ve etkisiz hale getirme şeklinde özetleyebileceğimiz tedhiş politikası sonucunda, Kıbrıslı Türkler, Ada’nın %3’ü kadarlık bir kısmına sıkıştırılmış ve adeta yok olma noktasına getirilmişti. İşte, Yunan Cuntası’nın Kıbrıs’ta enosis’i gerçekleştirme ve kuşatma altına aldıkları Kıbrıslı Türkleri yok etme aşamasına geldikleri bir sırada, Türkiye’nin, Garanti Anlaşmasından kaynaklanan yetkisini kullanarak düzenlediği Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk Toplumunu, adeta uçurumun kenarından çekip kurtarmıştır.
Kıbrıs Türk Toplumunu korumak ve Ada’da anayasal düzeni yeniden sağlamak amacıyla gerçekleştirilen Barış Harekâtı, aynı zamanda darbeci Sampson hükümetini ve onun destekçisi Yunan Cuntası’nı devirmiş, böylece Yunanistan halkına da demokrasiyi hediye etmiştir. Zaten Rumların zorlamalarıyla birbirinden Kuzey ve Güney olarak fiilen ayrılmış bulunan her iki toplum, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından doğal olarak sınırlarını da belirginleştirmişlerdir. Kıbrıslı Türkler, zaten yoğun olarak yaşadıkları kuzey bölgelerinde, Türkiye’nin de garantörlüğü ve desteğiyle huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamaya başlamışlardır.
Sırf enosis’in kim tarafından ve hangi yöntemle gerçekleştirileceği konusundaki anlaşmazlıkları yüzünden Rumlar ve Yunanlıların aynı zamanda birbirlerini de katlettikleri bir dönemde gerçekleştirilen Türk Barış Harekâtı, esasen Rumlara da barışı getirmiştir. Nitekim, Peder Papasastos isimli bir Rum’un, “Söylemesi çok zor ama, Türk müdahalesinin, acımasızca birbirimizi öldürdüğümüz savaştan bizi koruduğu da bir gerçektir. Onlar (Sampson Rejimi) Makarios taraftarı olanların listesini hazırlamış olup hepsini öldüreceklerdi.” şeklindeki itirafı, enosis hayalperestlerinin o zamanki durumunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Öyle ki, Rumların Cumhurbaşkanı Makarios bile son anda Ada’dan kaçarak, Yunan Cuntasından canını zor kurtarmıştır.
Gerçek şu ki, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan itibaren Ada’da kalıcı bir barış ve huzur ortamı sağlanmıştır ve her ne kadar Rumlar görmek istemese de Kıbrıslı Türkler, kendi topraklarında, bağımsız bir devletin çatısı altında, dünya siyasi arenasında varlıklarını sürdürmeye devam etmektedirler. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963 yılında ortak devlet vasfını kaybetmiş ve Kuruluş Anlaşmalarına göre hukuken meşruluğunu yitirmiştir. Halen, Güney Kıbrıslı Rumların kontrolündeki ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin’ Kıbrıs Türk Toplumu üzerinde hiçbir egemenlik hak ve yetkisi yoktur ve sadece Güney Kıbrıslı Rumları temsil etmektedir.
Geldiğimiz noktada, Kıbrıs Türk Halkı, uluslararası kamuoyunun tüm baskılarına göğüs gererek, kendi ülke sınırları içinde, KKTC vasıtasıyla egemenliğini kullanmakta ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü sayesinde 39 yıldır barış ve huzur içinde yaşamını sürdürmektedir. Adanın fiilen ikiye bölünmesinin asıl nedeninin, Rumların iddia ettikleri gibi 1974 Barış Harekâtı değil, Rumların Türklere karşı uyguladıkları katliamlar ve sürgün politikaları olduğunu da burada belirtmemizde yarar bulunmaktadır. Bu nedenle, Rum-Yunan tarafının Türkiye’nin Ada’yı böldüğü yönündeki iddiası tarihi gerçeklerle bağdaşmayan mesnetsiz iddialar olmaktan öteye gidemeyecektir. Esasen, toplumlararası görüşmelerin başladığı 1968 yılından bu yana tüm çözüm önerilerini tek taraflı reddeden Rumlar bu uzlaşmaz tavırlarıyla Ada’daki bölünmeyi pekiştirmişlerdir.
Öte yandan, Türkiye’yi ‘işgalci’, Türk Barış Harekâtını ise ‘gayrimeşru’ göstermeye çalışan Rum/Yunan tarafına, Atina Yargıtayı’nın (Athens Court of Appeals), “Kıbrıs’a yapılan Türk askeri müdahalesinin Zürih ve Londra Anlaşmalarına göre yasal olduğu” na hükmeden 2658/79, Nolu, 21 Mart 1979 tarihli kararına bakmalarını tavsiye etmekteyiz. Türkiye, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan garantörlük hak ve yetkisini kullanarak Ada’ya müdahale etmiştir. 39 yıldır Ada’da kan akmıyorsa, bunun yegâne sebebi Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin Ada’daki varlığıdır. Türk Barış Gücü, Kıbrıslı Türklerin vazgeçilmez güvencesidir ve bu güvencenin kaldırılmasını Kıbrıs Türk Halkından istemeye kimsenin hakkı yoktur.
Netice itibariyle, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile Rumların Kıbrıslı Türkleri Ada’dan kovma ve yok etme girişimleri durdurulmuş ve Ada’da kalıcı bir barış ve huzur ortamı sağlanmıştır. Uluslararası Anlaşmalara dayanılarak gerçekleştirilen Barış Harekâtı aynı zamanda Yunanistan’a da demokrasiyi getirmiştir. Ayrıca, Ada’da bulunan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Halklarının birlikte barış içinde yaşamalarının yegâne güvencesidir. Dolayısıyla, ne Ada’daki Türk Askeri varlığının ne de Garanti ve İttifak Anlaşmalarının tartışma konusu yapılması düşünülemez. Bu vesileyle, Kıbrıs Türk Halkının 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramını kutluyoruz.