KKTC’de Neler Oluyor?
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, İngiliz The Guardian gazetesine verdiği demeçte, Türkiye'ye bağlanma ihtimalini "korkunç" olarak görmesi ve daha fazla bağımsızlık için Rum tarafının desteğine ihtiyaçları olduğunu söylemesini bir skandal olarak değerlendirebiliriz. Akıncı, bu talihsiz açıklamalarıyla, 1963-1974 yılları arasında Rumlar tarafından katledilen Kıbrıslı Türkler ile 1974 Kıbrıs Türk Barış Harekâtı’nın kahraman şehitlerinin kemiklerini sızlatmıştır.
“Yarım asırlık bölünmüşlükten sonra tek işler çözümün federal bir çatı altında yeniden birleşme olduğunu belirtip, bu başarılamazsa, Kuzey Kıbrıs'ın daha fazla bağımlı hale geleceği ‘Ankara tarafından yutulabileceğini’ ve ‘de facto Türkiye’ iline dönüşebileceğini" söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’yı şiddetle kınıyor ve özür dilemesini bekliyoruz.
Esasen, biz Mustafa Akıncı’yı, 7 Temmuz 2015 tarihinde yayımlanan “Kıbrıs'ta Akıncı-Anastasiadis Dönemi” başlıklı makalemizde, Rum tezlerinden uzak durması ve daha millî bir duruş sergilemesi yönünde uyarmış ve bu uyarılarımızı müteaddit defalar dile getirmiştik. Ne yazık ki, KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, bu uyarıları dikkate almamış ve daha da ileri giderek önce Anavatan Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’nı eleştirme gafletine düşmüş ve geldiğimiz noktada ise yabancı haber ajanslarına yaptığı, “Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ı yutması ve Türkiye’ye bağlanmanın korkunç olacağı”, “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağı” şeklindeki açıklamalarla haddini ziyadesiyle aşmış bulunmaktadır. Akıncı’nın seçimlere yönelik bu maksatlı açıklaması, Kıbrıs Türk tarafını üzerken Kıbrıs Rum tarafını maalesef mutlu etmiştir. Ne var ki Kıbrıs Türk halkının, Nisan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Akıncı’ya en ağır cevabı vereceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Bu vesileyle, Mustafa Akıncı’ya Kıbrıs’ın yakın tarihini kısaca hatırlatmak mecburiyetindeyiz:
Yunan Cuntası’nın Kıbrıs’ta “enosis”i gerçekleştirme ve kuşatma altına aldıkları Kıbrıslı Türkleri yok etme aşamasına geldikleri bir sırada, Türkiye’nin, Garanti Anlaşması’ndan kaynaklanan yetkisini kullanarak düzenlediği Kıbrıs Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk Toplumunu, âdeta uçurumun kenarından çekip kurtarmıştır.
Kıbrıslı Türklerin 1963, 1964, 1967 ve 1974 yıllarında uğradığı katliamlar, Kıbrıs Türk halkının kolektif hafızasına âdeta kazınmış bulunmaktadır. Benzer olayların tekrarlanmamasını kim garanti edebilir? AB mi? Elbette hayır. Kıbrıslı Türk soydaşlarımızın güvenliğinin yegâne garantörü, Anavatan Türkiye'dir; Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’dir. Gerçekler bu kadar ortada iken Rumlardan veya Brüksel'den medet ummak nafile çabadır. İşte, 1974 Barış Harekâtı’yla birlikte barış ve huzur ortamına kavuşan Kıbrıs Türkleri, kesinlikle o acı dolu günlere geri dönmek istememektedirler.
Bu nedenle Akıncı’nın, 46 yıldır Ada’da barış ve huzurun güvencesi olan Anavatan Türkiye’nin hassasiyetleri çerçevesinde ve Ada’daki gerçekler temelinde, millî bir politika takip etmesi elzemdir.
Esasen, ne AB’nin ne de küresel güçlerin baskısı, Kıbrıs’ta Rumlar lehine bir anlaşmayı mümkün kılamayacaktır. Anavatan Türkiye’nin kırmızıçizgilerini hiçbir güç ihlal edemeyecektir. Uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hak ve yetkilerine dayanan Türkiye’nin, Kıbrıs’ta bir oldubittiye izin vermesi de mümkün değildir. Bilinmelidir ki Kıbrıs’ın bir “Yunan Adası” olmasına asla müsaade edilmeyecektir.
Osmanlı Devleti’nin bakiyesi olan Kıbrıs’ın yegâne ve vazgeçilmez güvencesi, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Bu meyanda Türkiye, sadece Kuzey Kıbrıs’ın değil; bütün Ada’nın garantörü olarak Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de barış ve huzura katkı sağlamaya devam edecektir.
Bu bakımdan, KKTC Cumhurbaşkanı olarak Mustafa Akıncı, şu hususlarda gereken hassasiyeti göstermek zorundadır:
1. Kıbrıs Türk halkının yakın geçmişte yaşadığı acı olayları daima hatırda tutmalıdır.
2. Ada'daki kalıcı barış ve huzur ortamının yegâne ve vazgeçilmez teminatı Türkiye’dir.
3. Ana Vatansız bir KKTC'nin var olması mümkün değildir.
4. Türkiye'nin Ada üzerindeki etkin ve fiili garantisi ile Ada’daki Türk Askerî varlığı, iki kesimlilik ve Kıbrıs Türk halkının kurucu eşit ortaklığı kırmızıçizgilerimizdir. Müzakere edilemez.
5. KKTC'deki yerleşiklerin temel hak ve özgürlükleri kısıtlanamaz.
6. Türkiye’nin tam üye olmadığı bir Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs Türklerinin meşru ve temel hak ve çıkarlarını güvence altına alacak bir çözüm bulması mümkün değildir.
7. Sessiz ve özlü çalışan klasik Rum/Yunan siyasetinde hiçbir değişiklik olmamıştır, olmayacaktır.
8. Enosis hayali çöpe atılmamıştır, atılmayacaktır.
9. Anastasiadis'in bir Klerides'ten veya Hristofyas'tan hiçbir farkı yoktur.
10. Kısaca, ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde müzakere yürütülmesi gerekmektedir.
Netice itibarıyla, Rumların savunmasız Kıbrıslı Türkleri evlerine ve köylerine aylarca hapsedip onlara katliam uyguladıklarında ve nihayet evlerinden, topraklarından göçe orlandıklarında, soydaşlarının imdadına Türkiye yetişmiştir. Kıbrıs Türk Halkının Lideri, 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, işte Anavatan Türkiye’nin bu fedakâr tutumunu her zaman takdir etmiş; Türk Askerinin Ada’ya yerleşmesi ve ilelebet burada kalması için de her türlü çabayı sarf etmiştir. Kıbrıslı Türklerin kendi egemenlikleri altında, barış ve huzur içinde yaşayabilmelerinin tek güvencesinin Türkiye olduğuna inanan ve bunu her fırsatta dile getiren Denktaş, vefatının ardından kendi eseri olan KKTC’yi de yine Türkiye’ye, Türk milletine emanet etmiştir.
Yazımızı, 3. Annan Planı’nın Türk tarafına dayatıldığı dönemlerde, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın, Kıbrıs şehitliğinde yaptığı bir konuşmadan alıntı yaparak bitirelim. Bu uyarıyı, özellikle AB rüyası gören Kıbrıslı Türklerin ve KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın duymasında yarar bulunmaktadır. Merhum Denktaş, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi ile ilgili olarak özetle şunları söylemiştir: Anadolu dağlarına bakarak ağlayacağız, şehitlerimizi yine gizli gizli gömeceğiz. Kaçacak yer arayacağız, ama bulamayacağız.” Allah rahmet eylesin…