Mehdi-Obama’nın Yemen İşgali

Hilmi DEMİR

Obama’nın Beyaz Saraya çıkışını Mesih’in Şamda’ki beyaz minareli camiye inişi gibi kutlayan Müslümanlar, dünyada her şeyin bir gecede değişeceğine nasıl da inanmışlardı? Muhtemelen de hala aynı rüyayı görmeye devam ediyorlar. 5 kasım 2008’deki seçim sonrası gazete manşetlerini hatırlıyor musunuz, bilemem.

Fakat şimdi, medayih-i bâhire ile temhid ve takriz eyledikleri Mesih-i Azam Obama efendilerinin nutk-ı şahanelerini dinleyip de nasıl mest olduklarını hatırlatmaktan bile haya duyuyorum. Ama bu gün Afganistan’dan sonra Yemen’i işgale hazırlanan Mesih’in orduları karşısında medh-ü sena düzenlerin hala hazırda beklediklerini gördüğümde “O yalancı ar damarı çatlamış alınlarından” sürüklenecekleri güne sığınmaktan başka ne yapabilirim ki.

Soylu yalanlarla kitlelere barış ve demokrasi vaatleri ile aslında onları ateşe çağıran modern Semud’un çeteleri Müslümanların yaşadıkları coğrafyaları birer birer işgal ederken etnik fitneyle eli ve gözü bağlanmış bir Türkiye olup biteni seyretmekten başka ne yapabilir?

Irak işgali dünyada ABD askeri hegemonyasının bir başlangıcıdır, dediğimizde Yeni Orta Doğu projesinin şatafatlı gölgesi altında demokrasi sofrasına oturanlar, bölgeye barış geliyor diye terslemişti bizleri. Oysa şimdi ABD'li senatör Joe LiebermanIrak dünün savaşıydı. Afganistan bugünün savaşı. Yemen yarının savaşı olacak…” diyor. Bunun anlamı Irak, Afganistan ve Yemen ABD’nin gelecek vizyonunu nasıl şekillendirmek istediğinin kavşak noktaları sadece.

Pakistan’daki konuşmasında “Açık konuşayım: El Kaide ve müttefikleri – 11 Eylül saldırısını planlayan ve destekleyen teröristler - Pakistan ve Afganistan'da” diyen Obama şimdi aynı gerekçeleri Yemen için sıralıyor.

Obama’nın Irak’tan asker çekerek Irak’ta Bush’un düştüğü hataya düşmeyeceği ve askeri hegemonya yerine daha barışçı ve diyaloga dayalı bir dış politika uygulayacağını düşünenler hata etmiş gibi görünüyor. Afganistan’daki savaşı derinleştiren Obama şimdi Yemen’de yeni bir cephe açıyor.

Irak’a uzaktan sessiz kalan ve Kuzey’de devşirilen bir Kürdistan’la işbirliğini güçlendirenlerin Turan El’i Afganistan’da yaşananlara karşı duydukları derin sessizliği çok da şaşırtıcı olmadı aslında. Oysa Irak’la Ortadoğu’nun kalbini, Mezopotamya’yı; Afganistan'a girerek de Orta ve Güney Asya'nın en stratejik noktasını ele geçirdiler. Gelecek günlerde Yemen’e de yerleşerek Ortadoğu-Doğu ve Afrika’yı kontrol edeceklerini görmek gerekir.

Şimdi sıra Yemen’de çünkü Arabistan yarımadasının güneybatı ucunda yer alan Yemen, kuzeyde Suudi Arabistan, doğuda Umman, batıda Kızıldeniz, güneyde ise Aden Körfezi ve Umman Denizi ile çevrilidir. Yemen’in önemi Süveyş Kanalı'nın Kızıldeniz üzerinden Hint Okyanusu'na açıldığı, Aden Körfezi’ni kontrol eden bir bölge olmasıdır.

Yemen tarih boyunca dönemin sömürgeci devletlerin iştahını kabartan ve sahip olunması elzem olan bir coğrafya olmuştur. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tekrar Osmanlı egemenliğine giren Yemen, bundan sonra Osmanlı Devleti için kanayan bir yara olmuştu. XIX. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere'nin Uzak-Doğu sömürgeleri ile irtibat kurmak için Yemen ve Aden bölgesi; Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında bir çekişme ve mücadele yeri olmuştur.

Yemen toprakları yüz binlerce askerimizi yutmuştur. Mehmet Niyazi’nin Yemen şehitlerine atfen yazdığı şu satırlar bu acı tarihi çok veciz bir şekilde ifade eder;“Yemen Çölü nasıl bir ölü uykusundasın ki, bunca şehidin kanı seni yeşertemedi. Anaların, gelinlerin ve nice yetimlerin ıssız yerlerde döktükleri gözyaşları yağmur olup üzerine yağsaydı bağrından ormanlar fışkırırdı. Hâlâ derin bir sükût içindesin. Bir dile gelsen neler anlatırsın.”

Anadolu evlatlarının çöllerde, susuz vadilerde ve sarp kayalıklarda ‘kırıldığı’ Yemen, tüm Anadolu'nun mezarlığı gibidir. Bu yüzden Anadolu kadını; oğullarını, kocalarını ve sevdiklerini Yemen'de kaybedince “An'o yemendir,/ Gülü çemendir,/ Giden gelmiyor,/ Acep nedendir?” gibi türküleri dilinden düşürmez olmuştur. Bundan Yemen bize “dağlar” kadar uzak ve dilimizden düşmeyen türküler kadar yakındır.

Orta Doğu’nun kaderinde olduğu gibi Osmanlı Devleti, 1902 yılından 1.Dünya savaşına kadar Yemen’de de iki önemli isyan hareketiyle uğraşmak zorunda kalmıştır. Bunlardan birincisi, daha Müşir Mustafa Paşa'nın valiliği sırasında devlet için tehlike arz ettiği gerekçesiyle hapsedilen ve daha sonra serbest bırakıldıktan sonra tekrar isyan eden Zeydi imam Hamidüddin'in yerine imamlığa geçmiş olan oğlu İmam Yahya El-Mütevekkil'in isyanıdır. İkinci isyan ise, özellikle İngiltere ve İtalya tarafından maddi ve manevi olarak beslenen Vahhabi geleneği temsil eden Seyyid İdrisi'nin isyanıdır. Seyyid İdrisi 1909'da kendisini mehdi ilan ederek isyan etmiştir.

Osmanlı’ya karşı isyan eden bu iki grup Zeydiler ve Vahhabiler bu gün yeni bir stratejinin piyonları olarak tekrar sahnedeler. Dün Osmanlı’nın bu coğrafyadan çıkarılması için isyan eden bu gruplar bu gün kendi aralarındaki çatışma ile ABD’nin işgaline bahane oluşturuyorlar.

Yemen, son aylarda adı konulmamış büyük bir iç savaş yaşıyor. Ülkenin kuzeybatısında Suudi Arabistan sınırındaki Saada bölgesinde yönetime karşı silahlı mücadele veren Zeydi Husi grubuyla hükümet güçleri arasında çıkan çatışmalarda şu ana kadar binlerce kişi hayatını kaybetti, on binlerce kişi de evlerini terk etmek zorunda kaldı. Suudi Arabistan ve Yemen ordusunun Husileri havadan, karadan ve denizden bombaladığına ilişkin haberleri okuyoruz. Bağımsız haber kaynakları çatışmalarda şimdiye dek binlerce kişinin öldüğü ve 200 bine yakın insanın da mülteci durumuna düştüğünü bildiriyor.

Kendilerini “Mümin Gençlik” örgütü olarak isimlendirmekte olan Husilerin manevi liderleri 22 Kasım 1926 tarihinde Dahyan şehrinde doğan ve Saada’da büyüyen Bedrettin bin Emiruddin bin el Hüseyin bin Muhammed el Husi’dir. Kendisi Carudiyye adlı Zeydi mezhebindendir. Zeydiyye, İmamiyye Şiasına göre aslında Sünniliğe daha yakın bir mezhep olmasına rağmen Carudiyye kolunun Şia’ya daha yakın olduğu ifade edilir.

İran’ın bölgede daha etkili olmaya yönelik stratejiler ve artan batı karşıtlığı Yemen’de Husiler ile Taliban, Hizbullah gibi örgütleri de birbirine yaklaştırmıştır. Aynı şekilde Suudi Arabistan Ortadoğu’ya hâkim olmaya çalışan ideolojilere karşı 1980’lerden sonra Vahhabi doktrinini yaymak için 75 milyar dolardan fazla harcayarak, İslam dünyasının dört bir köşesindeki okullara, camilere ve vakıflara para akıttı. Bu sayede nüfuzunu artırmayı hedefliyordu. Bu kaynakların önemli bir kısmını da arka bahçesi Yemen’e ayırdı. Yemen’in neredeyse bütün kentleri ve köylerinde binlerce okul kuruldu. Suudi Arabistan Yemen’de, siyasi ve ideolojik olarak iktidardaki el-Suud ailesine bağlı güçlü bir Vahhabi akımı yarattı.

Fakat şimdi bu politika geri tepiyor ve dinsel ideolojilerine yönelik Vahhabi tecavüzüne karşı açıkça isyan eden Husiler, hükümetle savaşırken komşu Suudi topraklarına da saldırılar düzenliyor.

Suudi Arabistan’ın güneyi ve Yemen’in kuzeyi böylece Müslüman dünyada yaşanan daha geniş çaplı bir iç savaşın mikrokozmosu haline gelmiş durumda. “Taliban ve Kaide'yi sadece askerle yenilgiye uğratamayız. Bu İslam dünyasının da savaşı; Arapların dini ve siyasi liderleri artık Kaide'yi kınamalı, karşı fetvalar yayımlamalı. İslam'ın da aşırılıkçılığa son vermek için iç savaşa ihtiyacı var” diyen Thomas L. Friedman dedikleri gerçek oluyor.

Bu çatışma Suudilerle, Suriye, Lübnan, Irak ve Gazze’de güçlü siyasi köprübaşları kuran İran arasında olacak gibi. Yemen’deki çatışma Suudilerin, bölgede İran’ın tehlikeli bir güvenlik tehdidi oluşturduğu yönündeki algısını daha güçlendidi. Özellikle son zamanda ABD’ye yönelik saldırılarda da Yemen’de eğitim görmüş teröristlerin birden gündeme gelmesi ve sık sık eylem düzenlemeleri bu çatışmanın, küresel aktörlerin de işe karıştığı daha geniş bir cepheye yayılmasına imkan sağladı.

Bu bölgedeki sorun ideolojik, siyasi, coğrafi ve gelişmişlik sorunlarının bir araya gelmesi ile ortaya çıkmış gibi gözükse de asıl çatışmanın Sünni-Şii eksenine doğru kayarak bölgesel bir güvenlik sorunu haline gelmesi dikkat çekicidir. Çünkü nerde küresel bir güvenlik sorunu oluşsa orada ABD müdahalesi de meşru hale geliyor. Ve her nedense ABD’nin güvenlik tehdidi sayıp müdahale ettiği bölgeler ile küresel terörün beslendiği bölgeler arasında simetrik bir örtüşme var!

Yemen’deki çatışmaların Arap Yarımadasındaki istikrarsızlığı daha da derinleştirmesinden endişe duyulmaktadır. Bölge ülkelerinin iç savaşa kayıtsız kalmaması ve taraflardan birinin yanında iç savaşa müdahale etmesi söz konusudur. Bu durum ise İran’a yönelik İsrail saldırısına kolaylık sağlayacaktır.

İran’da babası Müslüman, göbek adı Hüseyin olan Obama’nın, Hz. Ali’nin sözlerinde yer alan Mehdi’nin habercisi Büyük Siyah Savaşçı olduğu iddiası tüm Müslümanlar arasında yayılırken şimdi Zeydilerin başına mehdinin bombaları düşmeye başladı… Ne büyük bir gaflettir bu Allah’ım!

Bu coğrafyanın kaderi Mehdilerin elinde yeni işgallere kapı aralamak ya da mMehdi beklerken sefil bir halk olarak ölümü beklemek mi olacak dersiniz.