Bu gün Dünden Daha Güçlü Olmak Zorundayız

Hilmi DEMİR

Kim insanlık için yahut kendi toplumu için bir değer üretemiyorsa, böyle bir endişesi ve gayesi yoksa onlar Kur’an’ın ifadesiyle cehennem gibi bir hayat yaşamaya mecburdurlar. Bizim geleceğe ait kaygılarımız var, korkumuz var. Bizim yanan bir gönlümüz var, her şeyden vaz geçebileceğimiz, vatana ve millete karşı büyük bir sevdamız var. Bizim geleceğe ilişkin umudumuz var. Bizim ülkümüz var. Adımızı o yüzden ülkücü koymuş ya atalarım. Bizim insanlığa karşı bir borcumuz var.

Biz Türk milliyetçisiyiz. Milletimizin türküsünü söyleriz. Korkunç şüphe ve inkâr sellerinin sürükleyemediği, yıldırımların batıramadığı Nuh’un Gemisi benim ruhumdur..Ateşin koruyla pişen demir, benim.

Kim demiş ki günüm geçmiş diye..Çağları ben açarım, ben kaparım. Kur’an mucizesiyle insanlığı haşre kadar ısıtan, nura garkeden Hazreti Peygamber’in ümmetindenim, O’nun müjdelediği kutlu ordunun bir eriyim!
Düştüm.. Düşmeyi öğrendim..At bindim inmeyi öğrendim. Kim benim kadar yenmenin de, yenilmenin de anlam ve dehşetini bilebilir ki?..
Aç kaldım açlığı öğrendim, böldüm ekmeğimi, vermeyi öğrendim, hamdım piştim, olmayı öğrendim, Yunus oldum gönül yapmasını öğrendim. Mevlana oldum aşkı öğrendim.

“Biz kim bu cihan gülşenini hâra değiştik,
Varını yoğa, yârını ağyâra değiştik!”
Her şeyi öğrendik ama bir şeyi hala yeterince öğrenemedik..Galip Ağabeyimizin dediği gibi birbirimizi yeterince sevmeyi hâlâ öğrenemedik.
Bizler ismimiz bir yerlere yazılsın diye yola çıkmadık. Bizler tarih yapmak üzere yola çıktık. Varsın adımız unutulsun ne yazar. Türk Ocakları gibi tarihin akışına yön verme sevdasını taşıyorsanız, adınızın unutulmasını göze alacaksınız. Çünkü günlük telaşın içine, ufak hesapların, kavgaların içine Tanrı dağı kadar yüce adınız sığmayacaktır.

Hiç kimseye gönül koymayacağız, hiç kimseye kırılmayacağız, yüzyıl önce Türk tarihine atılan tohumların yeşerttiği bu ulu çınarın gölgesi altında ayağımıza batan çakıl taşlarına aldırmadan, acımızı yüreğimize gömerek, omzumuza basıp yükselenlerin horlamasına aldırmadan Hz. Eyüp sabrıyla boğazımızda kırk düğüm susarak yolumuza devam edeceğiz.

Şimdi küçük hesapların peşine düşme zamanı değil. Etrafımızda yeni bir dünya düzeni kuruluyor. 1990 sonrası dünya düzeni yeniden şekilleniyor. Yenidünya düzeni Türk Milliyetçilerine yeni imkânlar, yeni fırsatlar, yeni ufuklar açıyor. Ama aynı zamanda yeni tehditler, yeni tehlikeler, daha önce tanımadığımız, görmediğimiz yeni düşmanlıklar, yeni ittifaklarla çevremizde büyük bir ateş çemberi oluşuyor.

Türk Milliyetçileri yenidünya düzenine karşı hem ayakta durabilmek hem de ortaya çıkan fırsatları değerlendirebilmek için tek merkezli, tek kutuplu organizasyonlardan çok merkezli ve çok kutuplu daha geniş sivil örgütlenmelere geçmek zorundadır. Hatta bu konuda çok da geç kalınmıştır.

Sivil toplum örgütleri, Stratejik Araştırma Merkezleri, Sosyal Paylaşım Platformları ve Cemaatler. Üç S bir C ya da Sivil Stratejik Sosyal Cemaatler modeli diyebileceğim yeni kontrol ve yönetişim modeli yenidünya düzenine şekil veriyor.

Herkes merkeze doğru gelirken merkez el değiştiriyor. Siyasetin artık Ankara’dan yönetilmediğini söylemek yanlış olmayacaktır. İktidarı bir bireyin öteki bireyler üzerindeki ya da bir grubun öteki gruplar üzerindeki homojen bir egemenliği olarak ele alma hatasına düşmeyelim artık. Bu nedenledir ki her zirveye çıkan o koltukta oturmakla iktidar olunmadığı gerçeği ile yüz yüze kalıyor.
Sivil alanda ne kadar farklı ve çeşitli toplumsal örgütlenmelerle güçlüyseniz bu gün o kadar iktidar olma ve yönetme gücünüz var demektir. Ticaret, medya, akademi, sanat ve eğitim alanında örgütlenmiş, geniş kitlelere ulaşmışsanız o kadar tarihin akışına yön verme şansına sahipsiniz.

Peyami Safa, “Nadir müstesnalarıyla birçok iddianın cesareti bilgisizlikten, kuvveti kinden ve sövme ihtirasından doğuyor” dediği gibi iddialarımız gücünü sövme, hakaret etme, belden aşağı vurma gibi gayri medeni tavırlardan almayacak. Artık bilgisizlik, kin ve sövme kültüründen kurtulup fikirlerin, yeni çözüm yolları ve derinlikli analizlerin ortaya konduğu bir hikmet ışığından besleneceğiz.

Son günlerde yaşadıklarımızda, birçok bakımdan ciddî çözülme alâmetleri görülmekle beraber, hâlâ ve her şeye rağmen milliyetçiliğin cemiyetimizde nasıl güçlü bir damar olarak attığını bu gün burada görüyoruz. Fakat 41. kurultay bize geleceğimiz için ümitkâr olmamız gerektiğini bir kez daha haykıracak…

Geleceğe ilişkin benim de artık bir hayalim var…Türk ocakları camiası 41. kurultaydan dünden daha güçlü, daha umutlu çıkacak. Bu bizim omuzlarımıza Türk tarihinin ve milliyetçi düşüncenin yüklediği bir sorumluluktur. Türk milletini sevmekte birleşenler; birbirlerini sevmekte birleşmeğe de mecburlardır. Allah yar ve yardımcımız olsun, Tanrı Türk’ü korusun ve Yüceltsin…