Güvenlik Stratejileri ve Makyavel’in Profesyonel Ordu Hakkındaki Nasihatleri

Hilmi DEMİR

Büyük güçlerin en önemli ortak yönlerinden biri sağlam bir ekonomiye ve güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmalarıdır. Türkiye gibi Ortadoğu ve Asya arasında geçiş hattında bulunan bir ülke için güçlü bir ordunun, güçlü bir ülke için kaçınılmaz olduğunu söylemek malumu ilandan başka bir şey olmayacaktır. Özellikle Rusya ve Çin’in savunma harcamalarındaki artışa bakıldığında, dünyanın en büyük ekonomisi olmaya aday iki ülkenin dünyanın en güçlü ordusuna sahip olma çabalarını hegemon bir güç olma arzusunun yansıması olarak görebiliriz.

Türkiye’de son zamanlarda ordu üzerinde yapılan tartışmalar, silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırma ihtiyacını vurgulamaktadır. Elbette Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte artık barış ve güvenliğin yalnızca askeri ve politik konuların ışığı altında açıklanıp anlaşılmasının imkânsız hale gelmiş olduğunu göz ardı edemeyiz. Günümüz dünyasında, birbirlerinden onbinlerce kilometre uzakta bulunan devletleri birbirine bağlayan ekonomik karşılıklı bağımlılık ve nüfus, çevre kirliliği ve global ısınma gibi ekolojik konuların barış ve güvenlik üzerinde etkileri en az askeri ve politik konuların olduğu kadar önemlidir.

Bununla birlikte, Türkiye’de güvenlik stratejileri ve ordu üzerine yaşanan yeni yaklaşım ve açılımlar son zamanlarda yaşanan derin çatışmalardan mı yoksa uluslararası konjonktüre uygun olarak hegemonik bir güç olma kavgasından mıdır, bilemiyoruz. Özellikle Türkiye’de ordunun yeniden yapılandırılması üzerine yaşanan tartışmalar ile AB merkezli yeni güvenlik stratejileri arasında dikkat çekici benzerlikler bu açılımların kendi yapısal ihtiyaçlardan ve hegemonik bir güç alma arzusundan kaynaklanmadığı izlenimi vermektedir. Daha çok sonucu belli olmayan bir serüvenin, yani AB hayalinin bir dayatması olarak geçekleştirilecek güvenlik stratejilerinin de gelecekte başımıza nasıl bir bela açacağını şimdiden tahmin etmek zor değil. Bu sebeple Türkiye’de güvenlik stratejileri ve ordunun yeniden yapılanması üzerine konuşanların son zamanlarda AB’de uygulamaya konan güvenlik stratejileri ve politikaları konusunda fikir sahibi olmaları gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Aralık 2007 tarihli Lizbon Antlaşması’yla adı konusuna ilk defa AB antlaşmalarında yer verilmiştir. 2010 temel hedefleri çerçevesinde Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası konusundaki belgede AB üyelerinin 2010 yılına kadar yerine getirmesi gereken hedefler arasında savunma yeteneklerini geliştirme, Muharebe Gruplarının oluşturulması, 2010 yılına kadar tüm iletişim donanımlarının ağ bağlantıları ve eşgüdümünün geliştirilmesi konuları yer almaktadır.

Özellikle, Muharebe Grupları konusu Şubat 2004 tarihli Alman-Fransız-İngiliz Zirvesi’nde ele alınarak “her biri yaklaşık 1500 kişiden oluşan, yüksek hareket yeteneğine sahip, on beş gün içerisinde konuşlandırılabilir, “çöken” ya da “çökmekte olan” devletlerde faaliyet gösterebilir, BM çağrısı üzerine hareket askeri güçlerin kurulması” gerektiği önerisi dikkat çekiciydi. Türkiye’de profesyonel ordu tartışmaları ile AB’nin güvenlik stratejileri arasında bir ilişki olup olmadığını şimdilik bir kenara bırakıp, Makyavel ( Machiavelli )’in Prens olarak bilinen meşhur eserinde yüzyıllar önce profesyonel ordu konusunda yöneticilere hangi nasihatleri verdiğini hatırlatmak oldukça eğitici olacaktır kanısındayım.

“Bir hükümdarlığın sağlam temellere dayanması gerektiğini, aksi halde yıkılıp gideceğini daha önce söylemiştim, ister yeni, isterse eski ve karma olsun, bütün devletlerin baslıca temelleri iyi kanunlar ve iyi ordulardır. İyi orduların bulunmadığı yerde iyi kanunların bir işe yaramayacağı ve iyi orduların bulunduğu yerde iyi kanunların bulunması gerektiği için kanunlar üzerinde durmayıp, yalnızca ordulardan söz edeceğim.”

“Bir hükümdar, devletini ya kendi askerleriyle, ya da paralı askerlerle; ya yardımcı askerlerle ya da karma askerlerle savunur. Paralı ve yardımcı askerler faydasız ve tehlikelidirler. Hükümdar, devletinin güvenliğini paralı askerlerle sağlamak isterse hiçbir zaman güvence içinde olamaz. Çünkü bunlar arasında birlik yoktur; haris, disiplinsiz ve sadakatsizdirler. Dostlar arasında yürekli, düşman karşısında korkak olurlar.”

“ Barışta onlar tarafından, savaşta düşman tarafından soyulursunuz. Onların size bağlanmaları için paradan başka bir araç yoktur. Ve ödediğiniz para da uğrunuzda ölmeleri için yeterli değildir.”

“ Bugünkü İtalya’nın perişan durumu, uzun süre paralı askerlere güvenmiş olmasından başka bir sebebe dayanmamaktadır. Bu askerler başlangıçta bazı gelişmeler göstermişler, kendi aralarında kahraman insanlar olarak görünebilmişlerdir. Fakat bir yabancının gelmesiyle ne mal oldukları ortaya çıkmıştır. Öyle ki, Fransa kralı Charles İtalya’yı tebeşirle alabilmiştir. Bunun sebebi günahlarımızdır, diyenler doğru söylüyorlardı. Fakat bu günahlar, onların sandıkları günahlar değil, benim söylediklerimdir.”

“ Eğer Roma İmparatorluğunun yıkılışının, birinci sebebi aranırsa, bu, Gotların paralı asker olarak tutulmaya başlanmasında görülür. Roma İmparatorluğunun kuvvetleri bundan sonra yozlaşmaya başladı, Romalıların kaybettikleri tüm iyi nitelikler Gotlara geçti.”

Su halde sonuç olarak denilebilir ki, bir hükümdar kendi askerine sahip değilse hiçbir zaman güvenlik altında olamaz. Düşmanlıklara karsı içtenlikle karsı koyacak ve onu koruyacak kimsesi olmadığı için kaderin oyuncağı olur. İyi bir atasözü vardır bu konuda : «Kendi öz gücüne dayanmayan bir yönetim kadar zayıf ve kararsız bir şey olamaz», öz kuvvetler, yurttaşlardan ve kendi adamlarınızdan oluşturduğunuz kuvvetlerdir. Bunların dışındakiler paralı ya da yardımcı askerlerdir. Yukarıda belirttiğim esaslar incelenir ve Büyük İskender'in babası Philippe'in ve diğer hükümdarların ve birçok cumhuriyetlerin nasıl güçlendiklerine, nasıl silahlandıklarına bakılırsa, ulusal ordu oluşturmanın yöntemleri kolaylıkla bulunur.