HZ. MUSA’nın GÖZ YAŞLARI
Gazze’de yaşananlar için insanlığın söyleyeceği hiçbir şey kalmadı. Hamas’ı ve İran’ı etkisizleştirmek adına Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün sessizliği, AB’nin ve ABD’nin hadi biraz daha öldürün dercesine teşvik eden tavırları ve BM’nin kafasını kuma gömdüğü bir ortamda Gazze yanıyor… Gazze’de bir halkın soykırıma uğraması karşısında dünyanın suskunluğuna mı isyan etmeli? İslam dünyasının düştüğü zillete mi? Avrupa’nın adalet ve özgürlüklerini her gün süsleyerek masamıza taşıyan liberallerin hiçbir şey olmuyormuş gibi yapmalarına mı? Birbirine karışan çığlıklar, parçalanan bedenler, anaların kucaklarında yatan sıcak, masum meleklere mi yanmalı? Nereden başla mı?
Tevrat’ın yasası, “Ne babalar çocuklarının günahından ötürü öldürülecek, ne de çocuklar babalarının. Herkes kendi günahı için öldürülecek” diyordu. (Yasanın Tekrarı 24:16)
İsrail bu gün tüm insanlığı öldürüyor, içimizdeki insanlığı, çocuklarımızı, adalet duygumuzu… Hz. Musa Yahudilere sözlerinizle RAB’i usandırdınız diyordu; O’nu neyle usandırdık?" diye soruyordunuz ya: "Kötülük yapan herkes RAB’in gözünde iyidir, O onlardan hoşnuttur" ya da "Hani, adalet sağlayan Tanrı nerede?" diyerek usandırdınız, diyerek cevap vermişti size. (Yeşeya, 11-7)… Bu gün yaptığınız katliamlarla, annelerin masum yavrularına sıktığınız kurşunlarla Hz. Musa’nın gözyaşlarını döküyorsunuz kutsal topraklara… İnsanlığın çirkinliğine, hayvaniliğine, erdemsizliğine, zalimliğine ağlıyor Hz. Musa… Melekler ona eşlik ediyor…
21. yüzyıl insanlığın tüm erdemlerinin iflas ettiği bir çağ olarak tarihe geçecek. Küresel köyün kavalcıları, demokrasi, adalet ve hukuk nağmeleri çalarken Anglo-Sakson militarizm vahşice Orta Doğu’yu yakıyor. İnsanlık susuyor, bahaneler üretiyor… Hamas barışa yanaşmıyormuş, İran bölgeye yayılmak istiyormuş…
Fakat hiç kimse Orta Doğu’daki kukla rejimlerle bu bölgeyi yıllardır yakıp yıkan, kardeşi kardeşe öldürten, Hz. Musa’nın ümmetini, yüzyıllardır kendilerine kucak açan İslam alemine düşman yapan Anglo-Sakson militarizmin nelere yol açtığını sorgulamıyor. Obama seçildiği gün methiyeler düzen basın bu gün Gazze’de yaşananlara karşı Obama’nın ne demiş olduğunu nihayet hatırladı; “23 Temmuz 2008'de İsrail'i ziyaret eden Obama İsrailliler’'e "Kudüs başkentiniz olacaktır" diyerek tam destek vaadinde bulunmuştu.” Demek ki Obama’nın yalnızca rengi siyahmış (!)
Katolikler ve Protestanlar tarafından “şeytanlaştırılan” Yahudilere karşı Hristiyan dünyada anti-semitizmin nelere yol açtığı Hitler’in Almanya’sında yaşananları açıklıyor. Almanya’da yaşanan soy kırımdan önce Yahudiler, 1290’de İngiltere’den, 1392’de Fransa’dan, 1492’de İspanya’dan ve 1497’de de Portekiz’den kovulmuşlar, bazı Yahudiler de inançlarını gizlemek zorunda kalarak Hıristiyanlığı benimsemiş gibi davranmışlardı. Kovulan Yahudilerin bir kısmı Hollanda’ya iltica etmiş, büyük bir kısmı da Osmanlı topraklarına göç etmişti.
Osmanlı topraklarında yaşayan Yahudiler, İspanya’da yapıldığı gibi sürgün, din değiştirme ya da ölüm arasında seçim yapmaya mecbur edilmemişlerdi. Oysa 1618-1648 yılları arasında Avrupa’daki Otuz Yıl Savaşları sırasında Yahudilerin yaşadıkları kasabalar yakılıp yıkılmış, 1648’de de Polonya’da Yahudi katliamı başlamıştı.
XIX. yüzyıla gelindiğinde işler değişmeye başladı. Batılı güçlerin devlet toprakları üzerinde yürüttükleri misyonerlik faaliyetleri güçlenmeye başlamış, Süveyş Kanalı’nın açılması ile bu topraklar üç kıtanın ticari kavşağı haline gelerek daha da değerlenmiş, Kutsal Topraklar ve bu topraklar üzerinde yaşayan azınlıklar batılı güçler için bu bölgede üstün duruma gelmenin önemli bir dayanağı olmuştu.
1820’lerde faaliyete başlayan American Board’un orta doğuda attığı fitne tohumları bu gün her yerde kan ve göz yaşı olarak geri dönüyor. Amerikan Board tarafından ilk olarak Yahudilere yönelik misyon kurmak için görevlendirilen Fisk ve Parsons Museviler içinde anti-İslam’ın ilk tohumlarını atmıştı.
İlk Fitne 1840’ta Şam’da meydana gelmiştir. Yahudilerin Fısıh bayramında ekmeklere insan kanı karıştırdıkları iddiası Hıristiyanlar ile Yahudileri birbirine düşürmüştü. İngiliz ve Fransız temsilcilerinden oluşan bir heyet, Yahudilerin can ve mal güvenliklerini koruyacağına dair Osmanlı Devleti’nden güvence almış, böylelikle İngilizler bu topluluğun hamiliğini üstlenen devlet olmuşlardı.
Nisan 1946’da toplanan İngiliz-Amerikan Soruşturma Komitesi, Filistin’e Avrupa’dan 100 bin Yahudi mültecinin göç etmesini, toprak satışı kısıtlamalarının kaldırılmasını ve Filistin’de BM gözetiminde iki uluslu bir devlet kurulmasını isteyen bir raporun yayınlaması, Avrupa’da II. Dünya savaşı sırasında zor günler yaşayan Yahudilere devlet kurmaya giden yolu açmış oldu.
II. dünya savaşından sonra “şeytan” kabul edilen Yahudiler, Anglo-sakson Evanjelizm’ile içselleştirildi. İnsanlık Schindler’in Listesi’nden Gazze’ye kolay gelmemişti. Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Anglo-sakson militarizm dün Yahudilere karşı uyguladığı “şeytanlaştırma” politikasını bu gün Müslümanlara karşı uyguluyor.
Yalnızca Türkiye’ye karşı değil Ortadoğu’ya karşı da sömürücü miyoplukla bakan ABD Dış politikaları vahim hatalar zincirine neden oluyor. Hükümete dış politika konusunda akıl verenlerin her ne şartta olursa olsun ABD politikalarına karşı rıza gösterilmesini, bölgede ve hatta dünyada ABD olmaksızın hiçbir etkin rol oynanamayacağı telkinlerinin, bu miyopluğun daha da azgınlaşmasında katkıları olmamış mıdır?
Anlamamız gerekir ki artık Wasingthon’a giden tüm yollar büyük tehlikelerle dolu. Artık tüm yollar olmasa bile neden yüzyıllardır yönettiğimiz kardeş ülkelerin ve coğrafyalarının yolları Ankara’ya çıkmasın. Bu gözyaşlarının yerde kalmaması için Obama’nın umudunu değil, kendi umudumuzu taşımak istiyoruz artık.