AYDINLAR NİÇİN KARANLIĞI SEVER?

Yrd. Doç. Dr. Hilmi DEMİR

Aydın; Aydınlatan mı? Aydınlık olan mı? Aydınlanmış olan mı? Kant, “Aydınlanma Nedir?” başlıklı yazısında şunları söyler: “İnsan, yüzyıllar boyunca, kendi isteği ile kendi dışındaki güçlere kölelik yapmayı kabullenmiştir. Kendi vesayetini dış güçlere bırakmıştır. Aydınlanma insanın aklını, kendi suçu olan bu bağımlılıktan kurtararak özgür olması demektir.” SAPERE AUDE, kendi aklını kullanma cesaretini göster! Bu Aydınlanmanın çağrısı olacaktır.

Aydının temsil ettiği faaliyet, kendini dur durak bilmeksizin akılcı sorgulamaya ve ahlâki yargıya adayan bir tür bilince yaslanır. Edward Said’in dediği gibi İktidara hakikati söylemek çabasındadır. Bu yönüyle aydın mitin, kuruntunun, dogmanın tüm izlerini silerek hakikatin gün yüzüne çıkmasını savunur. Ya da en azından hakikatin ve olayların etrafındaki sır ve sis perdelerini kaldırarak onu irdelemek peşindedir. “Özür diliyorum” kampanyasındaki aydınlar gerçekten aklını kullanma cesareti ile iktidara rağmen gerçeğin üzerine mi gitmektedirler?

Ermeni iddiaları çerçevesinde resmi tez yıllardır bu konunun tarihçiler ve uzmanlar tarafından araştırılmasını savunur. Türkiye, Fransa, İngiltere, Rusya, Amerika ve Ermenilerin ellerindeki tüm arşivlerin açılması dile getirilirken, bu konuda her türlü ortak çalışmaya destek verileceği en üst düzeyde ifade edilir. Demek ki resmi tez, kendi aklını kullanma cesareti gösterenlere açıkça gerçeğin araştırılması çağrısı yapmaktadır.

Oysa iktidara hakikati söyleme cesaretinde olması gereken aydınlar, tarihte yaşanan çıplak gerçeklerin açığa çıkmasını savunmak ve direnenleri bu konuda ikna etmek yerine, her şeyin büyük bir gizem ve sırra gömülmesi için yaşananları baştan tarih dışına iterek meseleyi salt vicdani bir olaya indirgiyorlar. Gerçekten ortada özür dilenecek bir “büyük felaketin” yaşandığına inanıyorlarsa bu felaketin her yönüyle araştırılarak ortaya çıkarılması onları niçin korkutsun ki?

Zira çağımızda özür dilemek, özür dilenmesini gerektiren tüm hataların ve günahların gizlenmesinin yeni stratejisi olmuştur. Sırplar Bosnalılardan, ABD Iraklılardan özür dileyerek tüm sorumluluklarını yerine getirmiş olurlar mı? “Yüz binlerce sivili öldürdük” özür dileriz. Aydının vicdanı sorumluların hukuki yaptırıma uğratılmasını kabul edemeyecek kadar hassastır galiba. İnsanlığın yaşadığı acılar, trajediler Aydınların vicdanını rahatsız ediyorsa, bunun yolu özür dilemek değil, özür dileyenlerden hesap soracak cesareti gösterebilmekten geçer. Oysa onların vicdanları gerçeklerin açığa çıkmasını isteyenlere karşı özür dileme kampanyaları ile bunu engelleme ve manipüle etmek için harekete geçiyor. Çünkü çağımızda özür dilemek suçu kabul etmek değil, suçu gizlemenin, sorumluları hukuktan kaçırmanın adıdır. Eğer Türkiye bugün özür dilemiyorsa bu bir erdemsizlik değil, en büyük erdemdir. Gerçeğin neyse o şekilde açığa çıkması adına kendi sorumluluğundan kaçmamanın en büyük erdemidir.

Aydınların karanlığı ördüğü, çıplak gerçeğin açığa çıkmaması için bu kadar çabaladığı tek aydın bizim aydınımızdır her halde. Ne diyelim bizim organik aydınlarımız karanlığı seviyor. Onlar aydınlanma derken “aydın-lanma”yalım diye tüm ışıkları söndürmek için uğraşıyor. Kültür ve medeniyetler karanlığı seven aydınların kucağında ölürmüş.