Şiddetin ve Korkunun Koynundaki Kentler
Tecavüz, taciz ve vahşice katledilen çocuklar… şiddetin ve korkunun sesini duyuyor musunuz? Türkiye’de son zamanlarda faklı şehirlerden gelen çocuklara yönelik suçlar karşısında eminim hepiniz ne oluyor diye sormadan kendinizi alamıyorsunuz. Anadolu’nun her yerinden yeni bir insanlık suçu fışkırıyor adete. Umarım yetkililer gibi düşünüp aman o kadar da abartmayalım meseleyi, diyecek kadar henüz kalbiniz kararmamıştır.
Toplumsal bir cinnetin kenarında mıyız? Uzun yıllardır uygulanan kültür ve ekonomik politikalarla kuruyan Anadolu toprağındaki ufak çatlaklar arasından yayılan pislikler mi ortaya çıkanlar? Katı yüzeylerin altında, ufak bir sarsıntıyla ortaya çıkacak lav okyanusları mı saklıydı yoksa?
Marks’ın dediği gibi katı olan her şey buharlaşıp gidiyor, kutsal olan her şey pazarda anlamını yitiriyor ve sonunda insanlar hayatlarının gerçek koşullarıyla yüz yüze kalıyorlar. Yüzleşmek zorundayız. Neyle mi? Türkiye’de uzun yıllardır uygulanan ve muhafazakar siyaset tarafından desteklenen modernleşme, kapitalistleşme politikalarının iflasıyla.
“Gelenek” ve “ata kültürü” adı altında feodal yapıları kutsayan muhafazakar siyasetin çarpık modernleşmesi bu gün bakın nasıl meyveler veriyor. Toprak ağalığı ve feodal yapıların üstünden siyasete girip, devlet eliyle zenginleşenler, insanın ve çocuğun anlamının olmadığı bu ata kültünü yaşatarak bu günkü cinayetlere neden olmadılar mı?
Şimdi kendi gök kubbenizden etrafa dökülen iğrençlikleri, kokuşmuşlukları, tecavüz ve taciz altında inleyen masum yüzlü bebeklerin çığlıklarını duymak sizi korkutuyor olmalı ki kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Ama ne fayda… gök kubbe zifiri karanlığa boğulmuş ve gök gürültüsüyle üzerinize boşalan göğün altında ölüm korkusuyla, yıldırım seslerinden korunmak için kulaklarınız tıkamışsınız ne fayda! Ölüm sizi de bir gün bulmayacak mı? (Bakara Süresi:19)
Yarattığınız kentlerden mi korkuyorsunuz? Yeşil karta boğarak, kömür ve erzak dağıtarak yoksulluğu bastıracağınızı ve örteceğinizi mi sandınız? Şimdi yoksulluk şiddet ve suç olarak şehirlere geri dönüyor. Türkiye’de çocuk suçlular ve çocuklara karşı işlenen suçlar konusunda yapılmış alan araştırmaları, yoksulluk ile suç arasında sıkı bir bağ bulunduğunu ortaya koyuyor. Yine de yoksulluk, tek başına suçların oluşumuna neden olan yegane etken olarak alınmamalı. Aslında Türkiye’de yoksulluk bir neden değil, çarpık ve vahşi kapitalizmin bir sonucudur.
Bir yandan Türkiye ekonomisi geçmiş dönemlere nazaran kat ve kat büyürken, hayal edemediğimiz bir hızla teknoloji gündelik hayatımızı kuşatırken öte yandan barbarlık dönemlerinin dehşetini kat ve kat aşan cürümlerle karşı karşıya olmak sizi korkutuyor mu? Ah kapitalist dindar ve muhafazakar aklın kavrayamadığı Mevlana’nın yüce hikmeti; her şey karşıtına gebe görünüyor.
İnsan emeğine olan talep azaltılarak, tarımsal alanlardan sürgün edilen, kovulan ve şehre sürülen topluluklar şehirlerin varoşlarında yeni bir yurtsuz sınıf oluşturdu. Yanlış tarım politikaları sonucu sözüm ona tarımsal nüfusu azaltmak adına şehirler artık işsiz varoşların tehdidiyle karşı karşıyadır. Bir yanda yükselen plazalar, bir yanda artan yoksulluk…
İnsanlık Tanrı’ya yaklaşmaya çalıştıkça Babil’in kuleleri daha da yükseliyor. Gökyüzünde bulabilir misiniz kaybettiğiniz insanlığınızı, bilemem. Fakat tarih şahittir ki, insanlık kaybettiğini yıkılan kulelerin altında, küllerin arasında bulabilmişti.
Muhafazakar siyasetin uyguladığı modernleşme ile mekânın her türlü yerel farklılıktan arındırılması, zamanın doğal ritminden kopartılarak soyutlanması, mekâna yönelik davranış kalıplarını, gelenekleri, örf ve adetleri, toplumsal uzlaşımları da yok etmiştir. Bunun yerine feodal ve aşiret yapılarının ürettiği kadının ve çocuğun insan yerine konmadığı çarpık yapılar ikame edilmiştir.
Kendinize korunaklı siteler inşa etmeye başladığınız, özel mülklerin etrafını çepeçevre sardığınız kalın duvarların ve güvenlikçilerin arkasına sığındığınız günden beri şehrin varoşlarını terk ettiniz.
“Tükettikçe mutlu”, “tükettiği kadar eğlenen” ve “tüketebilecek gücü olanın üstün” olduğu insan modelini kitlelere empoze eden kapitalist muhafazakarlık şimdi kendi çocuklarının tüketildiğini görünce neden bu kadar korkuyor ki?
Artık her sokağında şiddetin ve korkunun kol gezdiği, vicdanımızda ağır hasarlar açtığı Batının ve Doğunun kentleri bizleri bekliyor. Barış ve esenlik şehri (Daru’s-Selam) Bağdat düştüğü günden beri, çocukları… Bağdat’ın çocukları, güya bize insanlık dersi veren garbın en vahşi işkencelerine maruz bırakıldığı günden beri, Doğu’nun çocukları asla daha özgür olamayacak.
Geçmiş adına kutsadığınız feodalite ve aşiret yapıları; demokrasi adına kutsadığınız Bağdat’ın işkence gören çocukları; İlerleme adına kutsadığınız vahşi kapitalizm ve Babil kuleleri, şimdi sahte kutsallıklar adına sizden intikam alacak. Saklandığınız sığınaklardan bir gün sizlerde çıkacaksınız. Şiddet ve korku ile kurduğunuz kentlerin sokaklarında yoksulluğun ve yurtsuzluğun soğuk nefesiyle karşılaşacaksınız.
Geç olmadan barışın, esenliğin, adaletin ve korkusuzluğun hakim olduğu şehirler kurmak istiyorsanız İlahi Kelama kulak verin; “Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Bakara: 262)