Ali Bonapart’dan Hüseyin Obama’ya

Hilmi DEMİR

İki gündür Obama’nın açıklaması Türkiye’deki gazetelerin manşetlerinden inmiyor: Müslümanlarının sayısına bakıldığında ABD dünyanın en büyük Müslüman ülkelerinden birisidir. İşe bakın ki bu açıklama ABD Başkanı Hüseyin Obama’nın Mısır ziyareti öncesinde geldi. Tarihte tesadüflere inanır mısınız bilmem, ama ben ABD’nin dış politikalarında tesadüflere yer olmadığını düşünenlerdenim.

Obama, “diyalogun ve karşılıklı anlayışın çok önemli olduğuna dikkat çekerek bu yöndeki çalışmasının uzun soluklu olacağını bildirmiş.” Acaba Obama diyaloga Ebu Garip’de işkence gören mazlumları dinlemekle başlayamaz mıydı? Diyalog denen sihirli sözcük insanların ve devletlerin ahlaki ve vicdani sorumluklarını hatırlamalarına niçin yaramıyor? Ne zaman birileri diyalogdan bahsetse ben hep adaletin dağa kaldırılacağı gecenin yakın olduğu zehabına kapılmışımdır.

* * *

Çok kuşkucu ve ön yargılı olduğum söylenebilir, elbette. Fakat bu coğrafyada yaşamak bizi hem dostlarımıza hem de düşmanlarımıza karşı uyanık olmaya zorlamıştır. Ne de olsa dış siyaseti İngilizlerden öğrendik. İngiltere’de 1855-1865 döneminde başbakanlık yapmış olan Henry Temple Parlmerston’un şu ünlü sözü hep hatırımızda olmalıdır: “Bizim sonsuza dek yanımızda olacak dostlarımız yoktur ve bizim sürekli kalıcı düşmanlarımız da yoktur. Bizim, sürekli ve sonsuza dek var olacak çıkarlarımız mevcuttur ve işte bu çıkarlarımızı izlemek bizim görevimizdir.”

Biliyorum bu gün birileri ABD başkanı Hüseyin Obama’nın Bush politikaları karşısında daha ılımlı ve sevecen politikalar izlediği imajını yaymak için çok uğraşıyor. Doğrusu ben her zaman siyasetin sevecenlik üzerine değil gerçeklik üzerine kurulduğunu düşünmüşümdür. Kültürel derinlik ve tarihsel gerçeklik stratejisi üzerine kurulu bir dış politika önerim bu tür yanılsatıcı imajların büyülü dünyasına kapılmama engel oluyor.

* * *

Şimdi Hüseyin Obama’nın Mısır seferi öncesi İslam dünyasına yönelik yukarıdaki beyanı ile bir zamanlar Ali Bonapart lakabını alan Napolyon’un Mısır işgali öncesi Arapça bastırdığı aşağıdaki beyanı arasında nasıl bir stratejik benzerlik bulunuyor varın siz düşünün:
“Özgürlük ve eşitlik temellerine dayalı Fransız Cumhuriyet’i adına, Fransız güçleri kumandanı Bonapart’ın tüm Mısır halkına duyurusudur. Uzun süredir iktidarda bulunanlar Fransız milletini tahkir etmekteydiler... Memluklular tüm dünyanın bu en güzel bölgesini yok ediyorlardı. Ancak Kadir’i mutlak ve evrenin efendisi olarak Tanrı onların devletlerinin tahrik edilmesini zorunlu kılmıştır. “Ben buraya sırf sizin haklarınızı o zalimlerden kurtarmak için geldim. Ben her şeye gücü yeten tanrıya ibadet ediyorum ve peygamberi olan Muhammed’e ve kutsal Kuran’a Memluklardan daha çok saygı gösteriyorum. Onlara söyleyin tanrı karşısında herkes eşittir.”

* * *

İngiltere’ye karşı ticaret yollarını ele geçirmek için gözünü Mısır’a dikmiş Napolyon da, bir zamanlar yanında birçok bilim adamı ile birlikte Mısır’ı özgürleştirmek için yola çıkmıştı. Mısır Haftası ile Mısır Postası isimli iki gazete Napolyon tarafından çıkarılmıştı.

El-Ezher uleması Napolyon tarafından büyük bir şatafatla karşılanmıştı. Ne kadar büyük bir tesadüftür ki, zamanında Napolyon’u destekleyen Şeyh Attar’ı Mehmet Ali Paşa el-Ezher şeyhi yapmıştır.

Napolyon İskenderiye’ye ayak basalı 20–25 gün geçmiş olduğu halde Paris sefiri Seyit Ali Efendi’de hâlâ Paris’ten: “Tulon’daki hazırlıkların hedefi Osmanlı egemenliğindeki bir yer değildir. Muhtemelen Malta’dır” diye bir rapor göndermişti İstanbul’a. III. Selim ise, bu raporlardan birinin kenarına: “Ne kadar eşek herifmiş” diye not düşmüştü.

Hz. Muhammed (sav)’in doğum yıldönümünde büyük mevlid alayları tertip ettiren ve kendisi de şark usulü elbise giyerek başına sarık saran, bununla da kalmayıp Müslüman olduğunu ilan eden Napolyon’a Ali Bonapart ismi bu nedenle verilmişti.

* * *

Napolyon Mısır’dan geri çekilip canını kurtarmayı başardığında yerine bıraktığı General Kleber’e bıraktığı mektup da oldukça ilginçtir: “...Bu kış muhakkak surette buraya Fransız gemileri gelecek. Bunlar gelince 500 kadar Kölemen topla. Bir günde onları Kahire’de tevkif et. Gemilere bindirip Fransa’ya yolla. Eğer Kölemen bulamazsan şeyh çocuklarını bir bahane ile toplayıp gönder. Bunlar rehine olurlar. Hem de iki yıl Fransa’da kalıp milletimizin azametini görürler, bizim ahlâkımızı alırlar, dinimizi Öğrenirler, sonra da Mısır'a gelince bize taraftar olurlar.”

Kleber bu mektupta yazılanları uygulayabilmiş midir, çok fazla bir şey bilmiyoruz. Fakat III. Selim’in düştüğü dipnota layık çok fazla köşe yazıcının bu günlerde Hüseyin Obama’ya Müslüman dünyanın kurtarıcısı olarak iltifatta bulunduklarını görünce içimizde tereddütler de oluşmuyor değil.

* * *

Bush politikaları, soğuk savaş sonrası ötekileştirdiği İslam dünyasında ciddi bir ABD karşıtlığı tabanı oluşturmuştur. Radikalleştirilen, ötekileştirilen İslam dünyasının içindeki öfkenin yaşanan gerçekliklerden beslendiğini görmemek büyük bir miyopluk olur.

Irak ve Filistin konularında vicdani ve ahlaki tüm sınırları yok eden Neo-Con politikalar tüm İslam dünyasında Obama’ya karşı ciddi bir direnç oluşturmaktadır. Ne yazık ki Obama bu direnci kırmak adına attığı adımlarda Müslüman dünyasına mesaj verirken sömürgeci batının tarihsel imajlarını yeniden canlandırıyor.

Mısır’dan İslam dünyasına seslenmek ve bunu yaparken bir Ali Bonapart misyonu üslenmek ne kadar doğrudur, bunu tarih gösterecek. Hüseyin Obama, Şeyh Hüseyin Attar gibilerini yanına alarak Afganistan, Pakistan hattında açılacak yeni cephelere karşı İslam dünyasında ılımlı bir hava estirebilir belki.

Fakat uzun vadede bu coğrafyada sömürgeci Napolyon politikalarının tutmadığı görülecektir. ABD bir dünya barışının gerçek anlamda kurucu İmparatoru olmak istiyorsa, yanına aldığı Şeyh Attar’ların sözünü dinlemek yerine özgürlük, barış ve adalet adına eleştirilere kulak vermelidir.

Silah, petrol ve Müslümanların kanı üzerinden kazanımlar elde etmeye çalışmak hiçbir stratejik hedef için kalıcı barış getirmeyecektir. Şimdi Afganistan-Pakistan ve Afrika hattında yeni Iraklılaştırma politikaları tutar mı, bilemem. Fakat Müslümanlara hoş görülü bir başkan kılıfı ile cilalayarak Hüseyin Obama ile yapılan son sunum çok fazla Hollywood komedisi kokuyor, baştan belirtelim.