Türk Dünyası Büyük Bir Sanatçısını Kaybetti. Ali Özaydın Hakka Yürüdü

Arslan KÜÇÜKYILDIZ

Galip Erdem Abi, Rahmi Oruç Güvenç’in TÜMATA Topluluğu’nun Türk Standartları Toplantı Salonunda verdiği konserden sonra topluluğun üyesi Bünyamin Aksungur’a şöyle bir soru sormuştu; “Bünyamin, bu çocuklar ne kadar önemli bir iş yaptıklarının farkında mı?” Evet, onlar yaptıklarının ne kadar önemli olduğunun farkında idi. Gerçekten de onların açtığı bu çığır, Türk Milletinin yirminci yüzyıl kültür tarihi içinde çok önemli bir yer tutmaktadır.

Türk Dünyası’nın seslerini Türkiye’de duyurmanın çok zor olduğu dönemlerde bir avuç fedakâr gönüllü, kendilerini bu işe memur ettiler. Rahmi Oruç Güvenç, Bünyamin Aksungur, Gülten Urallı, Güner Özkan, Ali Özaydın, İrfan Gürdal, Hayati Bice onlardan sadece birkaçıydı. Sovyetler Birliği’nin daha ayakta olduğu günlerdi. Değil bir kasetin Türkiye’ye ulaşması, kaydedilip notaya alınması ve çalınması, Sovyet radyolarından bile duyulmasının çok zor olduğu dönemlerde onlar, Türkiye’ye sığınmış Türkistanlılardan, Esir Türk Elleri’nin seslerini, büyük bir sabır ve gayretle derleyip konserlerine taşıdılar. Arkalarında hiçbir fon yokken, millete sığınıp Türkün sesini Türkiye’ye duyurdular. Aç bîilaç verdikleri bu mücadeleye Türk Milleti sahip çıktı. Onları bağırlarına bastı.

Tabir caizse dişleriyle, tırnaklarıyla hiçbir veri olmadan dev gibi repertuarlar oluşturdular. Ancak bu sahadaki boşluk, cengâverlik yapılmadan doldurulabilecek gibi değildi. Türkiye Cumhuriyeti, Türk Dünyası’nın bağımsızlığına hazır değildi, ama onlar Türk Müziği alanında olabildiğince hazırlandılar. Bir ordu gibi süratle bu alandaki boşluğu doldurmaya gayret ettiler. Bütün varlıklarını bu uğurda harcadılar. Bulundukları yerde Türk Dünyası Müzik Toplulukları kurdular. Sanatçı arkadaşlarını yetiştirdiler. Müthiş bir repertuar oluşturdular. Sazları yoktu, ne gam; sazlarını kendileri yaptı. Radyo ve televizyonlarda çalışan ve bu çalışmaları duyurma gayreti içinde olanlar da hazıra konmuş oldular; bu toplulukların faaliyetlerinden yararlandılar. Türkiye bu sıcak samimi gayretler neticesinde Türk Dünyasının gönül seslerini duymaya başladı. Türk Dünyasıyla kurulan ilk köprüler böyle kuruldu.

İşte bugün (13.06.2011) toprağa verdiğimiz Ali Özaydın bu serdengeçtilerin önde gelenlerindendir.

TÜMATA Topluluğu ile televizyon programları yapıyordum. Rahmi Oruç Güvenç ve Güner Özkan’la bir süre birlikte çalışan Ali Özaydın, İrfan Gürdal’la birlikte Ankara’ya gelmişlerdi. Timuçin Çevikoğlu kardeşim Ali Özaydın’ı ve İrfan Gürdal’ı bana tanıştırdığında bir hazine bulmuş gibiydim. Ankara’da böyle bir topluluğa ihtiyaç büyüktü. Ali Özaydın o günlerde kurduğu İpekyolu Topluluğu ile faaliyetlerini Konya’dan Ankara’ya taşımış oldu. Beraber yola çıktıkları dostu İrfan Gürdal topluluğun sanat yönünü, Ali Özaydın da teşkilat yönünü yürüttüler. Onun gayretleriyle konserler düzenleniyor, seyirci bulunuyor ve Türk Dünyası müzikleri ilmî bir şekilde seyirci ile buluşturuluyordu. Onun mücadeleci yönü hiçbir engel tanımıyordu, topluluğu kamuoyuna tanıttı. Ancak bildiğiniz gibi sanatçılar çok karmaşık insanlardır. İpekyolu Topluluğu ile istediği hedefe yürümekte zorluk çekmeye başlayınca Altınay Topluluğu’nu kurdu. Hedefi İpekyolu Topluluğu’nu bir devlet korosu haline getirmekti. Kurduğu Altınay Topluluğu ile bu hedefine doğru hiç yılmadan yürümeye devam etti. Bu amaçla çalmadığı kapı kalmamıştı. Kültür Bakanı İstemihan Talay onun bu gayretlerine, müracaatlarına kayıtsız kalmadı ve Türkiye’ye çok önemli bir kültür kurumu kazandırdı. Ali Özaydın, her türlü endişeyi bir yana bırakarak İpekyolu ve Altınay Topluluklarını yeniden birleştirerek Devlet Türk Dünyası Müzik Topluluğu’nu kurdu ve tarihe geçti. Yıllarca damla damla biriktirdiği Türk Dünyası Müzik Kültürü’nü dostlarının yardımıyla bir nehre dönüştürmüş ve yıllarca susuz kalmış bir çöl sulanmaya başlamıştı. Onun Türk Sazları konusundaki müthiş tecrübesini TRT’de yayınlanan Türk Sazları programıyla bir nebze olsun taşıması Türk Müzik Kültürü açısından çok faydalı olmuştur.

Ali Özaydın bir gönül adamıydı. Eşi bulunmaz bir dosttu. Mücedeleci ruhu, enerjisi hiçbir engel tanımaz gibi gözükse de dostlarının attığı gülden incinen zarif bir yapısı vardı. Bunca çabası içinde yaşadığı olumsuzluklar birikmiş olmalı ki o amansız hastalığa tutuldu. Tedavi görüyordu. Bir ara hastalığın pençesinden iyice kurtulur gibi olmuştu. Bu dönemde kendini Türk Dünyası sazlarını yapmaya adamıştı. Saz yapımında kullanılmak üzere at kafası iskeleti bulmak için neler yaptığını anlatırken duyduğu heyecanı görmüştüm. Ata biniyor, Ankara’da Türk Okçuluğunu canlandırmaya çalışıyordu. Maalesef hastalığı, kendini iyi hissettiği bir zamanda yeniden nüksetti. Hacettepe Hastanesinin Onkoloji bölümünde tedavi görüyordu. Kendisini son görüşüm oldu. Hiçbir engel tanımayan bir cengâver ölümle pençeleşiyordu. “İki yol var diyordu” Onun el işaretiyle tamamlamaya çalışarak söylediği bu sözlerden kendimce şunu çıkardım: “Ya adam gibi mücadele ederek sana biçilen bu hayatı tamam edersin yahut da bir asalak gibi bomboş gelir, gidersin.” 1961 yılında başlayan bu fani dünya yolculuğu 11 Haziran 2011’de bitti; hakka yürüdü.

Yurtta ve dünyada verdiği konserlerle Türkiye’yi ve Türk Kültürünü başarıyla temsil eden Kültür Bakanlığı Devlet Türk Müziği Topluluğu’nun kurucusu Ali Özaydın, genç yaşında kaybettiğimiz “adam gibi adam”lardan biriydi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Devlet Türk Dünyası Müzik Topluluğu’nda bu kıymetli sanatçısının adını yaşatacağını ümit ediyorum. Yine bir müzisyen olarak yetiştirdiği kızı Elgiz ve oğlu Kayra’nın onun mücadelesini kaldığı yerden sürdüreceğine inanıyorum. Aydan Ablam üzülme! O şimdi öte dünyada uçmağa varmış gönül erleriyle birlikte. Allah taksiratını affetsin. İnşallah mekânın cennet olur kardeşim.

Türk Milleti başın sağ olsun.